“Acıların üzerinde umudu yeşertmek istiyoruz… Umudumuz vardır ve bu umudu daha geniş kitlelerle paylaşmak istiyoruz…”
“Acıdan Umuda” sergisinin Baf’taki açılışında mesajı okunan serginin küratörü, ressam Nilgün Güney, barış mesajı verdi ve “Acıların üzerinde umudu yeşertmek istiyoruz… Umudumuz vardır ve bu umudu sizlerle ve daha geniş kitlelerle paylaşmak istiyoruz. Serginin oluşma amacı da budur” dedi.
3 Nisan 2025 Perşembe günü Baf Yazın ve Sanat Evi’nde açılan, 12 Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum sanatçının katıldığı “Acıdan Umuda” başlıklı sergide mesajı okunan ressam Nilgün Güney, “Her iki toplum da yaralarını kendi içinde ayrı ayrı sarmaya çalışsa da aslında yaşanan acılar herkes için aynıdır çünkü acının milliyeti, dini yoktur. Bizler ortak acının paylaşılması ve hatırlanması gerektiğine inanıyoruz. Acıları unutmuyoruz ama onların tekrarlanmaması, böyle olayların bir daha yaşanmaması ve ülkemizin daha dingin, daha barışçı bir ada olması için çaba gösteriyoruz” dedi.
BAF’TAKİ SERGİ…
Sergi, AKEL Baf İlçe Örgütü, EDON Baf İlçe Örgütü, AKEL Yeniden Yakınlaşma Bürosu, İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Mağdurları Örgütü “Birlikte Başarabiliriz” ve “Kültürel Hareket” tarafından düzenlendi.
Serginin açılış seremonisinde ana konuşmacı Yazın ve Sanat Evi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Stelios Sofokli oldu. Sanatçı ve Serginin Küratörü Nilgün Güney’in açılış konuşmasını Aliye Gündoğdu okudu ve AKEL Baf İlçe Örgütü Sekreteri Andreas Fakondis ve EDON Baf İlçe Örgütü Sekreteri Giorgos Skuru da etkinliğe katılarak konuşma yaptılar. Sergi 3-7 Nisan tarihleri arasında Baf’ta yer aldıktan sonra, 9 Nisan 2025 Çarşamba akşamı da Leymosun’da açılacak. Sergi, daha önce Lefkoşa’da Stelyos Vakfı Merkezi’nde ve Oroklini’de açılmıştı.
“Acıdan Umuda” başlıklı sergide 12 Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk sanatçı, tüm Kıbrıslıların insani acılarını ve bu acıların iyileştirilerek umuda nasıl dönüştürebileceğini yansıtmak üzere sanat eserlerini bir araya getiriyorlar. Sergi iki toplumdan 12 sanatçının resim, heykel ve seramik eserleri aracılığıyla Kıbrıslıların kalplerine seslenmeyi ve iki toplumdan sade yurttaşlara savaşın ve iki toplumlu çatışmaların yaşattığı acılara yönelik empati yaratmayı hedefliyor… Sergi broşüründe “Bu acılar unutulmadı ancak Kıbrıslıların çatışma yolunu değil, gelecek kuşaklar için iletişim ve barışçıl birliktelik yolunu seçebilmeleri için bu acıları iyileştirme yolu bulunmalıdır” deniliyor.
