1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Acı piyasasının yeni natürmortu: Maraş
Acı piyasasının yeni natürmortu: Maraş

Acı piyasasının yeni natürmortu: Maraş

Bu yazı, içine sürüklendiğimiz acı piyasasının yeni malı olmak istemeyenler için Auschwitz, Pripyat ve Maraş üçbucağının bir okumasıdır. Karanlık turizmin son durağı olmayı reddedenler için barış inşası yakarışıdır.

A+A-

Ceren Boğaç
[email protected]

Akdeniz’in üçüncü büyük adasının doğusunda, hiçlik, absürtlük ve anlamsızlığa mahkûm edilmiş Dadaist bir eser gibi, kentten dikenli tellerle ayrılmış, anıların toplu kabri: Maraş. Kırk altı yıl çürümeye mahkûm edilmiş ve bir gün katatonik halini ereksel düzene dahil etmek için kapı/lar açılmış (1),  Ada’nın siyasi retoriğinin bilinç ve bilinçdışı ufkundaki kent ampütasonu. Gündemi nicedir acının pornografisi karanlık turizm (2) olan ve sürüklendiğimiz geleceğin koyu öpücüğü misali, bir zamanların kent görüngüsünü şimdi ne yapacağımızı bilemediğimiz numene dönüştüren ‘yeni’ yer piyasası. Karanlık turistlerin, kentin eski kahramanı ve kurbanı flanéurün (3) (Baudelaire, 2003) aksine, bedenini arayan ruh gibi değil, parçalanmış organlarını arayan beden olarak dolaştıkları, yitirilmiş aden.

Brueghel’in on altıncı yüzyılda resmettiği Babil kulesi, yeryüzünün unutulmuş ortak dilinin ilk uzamsal temsili ise, Auschwitz ölümün, Pripyat felaketin, Maraş ise kederin mekânsal imlemidir. Farkında olmasak da bu üç coğrafya, Kıbrıs’ta bir zamanlar birlikte yaşamış son neslin yakından ve uzaktan tanıklık ettiği ıstırap üçgeninin, bize kadar uzanan sivri köşeleridir. Ölüm mezbahaları kıyım yaparken, oradan kaçan insanların tutulduğu sömürge topraklarıydık biz. 1974’te, Zeus’un ikiye ayırdığı beden ve ruh gibi, bölündük. 1986'da yıkımın radyoaktif bulutları (4) üstümüze döküldü.

İktidar saldığı felaketlerle, yeri ve özneyi çürüttü ve yıkım peyzajları gündelik hayatımızın bir parçası haline geldi. Sonra bir gün, çürümenin tadıyla beslenen ve ıstırabı arzu nesnesine dönüştüren pazara, içimizden birileri göz kırptı. Bu yazı, içine sürüklendiğimiz acı piyasasının yeni malı olmak istemeyenler için Auschwitz, Pripyat ve Maraş üçbucağının bir okumasıdır. Karanlık turizmin son durağı olmayı reddedenler için barış inşası yakarışıdır.

Bedensiz yer: Auschwitz

 

"Auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarlıktır."

Theodor W. Adorno (1983, s.34)

 

c1-200.jpg

Auschwitz-Birkenau Anıt ve Müzesi (Bruno Barbey/Magnum Photos, 1981)

 

Karanlık turizm seyahatinin ilk durağı Auschwitz (5), insanın, tüm teknolojik, lojistik, tıbbi ve arşiv becerilerini, büyük çoğunluğu Yahudi olan, totalitarizmin ötekileştirdiği bir milyondan fazla her yaştan, cinsel kimlikten, yönelimden ve engellenmiş insanın mekanize imhası için kullandığı yerlerden biri. Polonya’daki Krakov kentine 60 kilometre uzakta, 1940 Mayıs’ından 1945 Ocak’ına kadar bünyesinde onlarca toplama (6) ve imha (7) kampını barındıran bir faşizm kompleksi. Faşizm, Walter Benjamin’e (2015) göre politikayı güzelleştirerek duygusallaştırmaya çalışan bir toplumsal estetik çabasıdır fakat sonu her daim yıkımla biten bu rejim, bireysel bedenin imhası ile kendini var eder. Auschwitz’de yaşanan ve Adorno’nun (2016) ‘kültürün ölümü’ diye adlandırdığı böylesi bir vahşet, idrakımızın ötesinde tüm insanlığın (8) kötülük eseridir. Hannah Arendt’e (2019) göre üstelik bu sıradanlaşmış (9) kötülüktür çünkü düşünme beceriksizliğine sahip her insan bunu yapabilecek kapasitededir.

