‘ADA’DA EŞSİZ BİR FIRSAT VAR’
Avrupa Parlamentosu Başkanı Schulz Kıbrıs’ta çözüm konusunda oldukça iyimser…
Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz, Kıbrıs’ta çözüm konusunda toplumların siyasilerden daha iyimser olduğunu söyledi. Kuzeydeki seçimlerden sonra oluşan siyasi atmosferi ‘eşsiz bir fırsat’ diye niteleyen Schulz “Uzun zamandır ilk kez böyle bir fırsat penceresini önümüzde açık şekilde görebiliyoruz” dedi.
Martin Schulz, Strazburg’daki AP binasında Kıbrıs’ın kuzey ve güneyinden iki ayrı TV kanalına aynı anda röportaj verdi. Kanal SİM’den Genel Yayın Yönetmeni Sami Özuslu ve RIK’ten deneyimli gazeteci ve program yapımcısı Kyriakos Pierides’e konuşan Martin Schulz, adada varılacak çözümden ‘herkesin kazançlı çıkacağını’ vurguladı. AP Başkanı Schulz’un Kanal SİM ve RIK’te aynı anda ekrana gelen ve Kıbrıs televizyonları için ‘bir ilk’ olan röportajının tamamını yayınlıyoruz…
K. Pierides: Sayın Başkan, Kıbrıs sorununun çözümü için yapılan müzakerelerde yeni bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu bağlamda, Avrupa Parlamentosu’nun ve genel anlamda Avrupa’nın beklentileri nelerdir?
M. Schulz: Kıbrıs konusu ilk kez bizim için yakın zamanda çözülebilir ve başta Kıbrıs’ta yaşayan insanlar ile birlikte Avrupa Birliği açısından da bölgede istikrarın sağlanabilmesi adına tüm kesimlerin fayda sağlayabileceği şekilde, sonuçlanması mümkün bir sorun olarak görülmeye başlandı. Aslında bu eşsiz bir fırsat. Adanın kuzeyinde gerçekleşen seçimlerden sonra başlayıp devam eden görüşmeler gerçekten bir şansımız olduğunu gösteriyor. Yakın zamanda görüştüğüm Sayın Anastasiadis de görüşmelere açık fikirli bir şekilde devam etmeye hazır olduklarını ifade ediyor. Hatta Birleşmiş Milletler ve Espen Eide ile yapılan müzakereler tarafından da bakılırsa durum çok iyimser bir tablo sunuyor. Bu yüzden uzun zamandır ilk kez böyle bir fırsat penceresini önümüzde açık şekilde görebiliyoruz.
S. Özuslu: Sayın Başkan, Kıbrıslı Türk ve Rum gazeteciler olarak bizimle ortak görüşmek ve açıklama yapmak istediniz. Bunun sebebini kısaca açıklayabilir misiniz?
M. Schulz: Geleceğe hazırlanmak. Umarım gelecekte o zamanları, ayrı ayrı verilen röportajları, geçmiş zamanın olayları olarak hatırlayacağız. Çünkü, aslında, siz bir anlamda takımsınız.
K. Pierides: Bizim beklentimizin çok yüksek olması gibi Avrupa Birliği’nin de Kıbrıslılar’dan beklentisi çok yüksek. Kıbrıs sorununun çözüm çabalarında Avrupa’nın rolü nedir? İleride bu olayları dıştan mı takip ediyor olacağız?
