“Acının yanında nefrete yer yoktur… Çünkü nefret sonuçta daha büyük acılar getirir
Arkadaşım Margarita ve kızkardeşi Elli’yle birlikte Meneu’ya Ay Panteleimonos Kilisesi’ne, Lisili Yangos ve Andonis Yerobaba’nın cenaze törenine gidiyoruz… Arkadaşım Alexandra da bize katılıyor… Yangos ve Andonis Yerobaba, Kostas ve Hambis Attas, Ksenis Rusos ve Panayi Spiru’yla birlikte Sinde’nin dışında bir toplu mezarda bulunmuşlardı… Kıbrıslıtürk okurlarımdan çok değerli insan Hüseyin Latif Amerikalı’yla birlikte bu toplu mezar yerini Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik ve burası kazıldığı zaman bu altı Lisili Kıbrıslırum’dan geride kalanları, aynı toplu mezarda birlikte yatırken bulmuşlardı… Bu altı arkadaş hayatta olduğu gibi ölümde de bir aradaydılar, onlarca yıl boyunca aynı toplu mezarı paylaştılar. Kostas ve Hambis Attas, tıpkı Yangos ve Andonis Yerobaba gibi kardeştiler – Ksenis Rusos ile Panayi Spiru da akrabaydılar… Attas kardeşlerin, Ksenis Rusos ve Panayi Spiru’nun geçen ay cenaze törenleri yapıldı. Bugün de yani 11 Temmuz 2013 Perşembe öğleden sonra saat 17.00’de Yerobaba kardeşlerin cenaze töreni yapılacak ve toprağa verilecekler. Yerobaba ailesi beni bu cenaze törenine davet etti, onların gömüldüğü toplu mezarı bulmak için yaptığım katkılar nedeniyle cenaze töreninden önce Yangos ve Andonis’in kardeşi George Yerobaba, eşiyle birlikte bir sürpriz yaparak aile adına bana bir teşekkür plaketi verdi…
Cenaze töreninin 11 Temmuz’da yapılacağı anlaşılınca, Lisili arkadaşım Margarita “İki araba gitmeyelim Lefkoşa’dan, birlikte gidelim, ben o gün izin alırım işten” demişti… Margarita, “kayıp” Yangos Yerobaba’nın eşi Kikitsa’nın yeğeni, bu yüzden “kayıp” Yangos ve kardeşi Andonis’in akibetini yakından takip etmeye çalışıyordu. Margarita’nın annesi Maria ile Yangos’un karısı Kikitsa’nın annesi Yorgu, kızkardeştiler. Lisili Margarita’yı barikatlar açıldığı zaman tanımıştım – Kermiya sınır kapısında polis olarak görev yapmaktaydı… Margarita’nın harika bir gülüşü var – o gülümsediği zaman karanlık bir günde güneş açmış gibi bir ışıltı yayar etrafına! Barikatlarda çalışmakta olan çoğu Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum’dan farklıdır Margarita çünkü gülüşü yürekten gelen bir gülüştür, başka bazı görevliler surat asıp asla gülümsemeseler dahi, Margarita her zaman gülümser… Margarita gibi gülümsemeyi bilen ve barikatlarda görev yapan pek az Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum vardır – bunları tanımak beni mutlu eder. Bir keresinde Ledra Palas barikatında işini yaparken surat asan genç bir Kıbrıslıtürk kadına “Gülümse yahu! Gülümsemek beleştir! Gülümsersen insanlar da mutlu olur! Üstelik paraynan da değil!” demiştim... Barikattaki bu kız şoke olmuş ve bana ters ters bakmıştı – görevini yaparken insanlara bir gülümsemeyi esirgeyen birisinin işinden ne hayır bekleyebilirsiniz ki?
Margarita’yla tanıştığımızda hemen Lisi’den (şimdiki adı Akdoğan) sözetmeye başlamıştık çünkü Lisili çok iyi arkadaşlarım vardır ve yıllardır bu bölgenin “kayıplar”ının gömü yerlerini arıyoruz, en başta çok değerli okurum sevgili Hüseyin Latif Amerikalı ve diğer okurlarımın büyük yardımlarıyla pek çok “kayıp” insanın gömü yerlerini bulup Kayıplar Komitesi yetkililerine gösterdik.