Serginin küratörleri, Fotos Dimitriu ve Nilgün Güney… Sergide eserleri yer alan sanatçılar ise şöyle: Nilgün Güney, Fotos Dimitriu, Dafni Trimikliniotis, Hristos Kakullis (CRS), Yıldan Sedef Gülakdeniz, Vassos Dimitriu, Derviş Özer, Yorgos Gavriil, Aliye Gündoğdu, Aydan Lisaniler, Eda Gökçe ve (rahmetlik) Mihalis Kirlitças…
NİLGÜN GÜNEY’İN KONUŞMASI…
Baf’taki sergide, serginin küratörü, ressam Nilgün Güney’in konuşmasını, sergiye resimleriyle katılan sanatçı Aliye Gündoğdu okudu… Nilgün Güney, sergi açılışında okunan mesajında şöyle dedi:
“İyi akşamlar, bu anlamlı geceye hoşgeldiniz. Bugün burada, sanat yolu ile ortak acılarımızı paylaşmak ve birlikte umuda, daha güzel bir geleceğe doğru yol almak için bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Bu sergi taşıdığı anlam ve oluşum nedeni açısından başka sergilerden farklıdır çünkü aynı zamanda bu bir anma etkinliğidir de... Adamızın yakın geçmişinde yaşanan anlaşmazlıklar, çatışmalar ve savaşlar sonucunda, dayanılması zor insanlık dışı trajik olaylar yaşandığını biliyoruz. Her iki toplum da yaralarını kendi içinde ayrı ayrı sarmaya çalışsa da aslında yaşanan acılar herkes için aynıdır çünkü acının milliyeti, dini yoktur. Bizler ortak acının paylaşılması ve hatırlanması gerektiğine inanıyoruz. Acıları unutmuyoruz ama onların tekrarlanmaması, böyle olayların bir daha yaşanmaması ve ülkemizin daha dingin, daha barışçı bir ada olması için çaba gösteriyoruz. Bu amaçla bir araya gelen 12 Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum sanatçı olarak bizler, hazırladığımız bu sergiyle, kaybettiğimiz insanları anarken, savaş mağdurlarının acılarını da içimizde hissederek bu acıları sanat yoluyla sizlerle paylaşıyoruz. Gece uykularımızın kaçmasına neden olan, birinci ağızdan dinlediğimiz kayıp insanların ayrı ayrı hikayeleri buradaki sanat eserlerine yansımıştır. Bu korkunç olayların ülkemizde nasıl olup da yaşandığına anlam vermekte zorlanırken öğreniyoruz ki, bu insanlık dışı olaylar yaşanırken, kendilerini kışkırtmalara kaptırmamış, insanlığını kaybetmemiş bazı Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum kişiler, düşman diye nitelendirilen karşı taraftaki insanları kurtarmayı başarmıştı. Bazı ölümleri ve katliamları önleyebilmişlerdi. Sergide onların büstlerini göreceksiniz.
Acıların üzerinde umudu yeşertmek istiyoruz. Sanatçılar olarak bizler, bizim gibi düşünenlerle birlikte, bunları bir daha yaşamamak üzere umuda ve güzel günlere gidebileceğimize inanıyoruz. Umudumuz vardır ve bu umudu sizlerle ve daha geniş kitlelerle paylaşmak istiyoruz. Serginin oluşma amacı da budur. Serginin küratörlüğünü değerli sanatçı arkadaşım Fotos Dimitriou ile birlikte yapmaktan onur duymaktayım. Sergiye katılan çok değerli sanatçı arkadaşlarımla birlikte bu sergide yer almaktan da mutluluk duymaktayım.
Adamızda yaşananları görmemizi sağlayan, her iki toplumdaki kayıp şahısların hikayelerini yazan, kayıp kişilerini bulunabilmesi için çaba harcayan ve bize bu serginin oluşmasında öncülük eden değerli arkadaşım araştırmacı gazeteci Sevgül Uludağ’a teşekkür eder, en içten sevgilerimi gönderirim.
Ayrıca iki toplumlu kayıp yakınları ve savaş mağdurları örgütü ’Birlikte Başarabiliriz’e, ‘Kültürel Hareket’e, ‘AKEL Yeniden Yakınlaşma Bürosu’na, ve bize salonu kullanmamız için veren ‘Baf Yazın ve Sanat Evi’ne de içtenlikle teşekkür ederim.”
