AB NERE?
Türkiye’nin İlerleme Raporu gündemde.
Raporla eş zamanlı olara yayımlanan genişleme strateji belgesinde de en gergin sınır krizi tartışmaları için Adalet Divanı önerisinde bulunulurken, daha çok teşvik edici bir dil dikkat çekiyor.
Mehmet Ali Bi
Türkiye’nin İlerleme Raporu gündemde.
Raporla eş zamanlı olara yayımlanan genişleme strateji belgesinde de en gergin sınır krizi tartışmaları için Adalet Divanı önerisinde bulunulurken, daha çok teşvik edici bir dil dikkat çekiyor.
Mehmet Ali Birand dün yazdı…
Artık Türkiye’ye dışarıdan bakanların dili değişti diyor. Çeşitli örneklerle bundan 30 yıl önceki kemikleşmiş Türkiye imajının çok değiştiğinin altını çiziyor.
Türkiye’nin ana sorunları arasında yer alan Kıbrıs sorunu, Ege ve Ermenistan sorununun da bugün hala varlığını korumasına rağmen, bu sorunlara bakış açısında önemli bir değişiklik olduğuna işaret ediyor.
AB için süreç içerisinde bir ön şart konumunu sağlam şekilde tutan Kıbrıs sorunu hala canlı şekilde ortadayken, hatta süreci doğrudan etkilerken bile, artık kimsenin ana gündem maddesi değil.
Türkiye’nin tam üyeliği de tartışılmıyor.
Bu büyük fotoğraftan yine bize doğru bakalım.
Türkiye’de iç ve dış politikada güçlü bir süreç yaşanırken, aynı paralelde bu güç adaya da yansıyor. Özellikle de Kuzey’e…
TC Yardım Heyeti konumu ve çalışma şekliyle burada tek başına bir ayrı iktidar oluşturdu. Gündelik hayatın içine doğrudan akan çalışmalar, hükümete bahşedilen özelleştirme ve kamu reformu çalışmalarını da bizzat yürütüyor.
Yıllarca heyetin bu çalışma şekli ve adadaki varlık sebebi yeterince yüksek sesle tartışılmadı. Bugün hala bu konu yeterince ön planda değil.
Ama bunun yanında heyetin varlığına bir de Bakan eklendi.
Beşir Atalay Türkiye’nin Kıbrıs İşleri’nden sorumlu Bakanı. Kıbrıs ile ilgili her iş kendisinden soruluyor.
Ama bunu ortak zeminde eleştirmek yerine, sivil toplumdan siyasetçilere kadar şimdilik Bakan’ın kapısını aşındırmayı kolaylıkla alışkanlık haline getirdik.
Burada bu yapının demokratikleşmesi ve burada çözüm olsun ya da olmasın, varolan yönetimin kurumsallaşması için yegane hedef Avrupa Birliği’dir.
Bu yapıdan sıyrılmanın temel yolu da çözümdür.
Ve AB hedefi, hem çözümü besleyecek hem de bizi bu sürece hazırlayacak temeldir.
Uzun zamandır unuttuğumuz artık en ufak heyecan duymadığımız AB.
Geçtiğimiz günlerde Başbakan Küçük, AB uyumlaştırma yasalarıyla ilgili bir açıklama yaptı. CTP’nin özümseyerek sahiplendiği AB süreci, şimdi, UBP hükümetince yürütülmeye çalışılıyor. Ağır aksak da olsa, en azından çalışmaların devamı yönündeki prensibin sahiplenilmesi önemli.
Bunun aksi bir tavır içine girilememesinin ana sebebi de bugüne kadar özellikle CTP dönemi yapılan çalışmaların geldiği aşamadır.
Ancak şimdi bu süreç de ne sivil toplum örgütleri ne de CTP tarafından yeterince sahiplenilip denetlenmiyor.
Yeterince gündemde tutulmuyor.
Kendi doğal sürecine AB toplumsal gündemden çoktan uzaklaştı. AB hedefleri yerine, sendikal grev ve kavgalar girdi.
AB uyum çalışmaları yerine, parti kavgaları ve UBP hesaplaşmaları yerleşti.
Ancak sivil toplum örgütleri başta olmak üzere, AB kültürünün içselleştirilip geliştirilmesi, gündemde tutulması, özellikle de uyum yasalarının geçmesi için teşvik edici ve denetleyici olmak gerekiyor.
Bu süreç sadece belli bir kesime sadece belli bir zümreye ait değildir. Sonuçta toplumun kendi geleceğine aittir.
Siyaset üretenlerin ana sorumluluğu da sadece konjenktür etrafında savrulmak değil, doğru şartları oluşturup etki yaratabilmektir.