Meneu (Menevi) köyüne varıyoruz, kiliseyi buluyoruz… Kilisenin yakınında park yeri bulmak çok zor çünkü yüzlerce insan gelmiş cenazeye, tam bir izdiham yaşanıyor… Rengarenk çiçeklerden örülü bir çelenk taşıyorum yanımda, bunu Yangos ve Andonis Yerobaba’nın küçük tabutlarının önüne koyacağım…
Lisili çok değerli okurum, çok değerli arkadaşım Kiriakos Andreu aracılığıyla tanışmıştım George Yerobaba’yla – “kayıp” Yangos ve “kayıp” Andonis Yerobaba’nın kardeşiydi ve Larnaka’da Kiriakos’un ofisinde onunla röportaj yapmıştım. Daha sonra Kiriakos, George Yerobaba, Hüseyin Latif Amerikalı ve ben, olası gömü yerlerini araştırmak üzere bölgeye gidecektik defalarca… “Kayıp” Lisililer’in nereye gömülmüş olabileceğini araştırıyorduk…
Kiriakos Andreu aslında Kıbrıs’ın isimsiz kahramanlarından birisidir çünkü hem “kayıp” Kıbrıslıtürkler’in, hem de “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın bulunması için çok değerli yardımlarda bulundu – 1964’te “kayıp” edilmiş Bayar İbrahim, Şifa Mehmet Ali ve Hasan Taşer’in Lisi’de hangi kuyuya gömülmüş olduğunu o bulup ortaya çıkardı ve bana gösterdi, ben de bu kuyuyu Kayıplar Komitesi’ne gösterdim – yapılan kazılarda bu üç “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar 32 metre derinlikteki kuyunun dibinde Kayıplar Komitesi arkeologları tarafından bulunup çıkarıldı ve ailelerine iade edilerek defnedildiler. Kiriakos Andreu asla yaptığı bu katkılar nedeniyle övünmez, son derece mütevazi bir insandır ve öyle kalmakta da kararlıdır. Anayurdumuz Kıbrıs’ın yaralarının kapanması için tümüyle gönüllü biçimde nasıl çalışmakta olduğunu asla övünme konusu yapmaz. Şimdi de kilisenin dışında beni bekliyor, birlikte içeriye giriyoruz ve Yangos ile Andonis Yerobaba’nın tanımadığım diğer kardeşleriyle tanışmaya gidiyoruz. George Yerobaba’yı zaten tanıyordum, Andreas ve Şallis, Efgenu, Maria ve Panayiota’ya da sesleniyorum – tümü bu iki “kayıp” insanın kardeşleri…
Sinde’de yürütülen kazılar esnasında tanıştığımız Yangos’un eşi Kikitsa üstüme sarılıyor, kucaklaşıyoruz… Bana oğlu Takis ve kızı Kiriaki’yi de tanıştırıyor. Takis’in o kadar çarpıcı gözleri var ki sanki de “kayıp” Yangos bana Takis’in gözlerinden bakıyormuş gibi bir hisse kapılıyorum – “kayıp” Yangos Yerobaba’yı sadece fotoğraflarından biliyorum – oğlu Takis’in de babasına çok benzediği hissine kapılıyorum… Babası “kayıp” edildiği zaman Takis henüz dört yaşında küçük bir çocuktu, kızkardeşi Kiriaki ise yalnızca ikibuçuk yaşındaydı… Tüm diğer “kayıp” eşleri gibi Kikitsa da çok büyük zorluklarla karşı karşıyaydı – hem göçmen olmuş, hem kocası “kayıp” edilmiş, hem de iki küçük çocukla başbaşa kalmıştı… Bu iki küçük evladına hem anne, hem baba olacak, onları çok güzel yetiştirmeye çalışacaktı… Margarita bana Kikitsa’nın zamanında Lisi’nin en güzel kızlarından biri olduğunu anlatıyor – zaten bunu hala görmek mümkün – güzelliği içinden geliyor ve ışıldıyor – hangi koşulda olursa olsun bu içten gelen güzellik, bir ışık gibi parlıyor… Bu insancıllığın ışığıdır ve bu insancıllığı zaten az sonra cenazede konuşacak olan Takis’in sözcüklerinde de yakalayacağız…
Kilisede papazlar iki “kayıp” için ilahiler okuyorlar, sonra konuşmalar yapılıyor. Ancak en çarpıcı konuşma, “kayıp” Yangos’un oğlu Takis Yerobaba’nın yaptığı konuşma… Bu konuşmayı çerçeveletip duvara asmak istiyorum, herkesin bu konuşmayı okumasını, duymasını istiyorum… Yerobaba ailesinin ne kadar insancıl olduğunu tüm dünyaya göstermek istiyorum…
Henüz dört yaşında babasını kaybetmişti, aile Lisi’deki bütün mallarını, tarlalarını, çiftliklerini kayabetmiş, göçmen olmuştu – Takis ve Yerobaba ailesi bu cenaze töreninde sağduyu yerine nefret yolunu seçebilirdi… Takis, konuşmasında nefreti, kuşkuyu, öfkeyi büyütecek sözcükler seçebilirdi… Ama hayır, sağduyuyla hareket ediyor ve sözcükleri yüreğimize dokanıyor.
