AÇIK MESAJ
Mağusa’da bir kadını öldürmek için evinin önüne pusu kurdu, ihbar üzerine iki silah ve iki dolu şarjörle yakalandı.
Lefkoşa’da ayrıldığı imam nikâhlı eşini herkesin gözü önünde bıçakladıktan sonra üzerine benzin dökerek yakmaya çalıştı.
Mağusa’da sokak ortasında kasap bıçağıyla karısını öldürdü.
Lefkoşa’da 14 yaşındaki çocuğu kandırıp ilkokulun birinde birçok değişik şekilde tecavüz etti.
Girne’de bir kadını yerlerde sürükleyip çantasını alıp kaçtı.
Onlarca ev ve dükkanın kapısını açarak hırsızlık yaptı.
Yukarıda saydıklarım sadece Nisan ayında olanlar. 30 gün içinde bir ada ülkesinde yaşanan kriminal olaylar ne tür bir cinnet yaşandığını ortaya koyuyor aslında.
Bu ay yayımlanan mahkeme faaliyet raporlarına göre, 2012 - 2016 yılları arasında cinayet ve tecavüz suçlarındaki artış dudak uçuklatıyor. Ağır Ceza’da tecavüz suçundan; 2013 yılında 7, 2014 yılında 15, 2015 yılında 21 ve 2016 yılında 29 kişi yargılandı. Adam öldürme suçundan; 2012 yılında 46 kişi, 2013 yılında 39, 2014 yılında 64, 2015 yılında 46, 2016 yılında ise 50 kişi yargılandı.
Bunlardan daha kötü olanı ise 16 yaşından küçük çocukların suça karışmadaki artış. Daha çok hırsızlık suçu işleyen bu yaş grubu her yıl bir yıl öncekinin iki katı oranında suça karışıyor.
Hiçbir önlem almayan hükümet yetkilileri ise koltuklarını korumak, saltanatlarını sürdürmek için ülkeye giriş-çıkışları kontrol altına alma konusunu gündem dahi yapmıyor. Tecavüz, cinayet almış başını gidiyor ama onlar kendilerini yeni bir politika geliştirmekle yükümlü görmüyor. Yapmıyor çünkü burası ciddi bir devlet değil, yapamıyor çünkü burası Türkiye’nin alt yönetimi ve ‘göstermelik devletin’ figüranlığını yapmak kolaylarına geliyor.
Türkiye ise burada yaşanan tepkiyi doğru okuyup doğru adımları atmak yerine kara cahil yiğitlerini piyasaya sürüyor. Erdoğan’ın başdanışmanı, “KKTC’de devlete ne gerek var, cumhurbaşkanının, başbakanın, milletvekillerinin maaşını biz ödüyoruz. Boşuna para. Bir plaka, bir vali, denizaşırı vilayet olur biter” diyor. Adam o kadar emin ki buranın Türkiye’nin arka bahçesi olduğuna... Bu cesaret buradan geliyor. Yoksa sahibinden izinsiz, plansız konuştuğu sanılmasın. Kime mesaj vermek istiyor başdanışman? Kıbrıslıtürklere mi, Rumlara mı? Yoksa ikisine birden mi?
Havadis’ten sevgili Hüseyin Ekmekçi geçtiğimiz günlerde ülkeye kimlikle girişin yasaklanmasını istemenin çağdaş bir fikir olmadığını yazdı. Meselenin siyasi ve ekonomik olduğunu, ülkeye insan akışının yavaşlayacağını ifade etti. Oysa ülkeye kimlikle giriş gerçekten de yasaklanmalı. Çünkü bu durum suçlu ithal etmekten başka bir işe yaramıyor. Uluslararası geçerliliği olan en sağlam temiz kağıdı pasaport. Bu nedenle pasaportla giriş mecburiyeti yeniden getirilmeli. Kendimizi korumanın ilk adımı bu olacak çünkü 80 milyonluk Türkiye’de pasaport sahibi olanların sayısı sadece 8 milyon. Kullananların sayısı ise 6 küsur milyon. Alın size rafine ‘zengin turist’. Küba’nın Amerikan vatandaşlarına yaptığını yapıp, pasaportlara ‘KKTC’ mührü basmayız olur biter. Bu kadar küçük bir ülkenin kendini koruması bu kadar kolayken kendimiz için tek bir adım atamayışımızı kusura bakmayın ama çağdaşlıkla filan değil korkaklık ve acizlikle açıklarım. ‘Turist’ gelsin diye bu halk kelle koltukta gezmeye mahkum edilemez. Türkiye ile ilişkileri resmileştirmenin zamanı geldi de geçiyor. Aramıza bir pasaport kadar mesafe koyabilirsek bu bile iyi bir başlangıç olabilir.