Acı ama gerçek…
Acı ama gerçek…
Geçen hafta bir Rum politikacının tutuklanması ile gündeme bir anda bambaşka konular geldi. Öncelikle bu yazının tutuklanma nedeni ve dava konusundan bağımsız olarak okunmasını rica ediyorum. Gündeme gelen konular aslında her gü
Acı ama gerçek…
Geçen hafta bir Rum politikacının tutuklanması ile gündeme bir anda bambaşka konular geldi. Öncelikle bu yazının tutuklanma nedeni ve dava konusundan bağımsız olarak okunmasını rica ediyorum. Gündeme gelen konular aslında her gün burnumuzun dibinde yaşanan insanlık ayıplarıdır. Bilerek ya da bilmeyerek göz ardı ettiğimiz olaylar. Minicik bir toplum olsa da hukukun, sistemin ve devlet ciddiyetinin olmadığı her toplulukta ortaya çıkabilecek dehşet görüntüler.
Eşcinsellikle ilgili yasalarımızın ne kadar çağ dışı olduğuna utanarak tanık olduk. Yine de konunun gündeme gelmesi bence faydalı oldu. Sivil toplum örgütlerinin de oluşturduğu kamuoyu ile politikacıların hemen harekete geçip 171’inci maddeyi değiştirmeleri gerekir. Her ne kadar da çökmüş bir sistemin umutsuzluğunda politikacıya ve mevcut sisteme olan güvenimizi yitirsek de bu konuda hazırlanacak bir yasa değişikliğine meclis çatısı altında muhalefet edecek bir politikacı olabileceğini düşünmüyorum. Yeter ki siyasi partilerimiz havanda su dövdükleri konulardan biraz başlarını kaldırıp, direkt insan hakları ile ilgili bu yasa değişikliğini meclis gündemine taşıyabilsinler.
Geçen hafta gündeme gelen konulardan beni çok daha fazla üzen konu özellikle yoksul kesimlerdeki çocukların istismarının gerek basın, gerekse Sosyal Hizmetler Dairesi tarafından ortaya konan boyutlarıdır. Birkaç hafta önce YeniDüzen gazetesi yazarlarından Tayfun Çağra’nın da ADRES dergisinde çocuk istismarı ile ilgili detaylı bir yazısı olmuştu. Geçen haftaki tutuklama ile ilgili olsun ya da olmasın; artık hepimiz biliyoruz ki bu ülkede, toplumdan ve ailelerinden kopuk, her türlü suça meyil edebilecek bir yaşamın içinde olan azımsanamayacak boyutlarda bir çocuk topluluğu vardır. Özellikle Lefkoşa Surlariçi bölgesindeki okullardaki öğretmenler bu konuyu sıkça dillendirse de yıllarca toplum ve siyaset bu konuyu gündemine almaya pek yanaşmadı.
Sefalet içinde yaşayan birçok aile, çocuğunun eve getirdiği paranın kaynağını soramayacak durumda olabilir. Bu çocuklar da cinsel istismar da dahil pek çok adi suçla baş başa kalabilirler. Birçok suçla baş başa kaldıkları ve toplumun kırılma noktası haline geldikleri ise artık inkar edemeyeceğimiz gerçeklerimizdir.
Gerek sivil toplum örgütleri, gerekse basın konuyu ciddi ve seviyeli bir zeminde tartışıp 171’inci maddenin kaldırılması için mücadele ederken; 18 yaşın altındaki çocukları da kız ve erkek gözetmeden korumaya alacak yasaların çıkarılması için sürekli gündem oluşturmak zorundadır. Bizim toplum olarak en büyük hastalıklarımızdan birisi balık hafızalı olmamızdır. Konuları çok ateşli gündeme getiriyor ve savunuyoruz ama çoğu zaman unutup gidiyoruz. İşte bu aşamada toplum unutsa bile sivil toplum örgütlerinin ve basının görevi bu tür insani konuları sürekli gündemde tutmak ve savunmak olmalıdır. Bu ülkede 2006’dan beri insan ve kadın ticareti konuları gündeme gelse de maalesef hiçbir zaman konunun ısrarcısı ve takipçisi olamadık. Hâlâ daha yol kenarlarında ışıklı mekanlar içinde kadınlar pazarlanmakta, politikacılar ve devlet kör, sağır ve dilsizi oynamakta. İnsan ticareti beni bu ülkede eşcinsellikle ilgili yasadan çok daha fazla ürkütmektedir. Çünkü biliyoruz ki eşcinsellikle ilgili yasanın çıkarılmasında hiçbir rant ya da mafya unsuru yoktur. Tamamen insanların zihniyetleri ile ilgili bir konudur. Halbuki insan ticareti, kadın ve çocuk cinsel istismarı bugün dünyanın başına bela olmuş çok ciddi bir rant kavgasıdır. Bizim ülkemizde de bu konunun bizzat devletin izniyle yapılmasının en büyük nedenlerinden biri bazı çevrelerin ve bizzat devletin vazgeçemediği rant değil midir? ACI AMA GERÇEK!
Sosyal Hizmetler Dairesi, tehdit altında yaşayan yoksul kesimleri daha sıkı denetim altına almak zorundadır. Ancak ben bu konuda Türkiye Büyükelçiliği’ne de büyük görev düştüğünü düşünmekteyim. Bu çocuklar, çoğunlukla Türkiye’den gelen yoksul kesimden insanların çocuklarıdır. Bu ülkeye ayak uydurabilmeleri, telef olmamaları, iyi bir eğitim almaları için bizzat kendi vatandaşı oldukları ülkenin buradaki temsilcileri onlar için özel rehabilitasyon programları ve gerekirse eğitim bursları düşünmek zorundadır.
Biz Kıbrıslı Türkler de artık inkar edemeyeceğimiz şekilde içimizde yaşayan bu çocukları görmemezlikten gelemeyiz. Gerek devlet, gerekse sivil toplum örgütleri bu konuya daha fazla kafa yormak zorundadır. Unutmayalım ki; İnsan ticaretinin, fuhşun, cinayetlerin, hırsızlığın ve birçok adi suçun gölgesinde bir yaşamla mutlu olamayız, gelecek hayalleri kuramayız.
ŞİİR
MEMLEKET İSTERİM
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.
Cahit Sıtkı Tarancı