M. Schulz: Kesinlikle hayır. Çok sağlam bir duruş sergilemeliyiz. On yıl önce ada, Avrupa Birliği’ne bir bütün olarak kabul edildi. Fakat ülke bölünmüş durumda ve bu süreç içerisinde gördük ki tüm ada Avrupa Birliği’ne üye olmuş olsa da adadaki vatandaşların bir bölümü diğer vatandaşlarla aynı haklara sahip değiller ve Avrupa Birliği’ne aynı şekilde girmediler. İkinci olarak, 41 yıl önce adada şiddetli bir askeri çatışma gerçekleşti ve bu bölünmüş bir ülkenin çok fazla şeyi temsil etme riski var. Bu, Akdeniz’de bir bölünmeyi temsil ettiği gibi Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde de bölünmeyi temsil ediyor. Aynı zamanda bu Akdeniz’deki enerji kaynaklarındaki bölünmeyi de gösteriyor. Tüm bunlar memnuniyetsizliği, gerginliği, siyasi ve ekonomik riskleri beraberinde getiriyor. Adadaki birleşme bu uzun sorunlar listesini çözüme kavuşturacak. Bu yüzden Avrupa Birliği direkt olarak müzakere sürecinde rol alıyor. Çünkü, müzakerelerin başarılı olması hepimizin faydasına olacak.
Martin Schulz, ülkesi Almanya’nın bölünmüşlük yıllarından örnek verdi ve ekledi: ‘Bölünmüşlük sonsuza kadar süremez’
S. Özuslu: Bir Alman olarak uzun süren bölünmüş bir ülkede yaşama deneyiminiz var. Bugün Almanya’nın birleşmesinin üzerinden yaklaşık 25 yıl geçti. Böyle bir geçmişi tecrübe etmiş birisi olarak düşünceleriniz nelerdir? Neler söyleyebilirsiniz?
M. Schulz: Bu süreci Almanya’nın birleşmesine bağlayabilir miyiz bilmiyorum ancak bölünmüşlüğü iki durum olarak kıyaslayabiliriz. Bir ülkeyi bölmek tüm tarihsel yapılara ve tecrübelere ters düşen bir durumdur. Bir halkı sonsuza kadar bölünmüş tutamazsınız. Er ya da geç, bölünmüşlük insanların bir arada yaşama isteklerinden daha zayıf kalır. Almanya büyük bir ülke, Kıbrıs ise küçük bir ada. Bu durum daha da kötü çünkü siz aynı adada yaşıyorsunuz ve iki tarafı bölen bir perde var. Bu sonsuza dek süremez. Bundan kesinlikle eminim. Almanya’nın deneyimi de buydu. Fakat Almanya’da bölünme Kıbrıs adasındaki ile aynı değildi. Almanya ideolojik olarak komünist ve Batı egemenliği arasında bölündü. Fakat Willy Brandt’ın 1900’lerin başlarında söylediği gibi bu tarihin akışına ters düşen bir durum. Bu tarihin gücüne aykırı bir durum ve eninde sonunda tarih daha güçlüdür. Bu açıdan bölünmüşlüğü bağdaştırsak da onu nasıl aşacağımızı karşılaştırmak farklı bir meseledir. Kıbrıs’ta farklı sorunlarımız var. Bunlardan birincisi Almanlar aynı dili konuşuyorlar. Kıbrıs’ta iki toplumunuz var. Ki ayrıca iki farklı dine mensup olan iki toplum var. Fakat bu geçmişte sorun olmadığı gibi gelecekte de sorun olmayacak. İkincisi de ülkenin yeniden yapılandırılması, yeniden inşa edilmesi. Artık bu ülkede 40–50 yıl önceki gibi bir yapı olmayacak. Bu bağlamda, yeni bir yol bulmalıyız ve bu yol karşılıklı saygı ve eşit sağlam temeller üzerine kurulmalı. Kimse Kıbrıslı Türk veya Kıbrıslı Rum olduğu için farklı muamele görmemeli. Herkes Kıbrıs’ın eşit vatandaşı olarak bu ülke yapısında yer alabilmeli.
K. Pierides: Az önce Kıbrıslılar için adanın birleşmesi adına bulunmaz bir fırsat yakalandığını ifade ettiniz. Daha önce de Kıbrıs’ta çok ümit veren ve hayal kırıklıklarının yaşandığı durumları gördük. Bu sürecin gerçekten eşsiz bir fırsat olduğunu size düşündüren etkenler nelerdir?
