AB, göç konusunda Türkiye’den ne beklemekte?
AB, göç konusunda Türkiye’den ne beklemekte?
Yiğit KADER
[email protected]
Hem uluslararası hem de Türk medyasında, parlementolarda, sokaklarda, evlerde, kısacası neredeyse her platformda göç akınlarının bu yıl almış olduğu muazzam boyut ve göç yolculuğu esnasında yaşanan trajedilerin büyüklüğü konuşulmakta aylardır. Özellikle de Türkiye üzerinden AB’ye yönelmiş olan, çoğunluğunu Suriyeli ve Afganların oluşturduğu göç dalgası.
Bu bağlamda son dönemde göç konusunda AB tarafından gelen açıklamalara bakıldığında verilen mesajların ortak noktası, yaşanmakta olan insalık trajedisinin ciddiyetini artık AB ülkelerinin anlamış olduğu ve bu konuda çok daha etkili adımlar atılacağı şeklinde görünüyor. Ancak açıklamalar genelde bu manaya gelen cümleler içermekle birlikte, yapılan tartışmalar halen, AB’nin göç konusuna klasik yaklaşımından sapma göstermeden, mültecileri AB sınırlarından girmeden durdurmaya odaklanan önlemler üzerinden sürmekte.
Geçtiğimiz hafta Brüksel’de gerçekleşen AB liderleri acil durum zirvesindeki tartışmalar ve sonrasındaki açıklamalar da farklılık göstermedi. Kimilerince başarılı geçtiği ve AB liderlerinin ortak bir anlayışa varmalarını sağladığı söylenen zirveden(1) çıkan sonuçlara baktığımızda hala kapsamlı bir çözümün görünürde olmadığı ve odakta mültecilerin AB’ye yolculuğunun durdurulması olduğu anlaşılıyor. Bölgedeki mülteci nüfusun insan hakları temelli bir şekilde nasıl paylaşılabileceği, paylaşılacak mülteci nüfusun entegrasyonlarının en insancıl şekilde nasıl sağlanabileceği veya mülteciliğin temel sebeplerinin ortadan kalkması için uzun vadede neler yapılabileceği zirvede tartışılan konular arasında değildi.
Tartışılan ve üzerinde anlaşmaya varılan önlemler temel olarak Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya gibi ilk varış ülkelerindeki kayıt ve parmak izi alma kapasitesini güçlendirmeyi ve AB’ye geçme ihtimali bulunan mültecilerin yaşamakta ve transit geçmekte olduğu üçüncü ülkelere mali yardım yapmayı içeriyor. Sene başında AB’nin tartıştığı ve göçmen kaçakçılığında kullanılan tekne ve gemilerin batırılmasını da içeren önlemlerle kıyaslandığında insancıl yönde olumlu yönde bir gelişmenin izleri olduğu yadsınamaz. Fakat, yukarıda da belirtildiği gibi, ana hedef halen mültecilere koruma sağlanması değil, üçüncü ülkelerde durdurulmaları. En yüksek Suriyeli mülteci nüfusa sahip olan ve AB’ye geçişte Suriyeli ve Afgan mülteciler için en önemli trasit ülke konumunda olan Türkiye de doğal olarak zirvedeki tartışmaların merkezindeydi. Türkiye’nin payına da bir milyar Euro’luk mali yardım çıktı, ayrıca Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası kuruluşlara da ek fon. Türkiye tarafı beklendiği gibi bu sonucu hiç de tatmin edici bulmadı ve, mülteci krizinin çok ötesinde siyasi hesap ve riskleri içeren, Suriye içerisinde güvenli ve uçuşa yasak bölge teklifini, mülteciler için güvenli bir barınma alternatifi sunabilirmişcesine, tekrarladı.(2)
Her ne kadar yakın geçmişte İngiltere(3) ve Avusturya’dan da mültecilerin oluşturulacak güvenli bölgelere yerleştirilmesi olasılığı üzerine cesaretlendirici mesajlar gelmişse de, özellikle Rusya’nın son dönemdeki hamleleri ve sahadaki durum düşünüldüğünde bu senaryonun ne kadar mümkün olabileceği tartışmalı. Böyle bir girişimde bulunmak için bile çok ciddi siyasi, diplomatik ve hukuki engeller mevcut ki bunlara ek olarak bir de Suriye içinde bir bölgeye yerleştirilmenin mülteciler üzerinde yaratacağı yüksek güvenlik riski var. Bu çetrefilli güvenli bölge senaryosunu bir kenara koyarsak, mevcut durumda AB’nin, göç dalgasının engellenmesi için Türkiye’den çeşitli beklentileri mevcut ve planlanan maddi yardımla da bu beklentilerin gerçekleştirilmesinin hızlandırılması amaçlamakta.