Auchwitz’de beden yoktur. Ruh da yoktur. Ölümün var edildiği bu yerde, insanın karşılaşacağı şey vahşet imgeleri ve şekilsiz beden yığınlarından kalan boşluktur. Bedenleri yutan bir boşluk. Fantezi edebiyatı peygamberlerinden Ursula K. Le Guin’in (1999), Yerdeniz serisinin ikinci kitabı "Atuan Mezarları"nda, doğum, yeniden doğum, yıkım ve özgürlük kavramlarını irdelerken, reenkarnasyon ile Kargad diyarında tekrardan dünyaya gelen, İsimsizlerin Rahibesi Arha’yı, ‘yutulmuş’ kelimesinin karşılığı olarak önümüze koyuşu tesadüf değildir. Binlerce yıllık tapınaklar ve mezarlardan başka hiçbir şey olmayan Kargad’ın karanlık labirentlerinde, kendi olmadan yaşam süren, ailesinden koparılmış olandır ‘yutulmuş’. Auschwitz’de de beden işte böyle yutulmuş, yer boşluğa dönüşmüştür. Yutulmuş, varlığın emilimidir, gözle görülmediği gibi dile de getirilmez. Bu nedenledir ki ölüm mezbahasından kurtulabilen bazı mültecilerin, 1946 ve 1949 yılları arasında Kıbrıs’ta İngilizlerin kurduğu toplama kamplarında nasıl yaşadıkları, kaçtıkları ve sonunda İsrail’e gönderildikleri, tarih kitaplarında size anlatılmaz. Sıradan kötülüğün bu acunda uğramadığı sahil yoktur fakat şerrin kronolojisi tutulmaz.

Dünyanın listelenmiş (10) en lanetli mirası Auschwitz, gaz odaları, bedenler gibi numaralandırılmış çizgili pijamalar, resimler, kesik saçlar, koğuşlar, hücreler, elektrikli teller, koyu kahve tuğlalarla inşa edilmiş barakalar ve krematoryumları yutan, Nietzsche’nin “Boşluğa yeterince uzun süre bakarsan, boşluk da sana bakar” (2016, Aforizma 146) dediği türden, bedensiz bir antrumdur. Hayatla kurduğunuz ilişkinin muğlaklaştığı, biyoiktidar kataloğudur. Auschwitz şuursuz turistlerin yanı sıra, köklerinin izini süren Avrupa’nın birçok yerinden gelen insanın ortak coğrafyasıdır. Bunun paydaş bir töresi olabilir mi?

 

Auchwitz’in duş görünümlü gaz odalarında küle dönüşen çırılçıplak bedenler,

boşluktan size bakıyor –

 

 

Yersiz beden: Çernobil

“Toprağı, toprağa gömdük.”

Svetlana Aleksiyeviç (2006, s.94)

c2-181.jpg

Pripyat (Instagram, 2019)

Acı yüklü her hikâye, estetik pazarında, eninde sonunda kurbanını metaya dönüştürme eğilimindedir. Bu öyle bir sorunsaldır ki trajedi hafızasını ‘bir daha o acılar yaşanmasın diye’ canlı tutmak için anlatıyı tekrar ettikçe, estetiğin ahlakla girdiği tartışmanın kazananı değil, piyasası olur. Adorno’nun (2016) Negatif Diyalektik’te bize anlattığı Auschwitz sonrası ‘çöp kültür’ hüzün marketinin malı, Hegel’in bahsettiği (2015) insanlar arasındaki ‘acı bilinci’ ise pazarlama stratejisi sanki. Küresel bir empati geliştirmemiz için kendi kötülük eserlerimiz ile elbette yüzleşmeliyiz fakat dehşet romantikleştirilip tuhaf bir zevke dönüştüğünde, acı üzerinden kâr sağlamanın heterodoks sınırını kim belirliyor? Onlarca felaketin resmi geçitlerle kutlandığı bu adada, 1986 baharının üzerimize yağan kanser bulutlarını kim kutsuyor?