Takis Yerobaba’nın “kayıp” babası Yangos ve “kayıp” amcası Andonis Yerobaba’nın cenaze töreninde yaptığı konuşmayı, tarihsel bir konuşma olduğu için paylaşmak istiyorum okurlarımla… Takis Yerobaba’nın cenaze töreninde yaptığı konuşma şöyle:
“Sevgili babacığım Yangos ve amcacığım Andonis,
Bugün burada Ay Panteleimona Kilisesi’nde ölümünüzün üzerinden 39 yıl geçmiş olmasına karşın size veda etmek ve saygılarımızı sunmak için toplandık.
Yurdumuzun yaşadığı zorluklar henüz bütmediği, aradan 39 yıl geçtiği için bu gün gelmekte bu kadar gecikti. Ancak bilmenizi isteriz ki sizin yaptığınız fedakarlık ve şehit oluşunuz, yurdumuzun acılarına son vermek için mücadelemizde bizi güçlendiriyor. Türk işgali gerçeğine karşı kahramanca fedakarlığınızı, ısrarınızı ve sabrınızı onore etmek görevimizdir. Cinayetler işlendi, tecavüzler yaşandı, ülke ve insanları yıkıma uğratıldı…
Ve siz, sevdiklerimiz, biliyoruz ki bir grup korkak Kıbrıslıtürk tarafından öldürüldünüz. Sizi öldürenlere ancak korkak diyebiliriz çünkü siz silahsızdınız.
Tüm bunlara dayanarak bir mesaj göndermek istiyoruz. Zaman bize acıların sınır, din veya siyasi görüş tanımadığını, acıların aynı olduğunu öğretti. Bir insanın sevdiklerini kaybetmesinin yol açtığı acıyı hafifletecek herhangi bir ideoloji yoktur. Ölmeden önce her insanın acısı aynıdır. Yalnızca karşılıksız sevgi bu acıyı hafifletebilir. Nefretin acının yanında yeri yoktur. Çünkü nefret ancak daha fazla acı getirir ve daha fazla nefret tohumlarının saçılarak herkesin acısını artırmaya yarar.
Şimdi artık kuvvetle inanıyoruz ki bu adada barış ancak Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın birlikte barış içinde varolmasıyla mümkün olabilir. Bu birlikte barış içinde varoluş, hiçbir yabancı güç ya da yabancı ordu tarafından denetlenemez. Bir daha asla savaş, çatışma ve nefret denen karabasanı yaşamaya zorlanmamak için kahramanca fedakarlıklarınızı temel alarak bu barışı kurmak bizim görevimizdir.
Bugün buradayız çünkü bazı kişiler dürüstçe seslerini yükselttiler, önyargı ve kuşkuyla değil, tutku ve sevgiyle işbirliği yaptılar.
Ve sevginin olduğu yerde, barış ve refah hüküm sürer. Nefretin, propaganda ve fanatizmin olduğu yerde ancak çatışma, savaş ve ölüm hüküm sürer.
Ailemiz adına devlete, kiliseye, burada hazır bulunan hepinize ve acı çekerken yanımızda duran herkese teşekkür etmek istiyoruz.
Ayrıca Ksenofon Kallis’e, onun ekibinden Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’a, gazeteci Sevgül Uludağ’a, Sayın Hüseyin Latif’e ve arkadaşımız Kiriakos Andreu’ya teşekkür etmek istiyoruz – bu saydıklarımızın tümü bir iletişim ve işbirliği köprüsü oluşturmuş ve sonuçta pek çok kayıp Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlar onların çabalarıyla bulunmuştur. Kalıntıları bulunanlar arasında köyümüz Lisi’den de sekiz “kayıp” köylümüz vardır.
Son olarak kalbimizin derinliklerinden nenelerimize, dedelerimize, teyzelerimize, halalarımıza, amcalarımıza karşılıksız sevgileri ve sürekli destekleri nedeniyle teşekkür etmek istiyoruz. Özellikle bunca yıldır bize hem analık, hem de babalık yapan annemiz Aggeliki’yeçok teşekkür ederiz.
Sevgili babacığım, sevgili amcacığım Andonis,
Bu sözcüklerle size veda ediyoruz, buluşuncaya kadar…
Sizi hiçbir zaman unutmayacağız…”