Acıların içinden aydınlığa doğru giden Kıbrıslı Hatice’nin duygusal hikayesi: “Acı Molehiya”
Kitabın yazarı Fulya A. Canbolat alınacak derslere dolu bir sabır,mücadele ve umut hikayesi anlatıyor.
Murat OBENLER
Yaşadığı Ankara’da yaratıcı drama lideri olan Galatya kökenli Fulya Adalıer Canbolat ülkemizde az örneği olan bir tiyatro oyunu ile 1930 ve 40’lı yıllarda Araplara satılan Kıbrıslı Türk kızlarından Hatice’nin hem acılarla dolu hem de zor mücadelelerle dolu hayat hikayesinden bir bölümü okurlarla buluşturuyor. Baştan sona arkadaşlık, dostluk,yardımlaşma,yapıcı davranış, sabırla yapılan mücadelelerle dolu bu umut hikayesini pozitif bakış açısıyla bizlere sunan Canbolat kitabı “Hatice’yi büyükanneniz gibi sevin, kızınız gibi kucaklayın” cümlesiyle bitiriyor. Bir daha dünyada hiçbir kadın Hatice ve onun gibi rızası olmayan hayatlar yaşamak zorunda kalmasın...
“Neriman Cahit’in “Araplara Satılan Kızlarımız” kitabını okudum,araştırmalar yaptım ve 15 gün boyunca kendimi salona kapatarak hikayeyi bitirdim.”
Bu konuyu nasıl ele aldınızı çok merak ediyorum? Sizin uzmanlık alanınız olan bir konu değildi. Araplara satılan kızlarımız ile nasıl ve ne zaman tanıştınız, süreç nasıl ilerledi?
Fulya Adalıer Canbolat: 15 yıldır Ankara’da gençlerle çocuklarla drama çalışan ve amatör oyunlar sahneye koyan birisi olarak tiyatro oyunu yazmak gibi bir düşünceyle yola çıkmadım. Bu kitapta Pandemi sürecinin de çok etkisi vardır(olumlu). Galeri Kültür’deki satış görevlisi ile yaptığımız sohbetler sırasında bu konu da geçti ve hem ailede,etrafımda olmadığı için,hem eğitim öğretim sisteminde bu konudan hiç bahsedilmediği için, hem de uzun yıllar yurtdışında yaşadığım için daha önce hiç duymadığım böyle bir konu ile ilgili bana Neriman Cahit’in “Araplara Satılan Kızlarımız” kitabını tavsiye etti. Kitabı her yerde aradım ama bulamadım. Babam bana kitabı bularak ulaştırdı ve 2.kapanma döneminde bu kitabı okudum.Okudukça bu kızlarımızı daha da düşündüm.Lisanını bilmediğin, sevmediğin,farklı bir kültürden olan bir erkekle kendi rızanız olmadan evlendiriliyorsunuz. Bir bilinmeyene gidiyorsunuz. Merak ettikçe araştırmalara başladım. Bulabildiğim bütün kaynaklara baktım. 15 gün boyunca kendimi salona kapattım ve adeta bir kitap yazma karantinası uygulayarak hikayeyi bitirdim.
Bu kaynaklarda ilginç bir şekilde hiç babalarla konuşulmamış.Onlar neden bu kızlarını vermişler. Bir imkansızlıklar,çaresizlikler deniyor ama bu kızlar bir şekilde yurda döndüklerinde toplum tarafından dışlanmaları(aileler de dahil)daha da üzücü bir nokta.
“Ben burada sadece Hatice’nin hikayesine odaklandım”
Kitapta çocukluk gençlik arkadaşı 4 kız var. İngiliz Olivia,Kıbrıslı Rum Elena,Kıbrıslı Türk Emine ve Hatice ‘nin aralarındaki arkadaşlık tüm yaşamlarına yayılıyor ve siyasi çalkantıların olduğu bu adada adeta bir sıkı yardımlaşma/dayanışma örneği olarak karşımıza çıkıyor. Bu kadın arkadaşlık topluluğu ile ilgili neler söylersiniz?
Canbolat: Ben burada sadece Hatice’nin hikayesine odaklandım, yan ve alt mesajlar vermek için uğrşmadım. Zaten bu kadının verecek dopdolu,güçlü bir mesajı vardır. Altına başka bir başlık açmaya gerek yoktu. O günün şartarında oluşan toplumsal birliğin bir sonucu olarak Hatice ülkesine geri dönüyor. Dayanışma her zaman hayat kurtarır.