Pripyat, Ukrayna'nın başkenti Kiev'e 110 kilometre uzaklıkta, hemen yakınındaki Çernobil Nükleer Santrali’nin 26 Nisan 1986'da bir kaza sonucu patlamasının ardından terkedilmiş ve 2011 yılında felakete tanıklık etmek için ziyarete açılmış bir başka karanlık turizm durağı. Söz konusu tanıklık, bohem veya bekârlığa veda gibi burjuva partilerinde (11) gaz maskeli ve beyaz tulumlu turistlerin, üzerinde ‘radyasyonlu’ yazan kamyondan dondurmalar yiyerek eğlenmesini veya bölgenin anlamını değiştirmek için gerçekleştirildiği iddia edilen sanat gösterilerini de kapsıyor. Yani bir nevi kapitalizmin pazarladığı yeni felaket enstalasyonu, insan eliyle yok edildikten sonra yeniden üretilen kültür süprüntüsü.

Çernobil bize radyasyonun bedenleri yersiz bırakabileceğini ve ölümün bile toprağa gömülemeyeceğini öğretti. İnsanların kök saldıkları yerde soludukları hava, çeyrek yüzyıl sonra bile yersiz bedenleri kanser olup kemirmiş, hayatları kısalmış, bazılarını ise hiç yaşatmadan son buldurmuştur(12). Oysa o insanların evleri de okulları da lunaparkları da yerli yerinde duruyor. Boşevikler’e, Stalin’e, Holodomor (13)’a, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına direnen yuva, orada. Svetlana Aleksiyeviç’in (2006) bize görgü tanıklarıyla anlattığı, Hiroşima ve Nagazaki’nin yok eden askerî gücüne karşın Çernobil’in aydınlatma için yaratılmış barışçıl nükleer enerjisinin tek yumurta ikizine kurban edilmiş toprak, orada. Yersiz beden, bugün karanlık turistlerin üzerinde tepindiği Pripyat’tan Karadeniz’e ulaşan radyasyonla, kanser olup ölen Kazım Koyuncu’nun “Güneşlere koşan bendim, karanlığa tutsak oldum” güftesi gibi, 35 yıldır yurtsuz.

 

Pripyat’ın yeni bedenleri ise yarı çıplak,

Instagram’da resim paylaşıyor-

 

 

Hem bedensiz hem yersiz: Maraş

 

“gökle denizin

ayrılamadığı sabah,

ayrıştık taştan toza.”

Nafia Akdeniz (2018, s.87)

 

c3-095.jpg

Maraş (Vasia Markides, 2014)

Bir şehrin değil umutların da birlikte çürüdüğü Maraş, içinde yer aldığı Mağusa şehrinin 1974 Kıbrıs Harekâtı sırasında bombalanması ardından, Kıbrıslı Rum sakinleri tarafından istemsizce terkedilen ve askerî bölge statüsünden çıkarılma sürecinde fallik temsillerle süslenen, karanlık tüccarların yeni turizm hedefi. “Biz yapmadık, onlar yaptı” propagandasının, tutsaklığımızı kutsayan mite dönüştüğü yer. Savaşın dalgası sahiline yerleşmeden, bir gün içinde terkedilmiş ve asla geri dönülememiş özlem kozmosu. Yer bağlılığının insan psikolojisi üzerine etkisini, bedenin ilk meşrulaştığı yer olan yuvadan ayrılışının trajedisini, mülteciliğin ortak hafızayla var oluşunun acı hikâyesini bilimsel çalışmalarla anlattığımız (14) ve karşılık olarak üzerimizde propagandanın yeni bir kombinasyonunun denendiği Kıbrıs’ın pazarlık yongası.

Bir yuva örüp toprağına ağaç ekmeyenlere, kendi ülkende sığınık olmak nasıl anlatılır? Terkedilmiş çocukluğun alelacele toplanmış bavulunu boşaltmadan, unutulmasın diye özlemi kanatarak, geri dönüşün meçhul anında donup kalanların çaresizliği nasıl anlatılır? Empati yoksunluğu gözümüzün önünde bellek kıyımının ilk adımlarını atarken, Pripyat’ın karanlık turist nüshaları artık Maraş’ta da raks ediyor. Üzerinde debelendikleri yerin, kurtarılmayı bekleyen ortak geleceğimiz olduğunu yok sayarak, menfaatperest demeçler veriyor. Bireysel çıkarlar, bedeni yerinden edip, yeri bedensizleştiriyor. Bu bölünmüşlük içinde, çevremiz nasılsa içimiz de öyle; talan edilmiş, kıyılmış ve ganimetlenmiş. Hepimizin bir barış özlemi var elbet fakat buluşmak için yürüdüğümüz zemin alçalıp yükseliyor. Biz, ekolojik ilkelere bağlanmış ortak bir barış vizyonu (15) ve kamuoyu yaratmak için direndikçe, merkezi genişleyen iktidar şebekesinin yatırım zili kulaklarımızı sağır edercesine çalmaya devam ediyor. Bu kapital şiddetine maruz kaldıkça da zihnimiz bulanıklaşıyor. Fakat barış özlemimiz öyle derindeki ne kadar kazısalar da izi silinmiyor.