*** KIBRIS’TAN HATIRALAR…
“Gökmen Ahmet Noyan, aslında Kıbrıslıtürkler’in müzik geçmişiydi…”
Ulus IRKAD
Her Daim Doğa Dostları’nın geçtiğimiz Cumartesi günü (5 Nisan 2025) anısına bir yürüyüş düzenlemiş olduğu müzisyen-trompet sanatçısı Gökmen Ahmet Noyan, aslında Kıbrıslıtürkler’in müzik geçmişiydi…
1963-64 olayları bir kasırga, bir doğal afet gibi geçmişti toplumun üzerinden. Kıbrıslıtürkler tarih boyunca görmedikleri kadar şiddet kültürüyle karşılaştılar. Göç ettiler ve adanın yüzde üçüne sahip belli birkaç mahalleden meydana gelen enklav dediğimiz gettolarına kapandılar sonra. Onbir yıl bu acılarla yaşamak kolay değildi. Elbette ruhsal bir travma gibi de sayılabilirdi, insan organizması üzerinde bu olaylar. Şehitler de vardı gaziler de... Yeni kuşak gençler ise o yıllarda bir anda kendilerini mevzilerde bulmuşlardı. Kimbilir hangi süper ülkelerin Doğu Akdeniz’deki karanlık planları, Kıbrıslıtürk toplumunu böyle karanlık ve dayanılmaz bir süreçle karşı karşıya bırakmıştı. Gençleri hatırlıyorum, ellerinde ders kitapları, elektrik direklerinin çok zayıf lambaları altında geceleyin bir ellerinde kitap, omuzlarında silahla çalışmaya başlıyorlardı derslerine. Ellerinde radyoları veya gitarları olanlar da silahla gitarı bir arada bağdaştırmaya çalışırlardı. O radyolarda dinlenen programlar daha fazla BBC’nin “Top Twenty”si ve Beatleslerin başarılı gelen şarkılarından “Hey Jude” veya “Yellow Submarine”lerini de unutmamak lazım. Bazen o alınan tınılarla elde spanish gitar inim inim Rocking Roll sesleri de yükselirdi mevzilerden veya nöbet kulübelerinden. İşte ne olmuşsa o olmuş ve Kıbrıslıtürk gettolarından 1964 sonrasında yeni genç kuşakta, Pop ve Rock and Roll müzikleri bir devrim gibi sıçramıştı ve damarlara enjekte olmuştu. Her kazada 1966-67 yıllarıyla bir Pop müzik grubu çıkmaya başlamıştı. Cem Karaca ve Barış Manço işte bu yıllarda sevilmeye başlar Türk pop müzisyenleri içinde.
EVRENSEL POP MÜZİK VE ANADOLU POP MÜZİĞİN KIBRIS’TAKİ ÖNCÜLERİ KIBRISLI TÜRK ENKLAV GENÇLİĞİ
Bayrak Kuartet’le (Sıla 4) birlikte Güryeller ortaya çıkmış ve gettolarda verdikleri konserler ile göz doldurmuşlardı. O günlerin Lefkoşa Mücahitler Gazinosu’nda Sıla Dört’ten sonra Güryeller’in verdikleri bir konser hala daha dillerdedir. Baf’tan Hüseyin Irkad da Lefkoşalara kadar gidip onlarla temas kurmuştu. Sıra sıra tüm topluluklar Baf’ı ziyarete gelmeye başlarlar. Sırasıyla önce Bayrak Kuartet (Sıla 4), sonra da Güryeller, Beatles giyimleri ile basmışlardı Baf’ı. Lise, ortaokul ve hatta ilkokul öğrencileri bile salonları doldurmuşlardı. Sıla 4 Baf’ı tenis masalarında verdiği konserle ziyaret etti ve büyük etki yaptı. Bateride Derviş Güryel, Solo ve ritimlerde abisi Ali Güryel ve diğer Güryeller harikalar yaratıyorlardı. Derviş Güryel çocuk yaşına rağmen o bateriyi öyle kullanıyordu ki Baf halkını oturtup kaldırmıştı yerinden. Baf’a ilk ziyareti yapan Bayrak Kuartet’i veya sonradan Sıla 4’ü ve çaldıkları güzel parçaları unutan var mı? Sonra Kareler ve Feveranlar ve daha sonra da bakıyoruz Birinci Kuşak Rintler kuruluyordu Adada. Rocking Roll ve Pop Müzik gettolarda bir terapi gibi gelmişti. Kapalılığın ve de acıların savaş travmalarının yarattığı şaşkınlığı Kıbrıslıtürk gençliği, Pop ve Rocking Roll’a bulmuştu ve 1963-64 olaylarını öyle terapi yaparak atlatmıştı. Bal gibi müziğin ana etken olduğu bir terapiydi bu...
