Abohor’dan hatıralar…3
“Galliga…”
Dr. Derviş Özer
(Galliga’nın oğlu Nihat Nalbantoğlu’nun izni ile onun hatıralarından öyküleştirilmiştir)
Ne olacağını bilmeden kuru ekmek ve suya talim ederek beklerler. Pire’deki kamp gelenlerle birlikte dolup taşmıştır. Uyuyacak, uzanacak yer yoktur. Bitlenmişti. Kaçmaya çalışanlar vurulur ve gömülmeden bırakılırlar. Günler böyle geçer. Hayat artık çekilmez olmuştur Galliga için. Her şeyi göze alıp kaçmayı düşünür. İlk etapta bazı Kıbrıslı katırcılar kaçmış ve halkın arasına katılmışlardır. Ama yakalananlar öldürüldüğü için vazgeçer.
Bir gün, kampta bir hareketlenme olur ve ızbandut gibi Alman askerleri Galliga’yı ve yüz binlerce İngiliz, Kıbrıslı, Yugoslav ve Yunanlı’yı trenlere bindirir ve Almanya’ya gönderir. Galliga da içlerindedir. Kolay bir yolculuk geçmez. Vagonlar 40 kişilik ama binenler yüzlerce, tıklım tıkış, değil oturmak, ayakta duracak yer yok ve havasız. Ve soğuk Yugoslavya dağlarında ölüm kokusu genizleri yakar. Ve o soğukta bombalandığı için raylar, trenden indirilip günlerce, yürütülürler. Kaçanlar olur, kaçamayanlar açlığa ve soğuğa dayanamayanlar ölür dağlarda ama Galliga ölüme ve açlığa direnir. İki milyon başlayan Almanya’ya gidiş, iki yüz bin kişinin varışıyla son bulur. Çok zor bir yolculuktur. Varanlar kamplara yerleştirilir. Paralı askerler şanslıdırlar, Nazi zulmüne pek maruz kalmazlar. Çalışma kamplarına yerleştirilirler. Galliga ilk önce bir iplik fabrikasına verilir. Kopan ipliklerin bağlanması ve makaraya sarılması gerekir. Galliga da bunları yapmaya çalışır ama yapamaz elleri kocaman ve nasırlıdır. Bağlar ama çok yavaş bağlar, ustabaşının hışmına uğrar Galliga. Fabrikadan gönderilir ama şanslıdır. Hem de çok şanslıdır. Berlin’e gönderilir. Orada bir eğlence yerinde, temizlik işçisi olarak çalıştırılır. Bu eğlence yeri, savaştan izne gelen veya askerliğini yapan Almanlara ve ailelerine şarkı söylenen dans edilen bir yerdir. Bir sürü dansçı ve şarkı söyleyen müzik aleti çalan kadın doludur. Galliga’nın hayatı bu kadınların arasında geçer ama içlerinde birisi vardır ki gönlünü ona kaptırır.
Elizabeth, masmavi gözlü sarışın bir Alman kadını, küheylanlara benzeyen bir kadın, yele gibi saçları olan bir kadın ve ayrıca uzun boylu, müşfik bir kadın. Tabii Galliga esir, o ise üstün bir Alman’dır. Yanına yaklaşamaz bile, ama hep yanında, arkasındadır. Eğlence yerinde çıkan bir kavgada Elizabeth rahatsız edilir. İşte o an Galliga hiçbir şeyi düşünmeden kavgaya karışır ve iki tane Alman askerini devirir. Bu olay Elizabeth’in çok hoşuna gider. Bir esir adam, ölümü bile göze alarak kendisi için kavga eder. O zaman ki üstün Alman askerine kim fiske vurabilirdi bizim Galliga’dan başka. Hem de ölümü göze alarak. Elizabeth, etrafında dönen kara yağız bu adamın yakışıklılığın farkında idi ama bir esire yaklaşmak, onunla gönül eğlemek, onun için de ölümdü. Ama bu yiğit ve yakışıklı adamın ölümü düşünmeden kendini kavgaya atması Elizabeth’i çok etkilemişti. İlerleyen günlerde aralarında büyük bir yakınlaşma oldu. Ve Elizabeth’le aşk yaşamaya başladılar. Beraberliklerinin ilk yıllarında sapsarı bir oğlan doğar adını David koyar Elizabeth ve bebeğin kimden olduğunu kimseye söylemez. Bir tek bilen Galliga ve Elizabeth’tir. Müzikholde çalışanlar Elizabeth’in Alman arkadaşından olduğunu tahmin ederler. Ve ilişkileri bu şekilde devam eder. İki yıl sonra Elizabeth tekrar gebe kalır ve ikinci oğlunu doğurur Galliga’ya. Bu seferki esmer yumuk yumuk bir oğlandır. Tıpkı Galliga’ya benzemektedir. Ve Elizabeth, Smith adını koyar oğlana. Bu ismi blacksmith’ten (demirci –nalbanttan ) kısaltarak koyar.