Dönemin folklorik oyunları,mutfak kültürü, kadınlar cemiyeti vs,toplumsal hayatı da bu kitapta küçük küçük önümüze seriliyor. Bu da dönemin yaşamını çözebilmemiz için bizlere yardımcı oluyor.
Canbolat: Ben bu kitap için çok araştırma yaptım. Para birimleri babama sordum. Belgesel niteliğinde de olan bir çalışma oldu. Dönemin kadınlar cemiyeti de Türkiye’de kadınlar verilen hakların Kıbrısta da yasalarla hayata geçirilmesi için uğraş verdi. 1960’larda Kıbrısta kadınlara seçme seçilme hakkı verildi. İsmet İnönü’nün yaptırdığı araştırmada K/T okuma yazma oranı çok düşük çıkıyor, gelir seviyesi çok düşük. O dönemlerde zaten değiş tokuş (takas)yöntemi ile yurttaşın ihtiyaçları karşılanıyordu. Babaannemle dedemle de çok konuşmayı severdim,onlara sorular sorardım.Bizimkilerde çok yokluk yokmuş ama genel halk yoksuldu, ihtiyaçlıydı. Senin çuvallar dolusu buğdayın bile olsa piyasada para yoktu.
Kitapta simsar babaya “Evde ne zamandan beridir kızın fikri sorulur oldu?” diyor. Kadınların özgürleşme mücadelesinde nerelerden nerelere geldik?
Canbolat: Ben babaanneme sorduğumda nasıl dedemle evlendiklerin bana “birbirimizi gördük beğendik,isteme oldu ve bir aşk evliliği oldu” dedi ancak o dönemde büyük çoğunlukla kızlar şeriat kurallarına göre evlendiriliyordu,flört vs. imkansıza yakınmış. Öyle bir yakınlaşma duyulursa kız evlenemediği gibi ailenin onuru da zedeleniyordu ve toplumun gözünden düşüyordu. Bazı köylerde bir oğlana yan gözle bakan kızlar eşşeğe bindirilip köyde gezdiriliyordu. Ne kadar yüz kızırtıcı bir hareket. “Kızımız bir kabahat işledi ey millet affedin” gibisinden.
Olivia yan karakter gibi ama Hatice’nin hayatına,olumlu dönüşümüne en çok katkısı olanların başında geliyor.
Canbolat: Valinin kızı olan Olivia’nın bu hikayeye girme nedeni hikayenin sonundaki bağlantıyı yapmaktı. İngiliz Olivia(ve ingiliz kadıları) bizlerin yapamadığını zamanında ingilterede yapıyorlar ve “Türk kızların Araplara satılmasını durdurun” diye yürüyüşler yapıyorlar.
“Hüseyin ve Hatice birbirinden vazgeçmiyor, sabır,mücadele ve sonunda aşk kazanıyor. Biz bu hikaye umut versin istedik.”
Bu kitabı bir umut hikayesi olarak okudum. Karanlık bir yaşam başlıyor ve mücadele ile renkler siyahdan beyaza döner gibi aydınlığa dönüyor. Siz de karakterleri hep hayata olumlu bakan gözlerle/gönüllerle yarattığınız için herhalde böyle oluyor.
Canbolat: Hatice’nin sevdiği adam olan Hüseyin,Haticeyi affediyor,ona sahip çıkıyor ve ortak güzel bir gelecek için vatanını terk etmeyi bile göze alıyor. Hüseyin ve Hatice birbirinden vazgeçmiyor, sabrediyor,biri okuyor,biri tarlada çalışıyor,mücadele ediyorlar ve sonunda aşk kazanıyor.Biz bu hikaye umut versin istedik. Dilek hoca ile sonunu çok düşündük ve umut olsun istedik.
Toplumsal çeşitliliğin temsilcisi olan Olivia da Hatice’nin daha iyi bir yaşama kavuşması için içtenlikle,arkadaşça uğraşlar veriyor. Bu hepimizin yarası olduğu için benim karakterlerim hep yapıcı oldu,olumlu bakışa sahip oldu. Baba da öyle,Hüseyin de öyle. Bize de bu bayrağı gelecek kuşaklara devrederken pozitifi üretmeye yönelik olma gibi bir sorumluluk düşüyor.