Türkiye’nin bu göç dalgasının önünün alınmasını desteklemek amacıyla yapabileceklerini, özellikle AB tarafından yapması beklenenleri iki ana başlık altında değerlendirebiliriz. İlki Türkiye’deki yaşam koşullarının iyileştirilmesi yoluyla mültecilerin ülkeyi AB’ye gitmek amacıyla terketme ihtiyacı duymasını engellemek, ikincisi de AB’ye giden düzensiz göç yollarını çeşitli (idari, hukuki, kolluk) önlemlerle tıkayarak, mülteciler Türkiye üzerinden AB’ye geçmek istese bile bunu pratik açıdan imkansız kılmak.
İlk grupta bulunan önlemler Türkiye’de son on yıldır gerçekleşmekte olan, özellikle de son 5 yılda hız kazanmış olan göç ve iltica reformunun daha da ileri götürülerek mültecilerin hakları konusunda mevcut engellerin giderilmesine odaklanmakta. Bu konuda öncelikle belirtmek lazım ki, Türkiye’nin göç ve iltica sistemi, dolayısıyla mültecilerin haklara erişimi ile ilgili olarak hem hukuki çerçeve, ama özellikle de mevcut mevzuatın uygulanması konusunda yapabileceği önemli iyileştirmeler gerçekten de bulunmakta. Mesela çalışma izinleriyle ilgili olarak halen bir mevzuat boşluğu bulunmakta ve 2015 içerisinde bitmesi planlanan mevzuat çalışmaları, büyük ölçüde bitmek bilmeyen seçim sürecinin etkisiyle, halen tamamlanabilmiş değil. Eğitim ve sosyal yardımlarla ilgili olarak mevzuat çalışmaları büyük oranda yapılmış olmakla birlikte ciddi kapasite problemleri ve dolayısıyla bu haklara erişimde önemli engeller söz konusu olabilmekte. Özellikle eğitim konusunda, okula gidemeyen Suriyeli çocuk sayısı gerçekten endişe verici boyutta.(4)
Fakat bu ihtiyaç duyulan iyileştirmelerden bahsederken belirtilmesi gereken diğer bir husus da Türkiye’nin şu ana kadar yapmış oldukları ki bu, açık kapı politikası ile iki milyon Suriyeli mülteciyi topraklarına alarak fiziki koruma sağlamaktan ücretsiz sağlık hizmeti sunulmasına, çok yüksek standartlarda kamp hizmetlerinden, -tüm kapasite sorunlarına rağmen- önemli sayıda mülteciye sosyal yardım ve eğitim hizmetleri sağlanmasına kadar geniş bir yelpazeyi içermektedir. Hükümet yetkilileri şu ana kadar Türkiye tarafından Suriyeli mülteciler için harcanmış olan maddi kaynağın 6 milyar doları geçtiğini belirtmekte.
İkinci grupta bulunan önlemler ise Türkiye’nin sınır kontrollerini arttırarak kendisi üzerinden AB’ye yönelen göç dalgası ile mücadele etmesi. Geldiğimiz noktada AB, bu ‘mülteci sorununun’ çözümü için en etkili yolun Türkiye tarafından uygulanacak sıkı sınır politikaları olduğunu benimsemiş durumda.(5) Bu uğurda Türkiye’ye sunulabilecek teşvikler daha da arttırılmış maddi yardımları ve Türk vatandaşları için vize muafiyeti konusunda, şu ana kadar ki söylemin tamamen dışına çıkarak, olası bir hızlandırmayı da içeriyor gibi görünmekte.(6)
Bu hususta AB’nin yapmakta olduğu riskli varsayım ise, Türkiye’nin zaten halihazırda AB’ye yönelen düzensiz göçle mücadele için yaptıkları yetersiz olduğu için sayıların bu kadar yüksek olduğu ve önlemlerin artmasıyla bu sayıların düşeceği. Yani son 20 yıldır AB göç ve sınır politikasına yön vermiş olan sınır yönetimi – düzensiz göç eğilimi arasında olduğu varsayılan ters orantının transit ülke bağlamında yorumlanması.
Oysa Türkiye düzensiz göçle mücadele konusunda kapasitesini oldukça zorlayarak önemli bir mücadele vermekte ve aldığı önlemler, özellikle son aylarda, zaman zaman seyahat hakkının kısıtlanmasını da içerecek kadar ileri gidebilmekte. Örnek olarak iki hafta önce kara sınırını geçmek için Edirne’ye ulaşan ve İstanbul otogarda durdurulan mülteci gruplarıyla ilgili alınan önlemler gösterilebilir. Ayrıca Sahil Güvenlik tarafından denizde durdurulan göçmenlerin sayısı 2015’te rekor kırarak 58,900 kişiye ulaşmış bulunmakta(7) ve en az bir o kadar göçmenin de denize açılmadan diğer kolluk kuvvetleri tarafından durdurulduğu düşünülmekte. Kısacası, bu uğurda kullanılan kapasite az sayılamayacağı gibi alınan önlemlerin ağırlığı da oldukça artmış durumda.