Galliga, Almanya’da aynı evde olmasa bile, çocukları ve kadını ile birlikte yaşar. Ama esirdir. Yine müzikholün içini temizleyerek, günlerini Alman askerlerine hizmet ederek geçirir. Ve tabii savaşın sonuna doğru zor günler gelir. Berlin her gün bombalanmakta ve yıkılmadık bina savaşılmadık bir tane sokak kalmaz. Esir olduğu için Berlin’den uzaklaştırılıp yakınlarındaki bir kampa götürülür. Bu onun Elizabeth’i ve çocuklarını son görüşüdür. Berlin dışındaki kamplarda da yine açlık ve sefalet vardır ama bu sefalet uzun sürmez. Almanya yenilmiştir ve Rus askerler Berlin’e girmiştir. Galliga’nın bulunduğu kamp Ruslar tarafından alınır ve oradaki esirlerle beraber Galliga özgür kalır. Özgürdür ama mutlu değildir. Çünkü çocukları savaşın içindedir ve nerede olduklarını bile bilmemektedir. Almanya içinde dolaşır Elizabeth’i arar, çocuklarını arar ama nafile - Almanya’da Almanlardan başka herkes vardır. Ama bir Almanlar yoktur, Elizabeth’i ve çocukları yoktur. Berlin yerle bir edilmiştir. Çalıştığı, uzun süre esir yaşadığı ve seviştiği müzikhol yerle bir olmuştur.
Alman sokaklarında ve kırsalında Nazi avı başlamıştır. Rus ve Amerikan askerleri, gördükleri yerde Alman askerlerini öldürmektedir. Kampta tanıdığı bir Avusturyalı Alman askerini görür ve yanına alır. Esir kıyafeti giydirir. Soranlara kampta, beraber esir olduklarını söyleyerek Ruslar’ın elinden, ölümden kurtarır onu ve kaçırır. Ve Avusturyalı askerle birlikte Avusturya’ya gidip onun evinde kalırlar. Bu Avusturyalı askerin anne babasının ona hizmetlerini ve minnetle bakışını hiç unutmaz. Galliga’nın ellerine ayaklarına kapanırlar, gitmemesi için yalvarırlar ama Galliga durmaz Almanya’ya geri döner.(Bu Avusturyalı Alman askerin resmi evinde aynalı dolabın üstündeki bir kutuda duruyordu). Aklında sadece mavi gözlü Alman kızı Elizabeth ve çocukları vardır. Almanya da artık daha fazla durdurmaz Galliga'yı ve İngiliz birlikleri ve diğer esirlerle birlikte İngiltere’ye gönderilir. İngiltere’de büyük bir coşkuyla karşılanırlar. Orada da 5-6 ay kaldıktan sonra esirliğinden alamamış olduğu tüm paralarını da alarak Kıbrıs'a köyüne döner.
Köy pek değişmemiştir ama kendisi çok değişmiştir. Ayrıca şeherdeki karısı savaştan önce bırakıp gittiği karısı Yaseminci Ayşe de değişmiştir. Uzun süre kocasız kalan Ayşe rahat bir hayata alışmıştır. Bu rahatlık Galliga’nın pek hoşuna gitmez. Nikahı bozar ve köye döner.
Devam edecek