Maraş ve karanlık turizm; tüm birikimini kentsel barış inşasına adamış bir akdemiysen mimar olarak ne vicdanımın ne de pragmatik aklımın hiçbir köşesine sığmıyor. Auchwitz boşluktan bana bakarken, Pripyat hücrelerimi kemiriyor. Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez dememiş miydi Sokrates (Platon, 2010)? Şerrin kronolojisini tutamayız belki ama kendimize çeki düzen verip ıstırap köşelerinde özçekimler yerine, ebruli barış yerleri ve toplumsal yeni bir beden inşa edebiliriz. Bedenlerimiz ve yerlerimiz yutulmadan, nefret külliyatlarını yırtıp atabiliriz.

 

Nicedir beden, bölünmüş yerinden kendini dikip,

doğayla barışmak istiyor-

 


Kaynaklar

Akdeniz, N. (2018). Haikular- 3.  Çevrimdışı İstanbul, Sayı:11, s.87.

Adorno, T. W. (1983). Cultural Criticism and Society. Prisms, 17–34. Cambridge, MA: MIT Press.

Adorno, T. W. (2016). Negatif Diyalektik. Tuncay Birkan & Şeyda Öztürk (Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

Aleksiyeviç, S. (2006). Çernobil'den Sesler: Bir Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi. Aslı Candaş (Çev.). İstanbul: Aytaşı.

Arendt, H. (2019). Kötülüğün Sıradanlığı: Adolf Eichmann Kudüs’te. Özge Çelik (Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

Baudelaire, C. (2003). Modern Hayatın Ressamı. Ali Berktay (Çev.). İstanbul: İletişim.

Benjamin, W. (2015). Alman Faşizminin Kuramları: Ernst Jünger’in Denemeler Derlemesi “Savaş ve Savaşçı” Üzerine, Estetize Edilmiş Yaşam. Ünsal Oskay (Çev.). İstanbul: İnkılap Kitabevi.

Hegel, G. W. F. (2015). Estetik Güzel Sanatlar Üzerine Dersler 1. Taylan Altuğ, Hakkı Hünler (Çev.). İstanbul: Payel Yayınları

Hegel, G. W. F. (2015). Estetik Güzel Sanatlar Üzerine Dersler 2. Taylan Altuğ, Hakkı Hünler (Çev.). İstanbul: Payel Yayınları

Le Guin, U. K. (1999). Atuan Mezarları. Çiğdem Erkal İpek (Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

Nietzsche, F. (2016). İyinin ve Kötünün Ötesinde- Gelecekteki Bir Felsefe Giriş. Mustafa Tüzel (Çev.). İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Platon (2010). Diyaloglar. Teoman Aktürel (Çev.). İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

Notlar

(1) Maraş sahil şeridine 8 Ekim 2020'de, Dr. Fazıl Küçük Stadyumu yakınında açılan kapı ile erişim verilmiş, 12 Temmuz 2021 tarihinde bölge KKTC Bakanlar Kurulu kararıyla askeri statüden çıkarılmış ve 13 Ekim 2021’de kamuya açık yerleri ziyaret için Anexartessia Caddesi ile Polat Paşa Bulvarı, İlker Karter Caddesi’ni ayıran noktada yeni bir kapı açılım çalışmalarına başlanmıştır.

Kaynaklar: BBC, 08.09.2020  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-54460671  , Detay Kıbrıs, 13.10.2021

 http://www.detaykibris.com/son-dakika-haberi-marasa-yeni-kapi-acildi-rumlara-mallari-iade-edilecek-video-269937h.htm

(2) İlk kez Lennon ve Foley’in [Lennon, J. J., & Foley, M. (1996). Dark Torism. Continuum] tanımladığı ‘dark tourism’ kavramının, Türkçe kaynaklarda sıklıkla kullanılan karşılığı ırkçı bir söylem olarak algılanabilecek ‘kara turizmdir’ olduğu için metinde yeni bir kullanım olarak ‘karanlık turizm’ demeyi tercih ettim.

(3) Fransızcada avare gezinen anlamına gelen sözcük.