Peki tüm bu iyileştirme ve önlemlerin hayata geçmesi durumunda AB’ye yönelen bu göç dalgası beklendiği gibi kontrol altına alınabilecek mi? Açıkçası, tüm bu iyileştirmelerin yapılması ve önlemlerin alınması durumunda bile AB’nin ‘biz para verelim, mülteciler Türkiye’de kalsın’ doğrultusundaki rüyasının gerçekleşmesi pek de mümkün görünmüyor. Zaten AB siyasetçilerinin bu temenniyi dile getirirken gerçekliğine ne derece inandıkları da tartışmalı.
Güncel verilere göre Türkiye’de bulunan kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 2,028,000.(8) Bölgede Suriye sınırları dışında bulunan kayıtlı Suriyeli mültecilerin sayısı dört milyonun üzerinde.(9) Türkiye’nin yukarıda bahsedilen iyileştirmeleri hayata geçirdiği durumda bile, ki bu noktada eldeki kaynaklara dair kısıtların, Türkiye’deki sosyal gerilimlerin ve Türk vatandaşların haklara erişim durumlarının gerçekçi bir şekilde hesaba katılması gerekli, bu durumun Türkiye’yi bölgedeki tüm bu mülteci nüfus için AB yerine nihai bir hedef ülke haline getireceğini beklemek mantıklı olmayacaktır. Ayrıca, ve daha da önemlisi, sınır kontrolleriyle ilgili olarak alınması arzu edilen o sıkı önlemlerin de göç eğilimleri ve sayılar üzerinde beklenen etkiyi yaratacağını düşündürecek bir veri mevcut değildir. Bu güne kadar AB’nin almış olduğu sıkı sınır güvenliği önlemleri yalnızca düzensiz göç rota ve metodlarında durumsal değişiklikler yaratmış, hatta genellikle daha tehlikeli yolların tercih edilmesine sebep olarak seyahat esnasında ölümlerin artmasında rol oynamıştır.
Özet olarak, Türkiye’nin ülke içerisinde koruma sağlanmakta olan mültecilerin haklara erişiminde mevcut engelleri gidermesi her durumda arzu edilen bir gelişme olsa da, bunu AB’ye yönelen göçü engellemek için bir enstrüman haline getirme yönünde bir beklenti gerçekçi değildir. Ayrıca şiddetli sınır kontrol önlemlerinin göçü önlemekten ziyade yalnızca göçmen ve mültecilerin mağduriyetlerini ve yolculukların tehlike seviyesini arttırdığı gerçeği açıkça kabul edilerek, bu önlemlerin AB için olmadığı gibi transit ülkelerde de beklenen etkiyi yaratmayacağı görülmeli ve koruma ve insan hakları odaklı, gerçek külfet paylaşımını mümkün kılacak girişimler daha da gecikmeden hayata geçirilmelidir.
------------------------------------------------
Referanslar:
(1) http://www.euronews.com/2015/09/24/eu-leaders-pledge-1-billion-euros-to-help-stem-the-tide-of-refugees/ .
(2) http://www.abhaber.com/turkiyeden-abye-tarihi-suriye-teklifi-100-binlik-uc-sehir/ .
(3) http://www.dailymail.co.uk/news/article-3225751/British-troops-deployed-Middle-East-set-protect-safe-havens-refugees-fleeing-Syria.html
(4) Eylül 2015 itibariyle Türkiye’deki toplam 663,138 okul çağındaki Suriyeli mülteci çocuktan 391,207’i okula gidememekte: https://www.unicefturk.org/suriye/Suriyeli_Cocuklar_UNICEF_Bilgi_Dokumani10_09_2015%201835-TR.pdf .
(5) http://www.pressreader.com/new-zealand/the-press/20150928/281917361886399/TextView .
(6) http://www.dailysabah.com/diplomacy/2015/09/26/turkish-citizens-may-travel-visa-free-to-europe-in-two-years-eu-commissioner-hahn .
(7) http://www.sgk.tsk.tr/baskanliklar/harekat/faaliyet_istatistikleri/duzensizgoc_istatistikleri.asp .
(8) Göç İdaresi Genel Müdürü’nün ilgili açıklaması için bakınız: http://www.goc.gov.tr/icerik6/genel-mudurumuz-a-haber-televizyonuna-gundeme-iliskin-aciklamalarda-bulundu_350_359_8889_icerik .
(9) Güncel UNHCR verileri için: http://data.unhcr.org/syrianrefugees/regional.php .