KIRISLI TÜRK MÜZİĞİNDE 1967 SONRASI
1967 sonrası artık gençliğin Türkiye’ye okumaya gitmesi, diğer geriye kalanların da ricat eder gibi, aslında hem Kıbrıslırum fanatizmi hem de içerdeki sıkıntıların verdiği usançla, geleceklerini sağlamak için ricat sayılıyordu bu toplu kaçışlar. Başta İngiltere olmak üzere, Kanada ve Avustralya’ya kaçanlar da çoktu.. Gençlerin bir kısmı ada dışına kaçarken, bir kısmı da üniversitelere gidiyor ve orada 68 Hareketi ile karşılaşıyordu. Adada kalanlar ise mücahitliğe devam ediyordu. Gelecek şimdiki gibi karanlıktı. Umutsuzluk hakimdi. Şunu da unutmadan geçmeyelim; o yıllarda, 1964 yılında Erenköy’e çıkan gençlik de Türkiye’ye dönmüştür. Onlar da 68 Hareketi ve Cem Karaca-Timur Selçuk şarkılarında terapiyi bulurlar. Bu sırada Türkiye ve Londra’ya giden gençler aslında bir bakıma kendi müzik topluluklarındaki yerlerini boşaltmışlardır. Baf’ta Rintler’den Özden Işıkser Avsutralya’ya giderken, Cemal Tahsin Saymen önce Türkiye sonra Londra, rahmeti Savaş Mert önce Türkiye sonra Londra, Selçuk Saymen de bir kaza nedeniyle bir eli artık gitar çalamayacak duruma geldiği için Londra’ya göçeder. Bas gitarcı rahmetlik Cemil İsmail ise Türkiye’ye yerleşir ve evlenerek orada kalır. Bir anda boş kalan Rintler topluluğuna tabii ki geçici atamalar olur ve topluluk hayatiyetini korur. Diğer kazalarda da ta ABD’ye gidenler vardır (Feveranlar topluluğunun meşhur solisti Özcan Ertür). Kan kaybedilmektedir. Yeni yetişen müzisyenler boşlukları kısa zamanda doldururlar. İkinci hatta üçüncü kuşaklar da gelir arkalarından. Rock and Roll ve Müzik devrimi devam etmektedir. 1967-68’le Lefkoşa’da ve Mağusa’da hatta Larnaka’da festivaller de başlar. Kaza merkezlerinde kurulan pop müzik toplulukları artık sahnede… Larnaka’da İsmail Bozkurt’un önderliğinde hazırlanan festival yarışmalarında ve de Hüseyin Kanatlı’nın sunuculuğu ve öncülüğünde yarışmalara hazırlanırlar. Kıyasıya bir rekabet vardır arada. 1971 yılında son kuşak Rintler de manejerleri Hüseyin Irkad’ın eşliğinde Cem Karaca parçaları ile bu yarışmaya katılırlar.