(4) Bkz. “Radyolojik Koruma ve Nükleer Güvenlik Enstitüsü (IRSN)”nün yayınladığı “Çernobil'deki patlama sonrasında yayılan radyoaktif Cesium 137 bulut hareketi haritası”  https://www.irsn.fr/FR/popup/Pages/tchernobyl_video_nuage.aspx

(5) Kompleks; Auschwitz I, Auschwitz II-Birkenau ve Auschwitz III-Monowitz ve farklı boyuyya 50 uydu kamptan oluşmaktadır. Günümüzde ziyarete Auschwitz I ve Auschwitz-Birkenau kampları açıktır.

(6) Almancası ‘konzentrationslager’.

(7) Almancası ‘vernichtungslager’.

(8) Kaynaklara göre Auschwitz-Birkenau kampına; Macaristan’dan 426.000, Polonya’dan 300.000, Fransa’dan 69.000, Hollanda’dan 60.000, Yunanistan’dan 55.000, Bohemya ve Moravya’dan 46.000, Slovakya’dan 27.000, Belçika’dan 25.000, Yugoslavya’dan 10.000, İtalya’dan 7.500, Norveç’den 690 ve diğer ülkelerden 34.000 Yahudi gönderilmiştir. Bkz.  Holokost Ansiklopedisi https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/auschwitz

(9) Arendt, Nazi savaş̧ suçlusu Adolf Eichmann’ın davası öncesinde, toplama kamplarında olanları ‘radikal kötülük’ olarak nitelendirmiş fakat duruşmayı The New Yorker muhabiri olarak takip edip, izlenimlerini de kitap olarak yayınladıktan sonra, kötülüğün derinlerde değil, yüzeyde olduğu sonucuna varıp ‘kötülüğün sıradanlığı’ kavramını geliştirmiştir.

(10) 2 Temmuz 1947 yılında Polonya hükümeti tarafından anıt ve müze haline getirilmiş Auschwitz-Birkenau kampı, 1979 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır.

(11) Bkz.  The Sun gazetesinin haberi (11 Nisan 2019) https://web.archive.org/web/20190601091617/https://www.thesun.co.uk/travel/8841218/tourists-chernobyl-radiation-site-raves-shows-stag-dos/

(12) Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Uluslararası Hekimler Birliği (IPPNW) Almanya Şubesi’nin 2011 tarihli raporuna göre, Çernobil nükleer patlamasının ardından binlerce bebek ölü doğmuş veya bebeklik döneminde ölmüştür https://www.kmo.org.tr/resimler/ekler/2c1197a0df69cfd_ek.pdf

(13) Ukraynaca "açlıktan ölüm" anlamına gelen sözcük, Sovyet rejiminin 1932-1933 yılları arasında Ukrayna topraklarında suni açlık yaratarak 8 milyon insanın ölümüne sebep verdiği dönem için kullanılmaktadır.

Bakınız https://www.britannica.com/place/Ukraine

(14) Akdeniz, N. (2021). An Ethnography of Place Attachment Communication: Varosha Narratives as Mnemonic Resistance. PhD. Thesis, Eastern Mediterranean University, Faculty of Communication, Famagusta, North Cyprus.

Boğaç, C. (2020). The process of developing an emotional nexus between the self and an uncanny geography: An autoethnography. Emotion, Space and Society, ISSN: 1755-4586, 36, pp- 1-8

Boğaç, C. (2009). Place attachment in a Foreign Settlement. Journal of Environmental Psychology, ISSN: 0272-4944, 29. 2. pp. 267–278

(15) 2013 yılından beridir, Kıbrıslı Türk ve Rumların bir araya gelerek; çevreye duyarlı, en yeni eko-teknolojilerin kullanıldığı, barışçıl işbirliklerinin teşvik edildiği, eko turizm ve nitelikli yatırımlar için çekim noktası haline geldiği, gençler için sürdürülebilir iş imkanlarının sağlandığı bir kent için ilham verme ve vizyon oluşturma hareketi olarak Mağusa Ekoşehir Projesi: https://cerenbogac.com/famagusta-ecocity-project/,

Markides, E., Boğaç, C. Kelly, R. (2019). The Famagusta Ecocity: A New Path for Peace in Cyprus. Famagusta: The Famagusta Ecocity Publishing, ISBN 978-9925-572-86-1.

Bu haber toplam 5270 defa okunmuştur
Etiketler :
Gaile 488. Sayısı

Gaile 488. Sayısı