“Molehiya hem çekilen acıların hem de üretimle hayatta kalmanın simgesi”
Molehiya bu kitaba adını verdi. Bir hayatı, acılarını ve üretimle hayatta kalmayı da sembolize ediyor. Nasıl bu ismi koymaya karar verdin?
Canbolat: Molehiya adaya Filistinden geldi. Araplar kızları istemeye geldiklerinde yanlarında hediye olarak molehiya getirirlermiş ve bizim toplumun molehiyayı öğrenmesi öyle olmuş. Acı kelimesi ise kalp acısı, bu kızları isterken ve satılırken dökülen gözyaşlarını anlatır. Kadının çektiği acıların bir simgesi molehiya ama başta adı böyle olsun demedim,yazdıkça ortaya çıktı o da. Ayrıca Hatice getirdiği Molehiya’yı üretip satarak hayatta kalıyor. Ben de bu kitabı ağlayarak yazdım,paketlerce kahıt mendil bitirdim. Her sahneyi yaşayarak yazdım o yüzden çok gözyaşı dolu bir yazım süreci oldu.
“Ya Hatice kendi doğduğu topraklarda doğacaktı ve yaşayacaktı ya da Türkiye’de basılarak raflara konup konu kapanacaktı”
Kitabın Khora Yayınları’ndan çıkmasının da bir hikayesi var. O hep güzel başlayıp güzel biten bir hikaye sanıyorum.
Canbolat: Kitabı nereden basalım diye çok düşündük.Ben kalbimin sesini dinledim ve bir çok teknik/ticari yaklaşım sergileyen yayınevleri değil de bana duygusal olarak tepki veren Nazen Şansal üzerinden Khora ile devam etmeye karar verdim. İki seçeneğim vardı: Ya Hatice kendi doğduğu topraklarda doğacak ve daha çok insana ulaşarak onu insanların öğrenmesinin yolunu açacaktı ya da Türkiye’de klasik olarak basılacak ve raflara konup konu kapanacaktı. Ben kendi bilinmeyen tarihimizi kendi insanımıza aktarmak istedim. Buradaki kızların her neredelerse unutulmadıklarını hissetmelerini istedim.Nazen Şansal metni okuduğunda bana “ Kalbime dokundu” diye bir cümle yazdı ve o da benim kalbime dokununca kalbi duygularla bu işi sürdürdük. Messengerden yazışarak elimizdeki çocuğu basıma kadar büyüttük. Nazen hanımın da pozitif etkisi ile benim pozitif etkim bütünleşince Acı Molehiya’yı parlattık. Hiç ego yapmadık. Kapak fotoğrafını da üstlendiler,karakter Kıbrıslıdır kapak da Kıbrısta olsun diyerek onu da güzel bir ekip çalışması ile hallettiler. Yani hep beraber,birbirimizi tamamlayarak sonuca gittik. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’na bağlı Kültür Dairesi’nin de kitapta katkıları oldu.
“Umarım hazırladığımız bu oyun metni bu ülkede oynanır”
Ülkemiz bir kitap ama daha da önemlisi bir tiyatro oyunu kazandı. Çok büyük eksikliğini yaşadığımız bir konu bu.
Canbolat: Dramaturg Dilek Tekintaş ile bittikten sonra her sahne üzerinde konuştuk,fazlasını kestik,eksiğini ekledik. Umarım hazırladığımız bu oyun metni bu ülkede oynanır ve daha fazla insana ulaşır. Bunu çok arzuluyorum.
Kitap tanıtımı için iki söyleşi,bir röportaj ve bir tv programına katıldınız. Sizce yeterli oldu mu tanıtım için?
Canbolat: Zaman darlığı,pandeminin kısıtlayıcı kuralları,açılacak okullar birleşince kısa bir zaman adada kalabiliyorum. 30 Ağustos Pazartesi günkü Lefkoşa tanıtımı bana bu buluşmaları yapma konusunda ne kadar doğru bir karar aldığımı ispatladı. Bu konuda yardımcı olan herkese teşekkür ediyorum. İnsanlar çok ilgiliydi,birçok soru sordular. Virüs izin verirse yine tanıtımlar için gelmek isterim. Bu okullarda olabilir, kadın örgütlerinde olabilir, derneklerde olabilir. Tekliflere açığım.