Acil İhtiyaç Listesi: İnsanlık
Ölümün gerçekliği karşısında belki de hiçbir şeyin anlamı yoktu bugüne kadar ama böylesi bir trajediye tanık olan bir dünyanın ve onu gittikçe cehenneme çeviren insanların da hayatlarının bir amacı olmadığını bir daha gördük.
Pervin Yiğit
[email protected]
** Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır diyen Adorno gibi, milyonlarca insanın hayatını mahveden böyle bir felaketin üzerine anlam üretmenin bir yararı olmadığını hissediyorum ama dünyada zarar görmüş kimse kalmayana kadar da yazma eyleminin bu korkunç yerdeki varlığımızı tedavi edecek bir ilaç olduğuna dair inancım orada biraz da mecburiyetten durmaya devam ediyor. İnsanlık adına özellikle çocuklarımızdan ve sonra da tüm gidenlerden özür dileyerek…
9 Ocak 2023-Lefkoşa
“Hava o kadar soğuk ki termal çorap giydim” dedim. Benimle dalga geçsinler de rakı masamız şenlensin diye söylemiştim aslında. Severdik birbirimizle didişmeyi. İyi anlaşan insanların monotonluğa direnme gösterisiydi aramızdaki sahte laf sokma uğraşları. Ama bu kez termal çorap atağım işe yaramamıştı, çünkü ikisinden de bana destek geldi. Hava aşırı soğuktu, en iyi marka şuydu, bilmem nereden alınabilirdi, Kıbrıs’ta bile giymek gerekirdi, yoksa nasıl gelecektik bu havada meyhaneye derken bir saat huzurevindeymişçesine termal çorap konuşup katılarak güldük. İlerleyen saatlerde rakının kahkahaları devrilen şişelerle efkara dönerken, aşktan, travmalarımızdan, ekonomik krizden, geleceğimizden bahsedebildik çünkü masada ölüm yoktu. Ve o gece, belki de içinde termal kelimesi geçen bir cümlenin bizi güldüreceği son akşam olacaktı.
9 Şubat 2023- Lefkoşa
Öncelikli acil ihtiyaçlar: Soba, Battaniye, Kuru Gıda, Termal Malzemeler
Bizim için lüks, orası için acil ihtiyaç bu kez termal çorap. Hava çok soğuk demeye cesaret edemediğimiz, sıcak evimizde uyumaktan utanıyor olduğumuzu sanıyorken aslında insan olmaktan utandığımız bir gece. Yüzyılın felaketi falan değil bu; zamanın dışında benliğimizin içinde buna tanık olan hepimizin insan olmakla ilgili sınavı.
Hiçbir şeyin anlamının kalmadığı anda durmayan gözyaşlarımla insanlığa karşı tüm nefretimle enkazdan cansız çıkan bedenlerini takip ediyorum, hayatımda görmediğim ama üç gündür isimlerini ve yüzlerini ezberlediğim o insanların. Böyle bir dünyada yaşıyor olma hastalığının bir tedavisi olmadığına hep inansam da, bu dünyanın yaşanacak bir yer olmadığını hep düşünsem de, bu kadar çaresizliğin karşısında benim kötümserliğim bile bir işe yarayıp nefes almama yardımcı olmuyor. Zaten dünya bu kadar felaket bir yerdi diyemiyorum, çünkü bu kelimelerle tarif edilebilecek bir cehennem değil. Bu acıyı izah edebileceğim bir kelime yok, aklını kullanabildiği için evrimleşebilen insanın günün sonunda dünyayı bu noktaya getiren bir varlığa dönüşmesinin de anlaşılacak bir tarafı yok. Enkazın altında hala yatmaya devam eden ölen kızının cansız elini tutmaya devam eden babayı mı, donmuş babasından zorla ayırmaya çalıştıkları çocuğu mu, yoksa ailesini tanıyabilmek için üzerindeki takılardan medet uman insanları mı unutacağız? Hangi birini görmezden geleceğiz? Yarın işe giderken hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam mı edeceğiz Suriye’deki savaştan kaçarken batan teknenin sonucu Bodrum’da sahile vuran Aylan bebeği gördükten sonra yaptığımız gibi? İnsanlar ertesi gün o sahilde denize girip tatillerini yapmaya devam ederken de insanlıktan umudum yoktu, yarın alışverişine, sporuna, hayatına devam edecek olan insanları gördüğümde de olmayacak.
Ölümün gerçekliği karşısında belki de hiçbir şeyin anlamı yoktu bugüne kadar ama böylesi bir trajediye tanık olan bir dünyanın ve onu gittikçe cehenneme çeviren insanların da hayatlarının bir amacı olmadığını bir daha gördük. Geçen yıl çocukluk travması çalıştığım bir öğrencim vardı, tek derdi tezi hemen bitirip evlenmekti; tezin içeriğinden çok düğününe ve gelinliğine odaklanması aylarca sinirimi bozmuştu da heyecanını anlamaya çalışarak tek kelime edememiştim. Dün eşiyle beraber cansız bedenleri çıktı enkazdan Hatay’da. Travma fiziksel olmaz, sevilmemek de onaylanmamak da travmadır dediğim günlere lanet ederek, şimdi görüyorum esas travmanın ne olduğunu…