ADA TARİHİNDE BİR İLK
KİMİLERİNE GÖRE “MARJİNAL”; BAZILARINA GÖRE “MOR TERÖR”, “CADALOZ KADINLAR”...
FEMA “HER ALANDA EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK” DİYOR...
Onlar kimilerine göre “cadaloz kadınlar”, kimilerine göre “
KİMİLERİNE GÖRE “MARJİNAL”; BAZILARINA GÖRE “MOR TERÖR”, “CADALOZ KADINLAR”...
FEMA “HER ALANDA EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK” DİYOR...
Onlar kimilerine göre “cadaloz kadınlar”, kimilerine göre “marjinal, aykırı gruplar”... Hatta “mor teröristler” diyenler bile var, çünkü mor renk sembolleri... Kimilerine göreyse “özgürlük savunucusu, azınlık ama cesur kadınlar...”
Onlar feministler, feminist aktivistler... Dünyada, özellikle de Avrupa/Amerika’da 18. yüzyıldan beri ses veren, her zaman azınlık olmalarına karşın etkin eylemlerle seslerini duyuran kadın/insan hakkı savunucusu aktivistler, artık Kıbrıs’ta da örgütlü. Bir avuç genç kadının oluşturduğu Feminist Atölye, kısa adıyla FEMA, Rum tarafı da dahil adada bir ilk...
“... Hayatın savaşlarla/çatışmalarla yoğrulduğu, militarizmin egemen olduğu, özgürlükleri yaşamaya fırsat bulamamış, TMT/EOKA gibi örgütlerin hayatın odağı olduğu bir adada bireysel özgürlük temeline dayanan böylesi hareketlerin gelişmesi çok zor” diye açıklıyorlar adada ilk olma nedenini... Ve zaten bu oluşumda yer alan aktivist kadınların hemen hemen tümünün yurt dışında, Avrupa/Amerika’da eğitim alanlardan oluşmasının da tesadüf olmadığı inancındalar.
“UZAYLI” YALNIZLAR...
Yaklaşık 3 yıl önce birkaç kişiyle kurulan, birkaç kişiye bir kaç daha eklenmesiyle bugünlerde 10-15 aktiviste ulaşan FEMA’cılar, 3 yılda geldikleri yerden hiç de şikayetçi değiller. Başlangıçta “uzaylı” muamelesi görmüşler, hatta çok yalnız kaldıklarını anlatıyorlar. “Herkese karşı bir başına duruşun” acısını, yalnızlığını yaşamışlar... Ama inat ve kararlılıkla “farkındalık yaratmaya başladıklarına” ; bazan “bağırarak”, bazan 5-6 kişiyle “Meclis basarak” ses verdiklerine ve toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine önemli katkıda bulunduklarına inanıyorlar.
GAİLE dergisinin bir sayfasını kullanarak görüşlerini ve etkinliklerini kamuoyuna duyurmaya çalışan, Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’nın tahsis ettiği bir odada çalışmalarını yürüten FEMA aktivistleriyle, küçücük bir adada, herkesin herkesi bildiği bir yapıda “aykırı” olmanın ne demek olduğunu; “anaerkil yapı” algısının hakim olduğu Kıbrıs Türk toplumu içinde feminist mücadele vermenin zorluklarını konuştuk.
Sosyolog Doğuş Derya, Hukukçu Aslı Murat, Öğretmen Koral Özer, öğrenciler Fezile Osum ve Deniz Düzgün; “erkek egemen değerlere” karşı her alanda verdikleri mücadelede en büyük destekçilerinin çoğunlukla babalar olduğuna satır aralarında değinirken de, Kıbrıs Türk toplumunun çatışma kültüründen uzak hoşgörülü yapısına dikkat çektiler. Evli ve bir çocuk annesi Koral da, eşiyle ilgili “destek değil ama engel de olmuyor” diyerek aynı mesajı güçlendirdi…
Bilindik örgütlerdeki gibi tüzüğü/yöneticisi/yönetim kurulu olmayan bu aktivist grup; toplumsal cinsiyet eşitliği, her alanda insan hakları, erkek egemen yapıya karşı çıkış, vicdani retten eşcinsel haklarına ve ırkçılığa kadar her alanda özgürlük taleplerine dikkat çektiler. “Erkek düşmanı”, “evlilik karşıtı” gibi feminizmle anılan algıları “önyargı” diye niteleyen genç kadınlar, “erkek feministler olabildiği gibi, feminizme karşı kadınlar da olduğuna” işaret ettiler.
Yanlış algılara rağmen 3 yıl gibi kısa bir sürede söylemler, eğitim çalışmaları, yayınlar ve eylemlerle etki yarattıklarına, aileler dahil toplumda iz bıraktıklarına inanan feministler; tecavüz, aile içi şiddet, toplumsal yaşamın her alanında eşitsizlik konularında ciddi farkındalıklar oluştuğu inancındalar...
“ANAERKİL” ALDATMACASI...
“Kıbrıs Türklerde anaerkil yapının hakim olduğuna, kadınların etkin olduğuna dair yaygın bir inanç var. Hatta ‘erkekler örgütlenmeli’ diyenler bile var...” diye hatırlatınca, toplu olarak tepki gösteriyorlar doğal olarak...
“Dünyada bilim, teknoloji, sermaye erkek egemen... Kadınlar işgücünün yüzde 60-65’ini oluşturuyor ama mülkiyetteki payı 1-2’yi geçmiyor... Kadına iyi anne olma, iyi yemek pişirme görevi öğretiliyor... Bütün doğum kontrol yöntemleri kadının bedeninde uygulanıyor... Bu durum dünyanın her yerinde böyle, Kıbrıs’ta da... Kıbrıs Türk toplumunda kadın, erkeğin talip olmadığı alanlarda egemen. Örneğin aile içinde, çocuk yetiştirmede, çocukları dersten derse taşımada, yemek pişirmede... Her şeye yetişen süper kadınlar..!”
FEMİNİST MİLLETVEKİLİ...
Çoğu sol kökenli ailelerin kızları... Neden partilerde çalışmak yerine, ayrı bir örgütlenmeye gittiler..?
“Sınıf mücadelesi, Kıbrıs’ta çözüm ağırlıklı mücadele önemli ama toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesi için yeterli değil... Her yerde, her konuda toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan sorunlar var. Bu sorunları siyasete dahil etme, gündeme taşımada partiler, muhalif de olsalar, solcu da olsalar çok yetersiz kalıyorlar… Toplumsal cinsiyet sorunu genelde görmezden gelinen, yokmuş gibi davranılan bir sorun... Çünkü kanıksama var ve siyaset alanı erkek...”
Siyasette de söz sahibi olma hedeflerini “feminist milletvekili istiyoruz” ifadeleriyle özetleyen FEMA aktivistleri, “erkek de olabilir” diyerek feminist olmanın kadın olmaktan çok, özgürlük anlayışıyla ilintili olduğuna vurgu yaptılar. Feminist erkekler olduğu gibi “anti feminist, erkek bakış açısına sahip” kadınlar olduğunu belirten aktivistler, “ırkçılığa karşı çıkmak için siyah olmak gerekmez” örneğini verdiler.
Tarih sahnesine çıktığı 18. yüzyıldan beri feminist hareketin her dönem eşit vatandaşlık, kölelik ve ırkçılık karşıtlığı, eşit işe eşit ücret, eşcinsel hakları, vicdani ret hakkı, özelleştirme karşıtlığı gibi toplumsal taleplerle birlikte yürüdüğüne dikkat çeken aktivistlere göre “her evde bir feminist olsa dünya değişir...”