M. Schulz: Annan Planı’na ve bir Avrupalı olarak Annan Planı’nın oylanmasına bakarsak, o dönem Avrupa Komisyonu üyesi arkadaşım da dahil olmak üzere ‘Büyük Patlama’ (Big Bang) dediğimiz şeye oy verdiler. ‘Büyük Patlama’ ile kastettiğimiz şu: içlerinde Kıbrıs’ın da olduğu on aday ülkenin Avrupa Birliği’ne üye olması gerekiyordu ve Kıbrıslı komisyon üyesi arkadaşımın kabul etmesinin tek koşulu tüm tarafların Annan Planı’nı kabul etmesiydi. Ülke Avrupa Birliği’ne katıldı, sonra oylamanın gerçekleşeceği dönemde, Kıbrıs’ta o dönemin başkanı gidip Annan Planı’nın aksine oy verilmesi çağrısında bulundu. Bu olay benim gözümde gerçekten Avrupa Birliği tarihindeki en büyük ve en talihsiz diplomatik kaza oldu. Ve yine, bu olay, o dönem başkanlık yapan Papadopoulos’a karşı Annan Planı’nı destekleyenlere ve onlardan biri olan ve benimle aynı politik gelenekten gelmeyen Anastasiadis’in kötü hissetmesine neden oldu. O zaman bile Annan Planı’nı destekleyen Anastasiadis şimdi Başkan. Diğer tarafta ise Kıbrıs’ta iki kesimli, iki toplumlu, federal yapıya, görüşmelerde söylendiği üzere ‘iki kesimli, iki toplumlu yapı’ya inanan bir lider olan Akıncı var ki bu da on yıl önce üzerinde müzakere edilen temel… Ve şu an, görüşmelerde on yıl önce Annan Planı’nı destekleyecek kadar cesur olan Anastasiasidis ve müzakere sürecinde gerçekten açık fikirli Sayın Akıncı var. Benim gözümde gerçekten bir şansımız var.
Acılar, mülkiyet, kayıplar…
‘Kıbrıs’ta sorunlar sadece federal yapıyla çözülebilir’
S. Özuslu: Sayın Başkan, Avrupa Parlamentosu başkanı olarak Kıbrıslılara nasıl bir mesaj vermek istersiniz? Adanın bölünmüşlüğünden dolayı Avrupa Parlamentosu ne gibi sorunlarla karşılaşıyor?
M. Schulz: Aslında kanıtlar detaylarda gizli. Evlerini, topraklarını kaybeden insanların mağduriyetini nasıl gidereceğiz? İki toplum arasında nasıl yeniden denge kuracağız? Geçmişin ve geleceğin ekonomik yüklerini nasıl göğüsleyeceğiz? Azınlık ve çoğunluk yapısı olan bir ülkenin aynı zamanda eşit bir zemine kurulacak olan geleceğini nasıl garanti altına alacağız? Bu durum federal yapılarda her zaman çok hassas bir mesele olmuştur. Fakat sorun sadece federal bir yapı ile çözülebilecek bir konudur. İnsanların geçmişte o kadar üzücü ve acı deneyimleri oldu ki birbirlerini affetmeleri gerekiyor. Geçmişe bir nokta nasıl konulur ve güven yeniden nasıl inşa edilir? Bu sorumlulukların tümü her iki tarafta yaşayan tüm Kıbrıslıların omuzlarındadır ve benim hissim şudur ki iki tarafın da halkı bu yükü sırtlanmaya ve yaşamlarına devam etmeye istekli ve kararlıdırlar. Dürüst olmak gerekirse zaman zaman Kıbrıs’ta bulunduğum dönemlerde iki tarafta yaşayan vatandaşlarla da sohbet ederim. Ve bana öyle görünüyor ki çözüm vatandaşlara göre, meslektaşlarım olan politikacıların bana anlattığından çok daha kolay. Bir politikacı ile görüştüğümde görüyorum ki sıradan bir vatandaştan çok fazla ve daha büyük sorunlar görüyorlar. Yirmi yıl öncesinden farklı olarak, şimdi bu süreçte ilk kez vatandaşlarla aynı dili konuşan ve sorumlu davranan iki politikacı görüyorum. Bu yüzden Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki muhalif seslere rağmen ben bu süreçte çok iyimserim. Onlar bile istekleri karşılanırsa başkana destek vereceklerini ifade ettiler. Görüşmelerin devam etmesine büyük bir itiraz olmaması da güzel bir sinyal.
