ABD’den Kıbrıs ve Türkiye üzerine denemeler
Bu köşede, yaklaşık 1 yıl önce, 15 Ocak 2021 tarihinde yayımlanan makalenin başlığı güncelliğini koruyor: BM ne yapmaya çalışıyor?
Şimdi değişen şey, BM’nin yanında, ABD’nin de devreye girme çabasıdır.
BM toplumlararası müzakerelerin çöktüğü 2017 yılından bu yana tek bir hedefe odaklanmıştı.
Bu hedef, müzakerelerin yeniden başlatılmasını sağlayacak koşulların yaratılmasıydı.
BM bu hedefe ulaşamadığı gibi, durumun daha da kötüye gitmesine engel olamadı.
Genel Sekreter Guterres’in tüm uyarılarına rağmen müzakerelerin başlatılmasına dönük herhangi bir adım atılamadı.
Uygun koşulların artık var olduğuna kanaat getiren Türkiye, önce teklif ettiği, daha sonra da resmen açıkladığı kalıcı bölünme ya da iki devletli çözüm modelini masaya sürdü.
Kapalı Maraş’ta BM Güvenlik Konseyi’ni karşısına alacak şekilde bir maceraya atıldı.
Türkiye, bu yaklaşımının hiçbir alıcısının olmadığını görmesine rağmen, ısrar etmeye devam ediyor.
KıbrıslıRum tarafı ise, adada bir yol kazasının engellenmesi ve müzakere sürecinin yeniden başlatılmasına yardımcı olması umulan ‘toplumlararası işbirliği’ anlayışına, çoğu zaman anlamsız bir tepkide bulunarak, yeterli desteği vermekten ısrarla kaçınıyor.
Bu nedenle Genel Sekreter Guterres, son dönemlerde Güvenlik Konseyi’ne sunduğu tüm raporlarında ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarda ‘endişelerini’ ifade etmeye ve ‘Kıbrıslıların müzakere süreciyle bir çözüme ulaşma’ya ilişkin inançlarının gerilemeye devam ettiğini vurgulamaya önem veriyor.
Aslında Guterres’in bakıp yorumladığı fotoğrafta daha dramatik görüntüler vardır.
O görüntüler, Kıbrıs sorununu müzakerelerle çözme perspektifinin kaybolduğu anlamına gelmektedir.
Daha açık bir ifadeyle, barışçıl bir çözüm olasılığı, mevcut şartlarda ortadan kalkmıştır.
İşte bu nedenle, ABD’nin farklı enstrümanlarla devreye girmeye çalıştığına tanık olmaktayız.
Yunanistan kamuoyuna sızdırılan Reuters kaynaklı bir habere göre ABD, East-Med projesinden desteğini çektiğini Yunanistan hükümetine bildirmiş!
ABD, daha önce destek verdiği ve Doğu Akdeniz doğal gazını İsrail’den başlayarak, Kıbrıs ve Yunanistan güzergahını izledikten sonra AB’ne taşıması öngörülen East-Med doğal gaz boru hattının ‘ekonomik’ olmadığını, yani pahalıya mal olacağını duyurmuş!
Reuters’in haberi Amerikan resmi çevreleri tarafından yalanlanmadığına göre, böyle bir haberin ciddiye alınması oldukça normaldir.
Sadece akla gelen bazı ciddi soru işaretlerinin de dikkate alınması gerekiyor.
East-Med projesinin ekonomik anlamda pahalı olduğu Amerikan yönetimince yeni mi keşfedildi?
Bilindiği gibi, ABD, doğal gaz konuları ve bölgesel güvenlik alanında İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs arasında kurulan işbirliğine destek vermekteydi. Bu kapsamda, Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs arasında hükümet başkanları düzeyinde Mart 2019’da yapılan bir toplantıya ABD eski dışişleri bakanı Pompeo da katılmıştı.
Dolayısıyla, bu projenin ekonomik olup olmadığı daha önce ayrıntılarıyla ele alınmış olmalıdır.
Yani, bu konuda uzman şirketlere ve devlet olarak yeterli derecede bilgi birikimine ve veriye sahip olduğu için, ABD’nin bunu şimdi farketmesi, ama daha önce farketmemesi mümkün değildir.
