AB Üyelik Kriterleri ve UKG’nin Önerileri
Bir ülkenin AB üyeliğine kabul edilmesi için Kopenhag kriterlerini karşılayabilmesi gerekiyor. 22 Haziran 1993’te yapılan Kopenhag Zirvesi’nde başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaması gereken kriterler 1) siyasi, 2) ekonomik ve 3) topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştı.
Siyasi kriterler 1) istikrarlı ve kurumsallaşmış bir demokrasinin var olması, 2) hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü, 3) insan haklarına saygı ve 4) azınlıkların korunması olarak belirlenmişti.
Ekonomik kriterler ekonomi alanında işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı kadar, AB içindeki piyasa güçleri ve rekabet baskısı ile baş edebilme kapasitesinin oluşturulmasını da kapsıyor. Etkin bir piyasa ekonomisi için 1) arz - talep dengesinin piyasa güçlerinin bağımsız bir şekilde karşılıklı etkileşimi ile kurulmuş olması, 2) ticaret kadar fiyatların da liberal olması, piyasaya giriş (yeni firma açılması) ve çıkış (iflaslar) için engellerin bulunmaması, 3) mülkiyet haklarını (fikri ve sınai mülkiyet) içeren düzenlemeleri kapsayan yasal bir sistemin olması ve bu yasalar ile düzenlemelerin icra edilebilmesi, 4) fiyat istikrarını içeren bir ekonomik istikrara ulaşılmış olması ve sürdürülebilir dış dengenin varlığı, 5) ekonomik politikaların gerekleri hakkında geniş bir fikir birliğinin olması ve 6) mali sektörün, tasarrufları üretim yatırımlarına yönlendirebilecek kadar iyi gelişmiş olması gerekiyor. AB içinde rekabet edebilme kapasitesinin sağlanması için ise 1) öngörülebilir ve istikrarlı bir ortamda karar alabilen ekonomik kurumların makro ekonomik istikrarının olması ve bununla beraber işlevsel bir piyasa ekonomisinin varlığı, 2) alt yapı, eğitim ve araştırmayı içeren yeterli miktarda fiziki ve beşeri sermayenin olması, 3) firmaların teknolojiye uyum sağlama kapasitesinin bulunması gerekiyor.
Topluluk mevzuatının benimsenmesi ise üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyetine sahip olunması ile ilişkilendiriliyor. Bunun için aday ülkeler AB ile birlikte bir tarama sürecinin ardından mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması için Müktesebata Uyum Programı’nı oluşturuyor. Karşılıklı etkileşimi gerektiren bu süreçte pek çok yasa ve tüzük birlikte ele alınıyor ve AB mevzuatı ile uyumlaştırılıyor.
Diğer yandan Maastricht kriterleri ise AB’ye üye ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmeleri için gerekli şartları içeriyor. Buna göre 1) toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi performans gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemeli, 2) üye ülke devlet borçlarının GSYİH’sına oranı %60’ı geçmemeli, 3) üye ülke bütçe açığının GSYİH’sına oranı %3’ü geçmemeli, 4) herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibariyle, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmamalı ve 5) son 2 yıl itibariyle üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır.
***
Kıbrıslı Türkler açısından AB üyeliği sürecinin diğer AB üyeliğine başvuran ülkelerle benzeşmediği bilinen bir gerçektir. Bizim Kıbrıs sorunu nedeniyle AB ile sağlıklı bir ilişki biçimine sahip olamadığımız ve tüm yönleriyle Kopenhag ve Maastricht kriterlerinin hayata geçirilebilmesi için ihtiyaç duyulan AB ile etkileşimli çalışma koşullarından büyük oranda yoksun olduğumuz ortadadır.
Uluslararası Kriz Grubu Mart 2014 raporunda, “Yeni Kıbrıs Türk Devleti, AB’ye üye olsun” derken Kıbrıslı Türklere de “Kıbrıs Türk yönetimini ve yasalarını AB’nin müktesebatıyla uyumlu hale getirin” önerisinde bulunuyor. Bu öneri pratiğe, “Kıbrıslı Rumlar Yeni Kıbrıs Türk Devleti’nin AB üyesi olmasına rıza gösterene kadar Kıbrıs’ın kuzeyinde AB uyum süreci askıda kalmaya devam etsin” şeklinde yansıyabilir ve bu açıdan ciddi sakıncalar içermektedir. Doğru olan federasyon için yürütülen müzakerelere paralel olarak Kıbrıs’ın kuzeyinin AB üyeliğine hızla hazırlanmasıdır. Çözümle birlikte Kıbrıslı Türkler AB üyesi olurken federal devletin bir parçası olacak olan kuzeydeki kurucu devlet demokrasisi, ekonomisi ve mevzuatı ile Kopenhag ve Maastricht kriterlerini karşılayabilecek durumda olabilmelidir.