K. Pierides: Bu sürecin ne kadarı sadece Kıbrıslılara ve liderlerine bağlıdır? Ve bu konunun biraz daha özüne dönmek istiyorum Sayın Başkan. Bu işin bir de güvenlik yönü var. Avrupalıların Kıbrıslılara geçmişin korkularını unutturabilecek kadar güvenli bir ortam yaratabileceğine inanıyor musunuz?
M. Schulz: Bu güne kadar garantörlükten sorumlu olan tüm ülkelerle bu konuyu tartışmamız gerekir. Avrupa Birliği’nin katkı koyabileceği bir ortam oluşma ihtiyacı doğarsa bunun nasıl olabileceğini tartışabiliriz. Fakat görüşmelerin güvenlik sorunları sebebiyle yarıda kesilmemesi gerekir. Güvenliği garanti almanın bir yolunu bulacağımız konusunda ben iyimserim. İzin verirseniz daha önce konuştuğumuz bir noktaya geri dönmek istiyorum. Önümüzde riskler var. Kıbrıs’ın bulunduğu bölgeye bakarsanız bu bölge dünyanın da en güvenli bölgesi sayılmaz çünkü bir çok risk var. Enerji ve gaz kaynakları konusunda yaşanabilecek gerilimlere göğüs gerebilen istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapı istiyoruz. Fakat bu tarafların müzakere masasına oturup konuşmaları, kendi istek ve ihtiyaçlarını masaya getirerek çözmeleri gereken bir konu. Bundan sonra Avrupa’nın bu istekleri nasıl gerçekleştirebileceği üzerinde çalışacağız.
S. Özuslu: Sayın Başkan, Kıbrıs Türk toplumunun lideri Sayın Mustafa Akıncı ile yakın zamanda görüştünüz. Bu toplantıdan hangi sonuçlar ortaya çıktı? Ve Kıbrıslı Türklerin Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilme ihtiyacı ile ilgili konularda görüştünüz mü?
M. Schulz: İlk olarak Sayın Akıncı eski bir dostum olarak sosyal demokrat görüşe sahip. Birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz. Bu yüzden onunla görüşmek daha kolay oluyor çünkü ortak güven zeminimiz var. Ondan önceki liderlerle de tanışmıştım, ancak dürüst olmak gerekirse ilk kez içimde bu sürecin tamamlanacağına, adanın birleşmesine ve çözüme dair umut var. Bu sadece benim hissettiğim, ama gerçekten eminim. Belki bu duygu son dönemde yaşananların sonucu ama aynı duygu diğer taraflarda da var. Avrupa Parlamentosu’nda temsiliyet ile ilgili soruya gelecek olursak; diğer görüştüğüm liderlerle de konuştuğum gibi onunla da bu konuyu konuştuk. Bu yasal bir sorun ve bu yasal sorunu hemen çözebileceğimize dair söz veremiyorum. Daha önce de bir açıklama yapmıştım ve burada da onu tekrarlıyorum. Yasal açıdan Avrupa Birliği anlaşmalarına uymak zorundayız ve bu yüzden gözlemci statüsünde kalmamız gerekiyor. Fakat Avrupa Parlamentosu başkanı olarak görüşmelerin seyrine göre kuzeydeki toplumun temsilcilerini dahil etme olanağımız olduğu anda o yönde ilerlemeye de hazırım. Ama çok net olarak bu yönde bir umut veya beklenti yaratmamam gerekiyor. Kısa vadede net bir cevap vermem mümkün değil, çünkü şu anda bu konuya bir çözümümüz yok fakat umut ediyorum ki müzakereler sürecinde bu konu da tartışılan ve görüşülen bir konu olacaktır.
Turist sorunlu ülkelere değil, güvenli yerleri tercih eder…
‘Kıbrıs güvenli olursa turizm çok gelişecek’
K. Pierides: Sayın Başkan, birleşme için yeni dinamikler arayışındayız. Sizce ekonomi bu dinamiklerden birisi midir? Çevre konularını da göz önünde bulundurmalı mıyız? Hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nde hem de Kıbrıs Türk toplumunda ekonomik krizlerle karşı karşıyayız. Sizin görüşünüz nedir?
M. Schulz: Kıbrıs Cumhuriyeti yaşadığı krizden sonra herkes için zorlu olan bir süreç geçirdi. Ekonomiyi sürdürülebilir hale getirmeliyiz. Kıbrıs halkını gerçekten takdir ediyorum. Adaya gittim ve ekonomik bunalımı gözlemledim. Birçok insanla görüştüm ve nasıl fedakarlık yaptıklarını gördüm. Tünelin sonunda ışığı gördüğüm için memnunum. Yine de halen tam bir çözüm bulunmuş değil. Daha fazla büyüme yaratmalı ve işsizliği azaltmalıyız çünkü özellikle genç nüfus açısından en büyük sorunlardan biri bu. Bununla birlikte diğer taraf da Türkiye’den aldığı yardımlardan bağımsızlaşmalı. Fakat eğer birleşme gerçekleşirse kesinlikle eminim ki Kıbrıslıların sorunları çözülecek. Ve sonunda enerji kaynaklarının kullanımı konusunda bağımsız ve paylaşımcı bir devlete sahip olunursa Kıbrıs çok güçlü bir ülke haline gelebilir. Ekonomi çok kritik bir öneme sahip ve bence ülkenin tüm zorluklarının altında bölünmüş olması yatıyor. Çünkü birleşmiş bir ülke gelecekle ilgili bazı ekonomik seçenekleri daha kolay değerlendirebilir. Bu durum enerji konusunda olduğu gibi turizm konusunda da geçerlidir. Adanız sadece dünyanın en güzel yerlerinden biri değil, aynı zamanda kuzey kesimin de kültürel mirasa dahil olmasıyla güney kesimin zaten sahip olduğu devasa turistik potansiyele sahip olacaktır.
Tam bu noktada da güvenlik konularına dönmek istiyorum. Konu bu anlamda çok büyük bir rol oynuyor. Güvenlik sorunları yaşayan ülkelere bakın, anında turizm potansiyellerini kaybetmeye başlıyorlar. Güvenli olan ülke ise kazanmaya başlıyor çünkü insanlar tatil yapacakları zaman güvenli yerler arıyorlar. Kıbrıs’ın bu anlamda çok büyük bir şansı var. Bu anlamda Avrupa Birliği açısından bir konu çok önemli. Paramızı ve yatırımlarımızı altyapı gelişimine yönlendirmeliyiz ve bunu yaparken kırsal kesimleri şehirlerden teknoloji ve gelişim hızı gibi konularda koparmamaya özen göstermeliyiz. Avrupa bütçesinden Kıbrıs’a aktarılan yatırımın sürdürülebilir bir Kıbrıs için kullanılması gerekiyor. Ve gerçekten bir birleşme şansı ortaya çıkarsa daha da fazla para harcamamız gerekecektir. Bu yüzden evet ekonomi kilit rolü oynuyor ve ekonomik gelişimin finanse edilmesi Avrupa Birliği’nin Kıbrıs ile ilgili politikalarında en temel hedef olarak kalması gerekiyor.