ABD’nin, projeyle ilgili tutumunun iletilme yöntemi de en azından ilginçtir.
Amerikan hükümeti, siyaset değişikliğini resmen sahiplenmediği gibi yalanlamaktan da kaçınıyor!
Anlaşılan, birilerinin bu tutum değişikliğini dikkate alması ve tepki vermesi için belirli bir zamanın geçmesi beklenecektir.
Dolayısıyla, ABD yönetimi açısından tatmin edici bir süre sonunda, ya politika değişikliği resmen ilan edilecek, ya da ‘hükümetin böyle bir değişikliği öngörmediği’ bir gazetecinin sorusu üzerine açıklanacaktır.
Kullanılan bu yöntem ABD’ye varmak istediği hedefe rahat ilerleme imkanı sunuyor. Çünkü hiçbir bağlayıcılığı olmayan, sahiplenilmeyen, gerektiğinde enstrüman olarak kullanılmaya hazır bir ‘tutum değişikliği’ olduğunun düşünülmesi isteniyor.
Dahası, bu tutum değişikliği konuyla en çok ilgilenen ABD’nin kadim dostu İsrail’den bile gizlenmiş oluyor!
Bu tutum değişikliğinin Kıbrıslı Rumların yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti’nden gizlenmesi, stratejik nedenlerle anlaşılırdır.
Türkiye’ye karşı bir denge oluşturma amacıyla ABD’nin desteğine sahip olmak Kıbrıs Cumhuriyeti için bulunmaz bir fırsattı.
Ama, ABD’nin siyaset oluştururken Kıbrıs Cumhuriyeti’nin beklentilerine göre hareket etmesini beklemek saflık olur.
Ayni konu ABD-İsrail ilişkileri açısından farklılıklar işeriyor.
Bu politika değişikliğinin İsrail devletinden gizlenmesi, ABD-İsrail ilişkilerinin ruhuna uygun olmadığı için, pek mümkün görünmüyor.
ABD’nin öteden beri önem verdiği temel konulardan biri, Türkiye’nin giderek kendini Batı’dan uzaklaştıran tutumudur.
Kıbrıs sorununda Türkiyenin takındığı tutum bu uzaklaşmayı sadece derinleştirip karmaşıklaştırıyor.
ABD’nin Türkiye’yi yeniden Batı kulübünün normal bir üyesi olarak görmek için bazı adımlar atması oldukça mümkündür.
O nedenle, ABD’nin, gerçekleşmesi pahalı olduğu için, East-Med’ten desteğini çektiğinin konuşulmasını istemesi, ciddi bir deneme anlamına gelmektedir.
ABD yönetimi tarafından resmen sahiplenilmese de, bu tutum değişikliği sinyali, bir ölçüde Erdoğan’a siyaset değişikliği yaparak direksiyonu Batı’ya doğru çevirmesi için bir ‘gerekçe’ olarak sunulduğu ileri sürülebilir.
Erdoğan’ın direksiyon kırması mümkün olmasa bile, değişiklik söylentisi, Türkiye kamuoyunda yükselen anti-Batı söylemlere karşı Erdoğan karşıtı muhalefetin ilerleyişini de kolaylaştımaya yardımcı olacaktır.
Erdoğan yönetimi East-Med projesinin bu şekilde kurgulanmasının, Türkiye’nin stratejik olarak dışlanması anlamına geldiğini haklı olarak ileri sürmekteydi.
Şimdi, Reuters’in yaydığı habere göre, ABD, bu projeye ekonomik nedenlerle destek vermekten kaçınabilir!
Artık, Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin veya 2023’ten sonra Türkiye’yi yönetecek olanların dikkate alması gereken önemli bir ‘fırsat penceresi’ aralanmaktadır.
Ama bu ‘fırsat penceresi’nden bakıldığı zaman görünen ve Kıbrıs’ı da ilgilendiren konu, müzakerelerin geleceğidir.
Pencere’nin aralanmasının Kıbrıs’la ilgili düşündürdüğü şey, çıkmaz sokakta bulunan müzakere sürecidir.
Kıbrıs’ta barışçı çözüm umutlarının tükendiği bir ortamda, East-Med, farklı bir güzergah sunarak adeta bir oyun kurucu olarak devreye girebilir.