1. YAZARLAR

  2. Dr. Hasan Alicik

  3. Abdülhamit Barış İster Miydi!?
Dr. Hasan Alicik

Dr. Hasan Alicik

Abdülhamit Barış İster Miydi!?

A+A-


En büyük, en anlamlı dersler tarihden çıkarılır.
“Tekerrür” derler tarih için ama “Ders çıkarmaktır” esas olan...
İşte bir örnek!
Abdülhamit ve Kanun-i Esasi; yani meşrutiyet...
Abdülhamit meşrutiyet ister miydi, yoksa tahta gelmek için “ister gibi” mi görünüyordu?
Genç Osmanlılar, Namık Kemal ve Ziya Paşa’nın da yer aldığı “aydın hareketi” olarak ortaya çıkar. İstekleri  Osmanlı’nın meşrutiyetle yönetilmesidir.
Mithat Paşa ve arkadaşları 1876'da Abdülaziz’i tahttan indirerek reformları yapması için V. Murat’ı getirirler. Ne var ki, V. Murat’ın deli olduğu söylentileri, Abdülhamit kaynaklı olduğu düşünülüyor, kısa sürede yayılır. Bunun üzerine Abdülhamit Kanun-i Esasi’yi kabul ederek meşrutiyeti ilan edeceği sözünü vererek tahta çıkarılır.
Abdülhamit meşrutiyete önem veriyor muydu, inanıyor muydu?
Niyazi Berkes Türkiye’de Çağdaşlaşma adlı eserinde bunu şöyle açıklar: “Onun açısından önemli olan, soyut olarak temel bir kanuna karşı olmak değil, hilafet-saltanat karması bir rejmi kanunlaştıracak, pekiştirecek somut bir kanun yapılmasıydı.”
Ne mi yaptı?
Bir kenara çekildi.
Berkes, Abdülhamit’in bundan sonra yaptıklarını şöyle anlatır:
“Kendini sivil devlet adamlarının, ordu adamlarının, din adamlarının başlatacağı çatışma sahnelerinin gözlemcisi durumuna koyuyordu. Kendi iplerini bu çatışmaların gidişine, onlardan öğreneceği derslere göre ayarlayacaktı. (...)
Asıl komisyonlar çalışırken, basında, halk arasında, bakanlar ve ileri gelen kişiler arasında, padişah ile sarayın adamları arasında anayasa ve rejimi üzerine fikirler dolaşmaya başladı. Abdülhamit, içlerinde Namık Kemal, Ziya, Süleyman Paşa, Saray Müşaviri Sait Paşa,  saray  katiplerinden ve sonrasının sadrazamı Küçük Sait gibi zatların ayrı ayrı görüşlerini dikkatle dinliyor ya da izliyordu. Denildiğine göre, kendisine yirmiye yakın anayasa tasarısı sunulmuş. (...)
Kafalar ne denli karışırsa, ayrıntılara ilişkin yanlar yoluyla istediği gibi bir kanun-i esasi hazırlanabileceğini anlamıştı. Gerçekten de, tartışmalar ilerledikçe, Celalettin Paşa’nın yazdığı gibi, “kimse ne dediğini bilemez” duruma gelmişti. (...)
Bu laf etme özgürlüğü orjisinden çıkaracağı dersleri sabırla öğreniyordu. Hatta kendi çevresinden de aykırı fikirler yayıvermekle hem kafaların karışmasını sağlıyor, hem de açık fikirli, müsamahalı bir hükümdar olduğu izlenimini veriyordu. Onun için önemli olan, hükümdarın egemenlik haklarını garanti altına aldıktan sonra meclisin ve hükümetin yetkilerini hiçe indirecek ya da kendi egemenliğine şartlı ve bağlı olacak hale getirmekti.”
Mithat Paşa’yı sadrazamlığa getirerek istediği gibi bir anayasa hazırlanmasını sağladı. Kendisini eleştiren Namık Kemal için, Ahmet Mithat Efendiyi teşvik ederek meşrutiyet aleyhtarı olduğu, asıl meşrutiyeti isteyen kendisi olduğu göstermesini sağladı.
Sonunda 23 Aralık 1876’da Kanun-i Esasi ilan edilerek meşrutiyet yönetimine geçilir.
Abdülhamit, meclisi kapatmak için fırsat kollamaya başlar. Beklediği fırsat gelmekte geçikmedi. 1877 Osmanlı-Rus savaşının yenilgisini bahane göstererek meclisi tatil etti. Meşrutiyet ister gibi görünerek tahta gelip, iki yıl sonra da meclisi tatil ederek otuz iki yıl sürecek istibdat dönemini başlatır.
Bir an için Abdülhamit’in ülkemizde olduğunu düşünelim. Barış, antlaşma, Kıbrıs sorununun çözülmesini ister miydi, yoksa “ister gibi” mi görünürdü? Ele geçirdiği fırsatları barışın tesisi için mi kullanırdı, yoksa saltanatının devamı için mi?
Rum tarafındaki seçimlerle birlikte Türkiye, Yunanistan kanadında başlayan hareketlilik acaba nasıl bir ivme kazanacak?

Bu yazı toplam 1758 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar