Avrupa Parlamentosu seçimleri geride kaldı, şimdi gözler Avrupa Komisyonu Başkanı’nın kim olacağında.

Parlamento seçimlerinde en fazla sandalyeyi merkez sağ EPP (Avrupa Halk Partisi) elde ettiğinden, muhtemel Komisyon Başkan adayı da EPP’nin adayı olan Jean-Claude Junker.

Ancak Hristiyan Demokratlar’ın (EPP) Mart ayında başkan adayı olarak belirlediği isim olan Junker, üye ülkelerin genelinde desteğe sahip değil.

1995-2013 yılları arasında Lüksemburg Başbakanı olan ve yine 2005-2013 yılları arasında, para birimi olarak Euro’yu kullanan AB üyelerinin Maliye Bakanları’ndan oluşan Euro Grubu’nun da başkanlığını yürüten Junker, başını İngiltere’nin çektiği bazı ülkelerin muhalefetiyle karşı karşıya.

İngiltere Başbakanı David Cameron, parlamento seçimlerinin hemen ardından, çok açık bir biçimde Junker’i Komisyon Başkanı olarak görmek istemediklerini açıkladı.

İngiltere’nin Junker’a yönelik muhalefet gerekçesinin temelinde, Brüksel’in yetkilerine ilişkin eleştirisi ve AB’ye dair ‘reform’ talebi var.

Cameron Junker’in, bu reform taleplerini karşılayamayacağı iddiasında.

Brüksel’i ‘fazla buyurgan’ olarak tanımlayan ve bu yapının değişmesi için Brüksel’in yetkilerinin azaltılması gerektiğini savunan David Cameron, geçtiğimiz hafta düzenlenen G7 zirvesinde gazetecilere, Junker’i kastederek, ‘Avrupalı kurumları yönetecek insanların değişime ve reforma ihtiyaç olduğunu anlaması önemlidir’ demişti.

Ve hatta Cameron G7 zirvesi için gittiği Brüksel’de, Junker’in en büyük destekçisi olan Alman Şansölye Angela Merkel ile bir araya gelerek, rahatsızlığını bizzat iletmişti.

Cameron ile Merkel’in ‘Junker mesaisi’ henüz bitmiş değil.

İngiltere, Almanya, Hollanda ve İsveç Başbakanları, AB’nin geleceğini tartışmak üzere Stockholm’de…

Resmi ajandada Junker’in adaylığı gündemde değil ama bu konunun da gündeme gelmesi kaçınılmaz.

Dün akşam başlayan ve bugün de devam edecek toplantılarda hem İsveç hem de Hollanda Başbakanı’nın Cameron’a destek vererek, Junker’in adaylığına karşı çıkacağı ifade ediliyor.

Cameron, Junker’in Komisyon Başkanlığı ihtimaline karşılık İngeltere’nin AB’den çekilmesine ilişkin referendum kartını da oynamaktan çekinmiyor.

Hemen ekleyelim, parlamento seçimlerinin hemen ardından tıpkı İngiltere gibi Macaristan da Junker’in başkanlığına açıkça karşı çıkmıştı.

***

Daha önceleri Komisyon Başkanı’nı sadece üye devletler belirlerken, 2009 yılında yürürlüğe giren Lizbon Antlaşması’nın getirdiği yeni kurallar gereği, komisyon başkanlığı seçiminde bundan böyle parlamento seçimlerinin sonuçları da dikkate alınacak.

Yani o koltuğa oturmak için Junker’in hem üye devletlerin hem de parlamenterlerin onayını alması gerekiyor.

Yani bir yandan üye devletleri, diğer yandan ise parlamentodaki siyasi grupları ikna etmek durumunda.

Hristiyan Demokratlar’ın sandalye sayısı parlamentonun salt çoğunluğu olan 376 için yeterli değil, bu yüzden Junker, bir yandan kendisine yönelik eleştirileri yanıtlamaya çalışırken, bir yandan da parlamentodaki siyasi gruplar arasında koalisyon ihtimallerini gözlüyor.

Ancak işi kolay olmayacak.

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları bize gösteriyor ki, reform sadece İngiltere’nin talebi değil.

Bu talebi en keskin biçimde dile getiren ülkelerden biri İngiltere olsa da, pek çok diğer üye devlet içerisinde de reform sesleri yükselmekte.

Ve esasen Merkel tarafından desteklenmekte olan Junker’in, Brüksel’in yeniden yapılanması gerekliliğine ilişkin siyasi iradeyi temsil ettiği düşünülmüyor.

Bilakis Junker’a, The Economist’in tabiriyle, ‘Avrupalı seçmenin hatırı sayılır kısmının değiştirmek istediği konforlu federalist konsensusun adayı’ olarak bakılıyor.

‘Junker kötü bir seçimdi’ sesleri giderek yükselirken, EPP parlamentoda en çok sandalyeyi kazanmışken ve bu grubun kendi içinde Mart ayında yaptığı seçim sonucunda Junker ismi öne çıkmışken, şimdi yeni bir aday arayışına girmenin demokrasinin işleyişi bakımından yakışık almayacağı yönündeki sesler de, AB içerisinde bir ikircikli durum doğuruyor.