1971 LARNAKA FESTİVALİ İLE BİRLİKTE GÖKMEN AHMETİN TROMPETİ VE MOTİFLER’İN FIRTINASI
1971 yılındaki Larnaka Festivali müzik yarışmasında Mağusa’dan Motifler topluluğu vardır ve genç sarışın bir müzisyen trompeti ile göz doldurmakta, bu arada topluluğuna da yön vermektedir. Konservatur mezunudur ve mezun olduktan sonra mücahitliğini yapmak için geldiği Mağusa’da, gençlere kurdurduğu Motifler adlı topluluğu ile yarışmaya katılır. Rintler daha gençtir. Daha tecrübesizdir. Ama Birinciliği ve İkinciliği Motifler’le Lefkoşa Boğaz mücahitlerinin kurduğu Fırtınalar paylaşır. Rintler bu yarışmada üçüncüdür. Bir aralık derecelendirme için bir tartışma çıkar ama Gökmen Ahmet Baflılar’la Lefkoşalılar’ın gönlünü alır, onları barıştırır. Gökmen Ahmet’in trompeti Motiflerin müziğini doldurmaktadır. Bu arada Gökmen Ahmet üç sesli Modern Folk ve çok sesli folklor müziğinden örnekler vermektedir. 1972 yılında Mağusa’daki yarışma da gene onun yaratıcılığıyla ve de Motifler’in ikinciliği ile biter. Rintler bu yarışmada beşincidirler. Yarışma gecesinin en fazla hatırlanan olayı, Leymosun-Polemidya topluluğunun solistinin sol elini havaya kaldırarak Cem Karaca’nın “Sol gülüm sol” parçasını söylemesidir. O yarışmadan sonra Rintler’in manejeri Hüseyin Irkad, radyo sunuculuğunun da verdiği deneyimle, 1972 yılında çok sesli ve yerel ezgilerle “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısını besteleyecektir. Bu şarkıyı dinleyen Gökmen Ahmet de Hüseyin Irkad’ı yüreklendirir. 1971 ve 1972 festivallerinin dostlukları ve deneyimleri, 1973 yılı sonrasında artık hızla Baf Rintler Topluluğu’nu üst seviyelere çıkarmaktadır. Gökmen Ahmet Kıbrıs’ta yarattığı yeniliklerle Türkiye’ye döner ve Konservatuvarlarda öğretim görevlilliğine kadar yükselir. Zaman zaman da büyük sanatçılara eşlik eder. Bu arada tüm dünyada da sesini duyurur. Bizzat ben, 1980 yılında Avusturya Senfoni orkestrasının şefi Wolfgang Shindt adlı bir önemli müzik adamının ağzından Gökmen Ahmet hakkında övgüler duymuşumdur. Bu benim de onu yakından tanıdığımdan dolayı gururumu muhakkak okşar.
GÖKMEN AHMET’İN TROMPETİ İLE YARATTIĞI HARİKALAR
1974 yılında Lefkoşa-Neptün’de yapılan bir beste yarışmasında Hüseyin Irkad’ın bestelerini düzenleyen ve çalan Baf Rintler topluluğu, Baf’ın dev sesi Arif Edizer’le, o beste birinciliğini, 1974 yılı Akdeniz Müzik Festivalinde yüzbin seyirci önünde bestelerini çalarak taçlandırır. Ama şu bilinmelidir; bir Gökmen Ahmet olmasa, Bir Sıla Dört olmasa, Boğaz Bölgesi mücahitlerinin güzel tınıları ve güzel müzikleri olmasa, 1963-64 yılarındaki ada genelinde gençlerimizin Pop Müzik eğilimleri olmasaydı, Sayın Bozkurt ve arkadaşlarıyla Mağusa’daki festival düzenleyicileri olmasaydı elbette Baf Rintler topluluğunun üreticiliği de ortaya çıkmazdı.
Gökmen Ahmet’in trompeti, Çok sesliliğe verdiği önem, Güryeller’in, Fırtınalar’ın, Kareler’in, Feveranlar’ın, Dalgalar’ın ve de daha ismini unuttuğum bir sürü devrimci-öncü müzisyenler olmasaydı, ada gençliği terapi yapamaz ve 1963-64 travmalarından kurtulamazdı. Bugün Kamuran Aziz’in parçaları, Hüseyin Irkad’ın “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısı ve diğer besteleri yaşıyorsa ve marş gibi coşkuyla söyleniyorsa, işte o 1963-64 müzik efsanelerinin ve ezgilerinin etkileri de bu tınılar içinde vardır ve Gökmen Ahmetler’le Fırtınalar’ın rekabetleri, Bunlara katkı yapan Hüseyin Kanatlılar’ın ve İsmail Bozkurtlar’ın sağladıkları olanaklar unutulamaz.
Gökmen Ahmet’le aslında 1963-74 döneminin bir tarihsel anısını da yitirdik. İyi ki vardılar ve iyi ki o efsaneler Kıbrıslıtürk gençliğini böyle bir müzik devrimine taşıdılar. İşte o dinamizm örneğini de göze alarak, o müzik devriminden de büyük daha nice sürekli devrimlere diyoruz. Hoşçakal Gökmen abi...