ABD’yi yendi kansere yenildi!
Aralık 1991!de Sovyetler Birliği resmen dağıldığında Hugo Chavez genç bir yarbay olarak hala Marx, Lenin, Troçki ve benzeri komünist önderlerin yazdıklarını okuyordu. Ona göre Sovyetler dağılabilir ve komünist yoldaşlar yenilebilir ama yeryüzünde yoksullar, ezilenler ve sömürülenler olduğu sürece sol yani devrimci düşünce ve ateş asla yok olmayacaktı.
Bunu kanıtlayabilmek için de Hugo bir grup genç subayla birlikte Temmuz 1992’de askeri darbe girişiminde bulundu. Başarısız olan Chavez iki yıl hapis yattıktan sonra 1994’te serbest bırakıldı. 1998’de ise birleşik solun adayı olarak % 56 oy oranı ile Venezüella’nın en genç cumhurbaşkanı oldu.
Halk onu müthiş seviyordu. Çünkü onun zamanında yoksullar hayatlarında ilk kez üç öğün yemek yemeye başladı. ‘21. Yüzyılın Sosyalizmini’ kurmak istiyordu. O çok sevdiği ve hayran kaldığı Che Guevara, Fidel Castro ve Simon Bolivar gibi Latin Amerika halklarını birleştirmek istiyordu. Ama o istedikçe yanı başındaki ABD onu istemiyordu.
11 Nisan 2002’de ABD destekli zenginler askeri bir darbe ile Chavez’i uzaklaştırdıklarında emperyalistler çok sevinmişti. Ama bu sevinç iki gün sürdü. Çünkü Chavez’e bağlı genç subaylar ve halk yığınları sokaklara dökülerek tekrar Chavez’i başkanlık sarayına taşıdılar.
Halk iradesi bir kez daha gücünü kanıtlamıştı. Yapılan tüm seçimlerde ve anayasa referandumlarında yoksullar, emekçiler, aydınlar, memurlar, köylüler hep Chavez’e destek verdi. Çünkü İngiliz Milletvekili George Galloway’e göre o bu çağın gerçek Spartaküs’ü idi.
Çünkü Hugo yoldaş 296 milyar varil ile dünya petrol rezervinin beşte birine sahip bir ülkenin lideri olarak yıllık 122 milyar dolarlık gelirle halkını yoksulluktan kurtarmaya, sorunlarını çözmeye ve emperyalizme ve kapitalizme karşı mücadelede daha bilinçli ve dirençli kılmaya uğraşıyordu. Çünkü o da kendi yaşamında her şeyi okumaya borçluydu. Hep okuyordu ve her okuduğundan birçok şey öğreniyordu. Onun için de hep neşeli oldu ve halkını sevdi. Sevdikçe halk bunu hissetti ve ona sahip çıktı.
Bir seferinde ünlü programcı Larry King’in canlı yayınında ayağa kalktı ve şarkı söyleyip dans etmeye başladı. Kompleksi hiç yoktu. İsa için ‘dünyanın ilk sosyalisti’ dedi ve ülkesindeki kiliseyi kapitalistlere hizmet etmekle suçladı. Halka hitaben tüm konuşmalarında hep şakalar yaptı.
Bir seferinde ‘Bayan Clinton beni sevmezse ben onu hiç sevmem’ diye takılmıştı. Başkan Bush’a hakaretleri ise herkesin dilinde. Bir seferinde BM Genel Kurulu’nda Bush’tan sonra konuşunca “Burası kükürt kokuyor” diye takılmıştı.
Venezüella halkının Hugo yoldaşı yok artık. Ama Hugo’nun adı ve idealleri Che, Castro ve Bolivar’ın idealleri gibi tüm Latin Amerika topraklarında kök salacak.
Hugo’nun devrimci ve solcu yoldaşları bugün artık birçok Latin Amerika ülkesinde iktidarda ve Hugo’nun yolunda başarı ile yürüyorlar. Latin Amerika’nın CİA’ci faşist iktidarları artık yok. Bolivar da Che de Allende de artık rahat uyuyorlardır.
Büyük dostunu kaybeden Castro ise eminim çok üzgündür. Belki de tek tesellisi Hugo’nun dünyanın tüm devrimcileri tarafından iyi anlaşılması ve sevilmesidir. Geriye ‘21. yüzyılın sosyalizmini kuracağız’ diyen Hugo’yu anlamak ve ideallerini gerçekleştirmek kalıyor. Bu da zor olmazsa gerek.
Hugo’nun deyimi ile “Halkların gerçek gücü her zaman korkak emperyalistleri, kapitalistleri ve işbirlikçilerini ezer geçer. Önemli olan buna inanmaktır”.