S. Özuslu: Sizin de belirttiğiniz gibi, Avrupa ülkelerinde genel olarak gençlerin sorunlarının yanında Kıbrıs’ta bulunan gençlerin, birlikte yaşamamış ve büyümemiş olma problemleri var. Sorum şu ki; gençler Avrupa Birliği’nin üyesi olan birleşmiş bir ülkede birlikte yaşama fırsatını nasıl anlayacaklar?
M. Schulz: Bu çok enteresan bir soru. Bu soruya bir anda cevap vermem zor çünkü çok ciddi bir soru. Fakat gerçekten haklısınız. Burada bu odada karşılaştığım bir durum oldu. Genç bir erkek ile genç bir kadın karşı taraftan hiçbir kişi ile tanışmamışlar ve programlarımızın biri çerçevesinde burada tanıştılar. Sanırım genç kadın Türk’tü ve erkek Kıbrıslı Rum. Burada ilk kez karşı taraftan biri ile karşılaşıp tanıştılar ve buna şahit olduk. Genç insanlar olarak çok açık zihinliydiler diyebilirim. Eski jenerasyon için geçmişin hatıraları ve gerilimlerini unutmak daha zor. Yeni jenerasyon böyle değil. Güneyli ve kuzeyli farklı vatandaşlar olarak birbirlerini görmek ve kabul etmek daha kolay, farklı ülke ve kimlik olarak değil. Bu yüzden genç neslin sırtında geçmişin yükü yok. Birbirlerini az tanıyorlar ama yeni bir toplum ve ülke yaratma fırsatları var. Bu yüzden bu konuda da iyimserim. Tabii yeni jenerasyon da dolduruşa getirilmez ve yaşlılar tarafından tansiyon yaratılmazsa. Kendinizi gençken düşünün. Yeni biri ile tanıştığınızda, kız veya erkek bir arkadaş edindiğinizde ilk nereden geldiğini mi sorarsınız? İlişkilerde politikadan daha fazla rol oynayabilecek birçok şey var.
‘Başaramazsak dram olur’
K. Pierides: Şu önemli soruyu da sormalı mıyız? Eğer yine olmazsa ne olacak? Eğer çözüm bulamazsak ve başarısız olursak?
M. Schulz: Bu gerçek bir dram olur çünkü bu şekilde bir zamanlama ve fırsatı tarihsel olarak yakalama şansı çok enderdir. İki taraftaki yapısal düzene bakarsak çok umut verici bir ortam olduğunu görebiliriz. Daha önce de görüşmeler vardı ve bir şans yakaladığımızı düşünmüştük. Kuzeyde her şekilde olabilecek tüm çözümlere açık olan ve cesurca tüm politik kariyerini riske atarak çözüme destek verebilecek bir lider vardı. Diğer tarafta ise çekingen bir tutum sergileyen bir lider vardı. Her zaman iki tarafta da cesur adımlar atılmasını isteyen insanlar oldu. Fakat her durumda geri adım atan kişiler de oldu. Şimdi iki tarafta da nihai bir çözümü isteyen ve kararlı iki cesur lider var. İkisinin de halkından geniş desteği mevcut ve uluslararası toplum, Yunanistan, Ankara ve Avrupa Birliği tarafından da açıkça destekleniyorlar. Deneyimli ve güvenilir bir müzakereci olan Norveçli Dış İşleri Bakanı olarak uzun yıllar görev yapmış olan bir arabulucu var ve insanları bir araya getirmek ve barışa hizmet etmek konusunda çok hassas. Bir daha asla bu kadar olumlu koşullara kavuşamayabiliriz. Asla. Eğer şimdi başarısız olursak şimdiki gibi koşullara nasıl ve ne zaman ulaşılabileceğini hayal bile edemiyorum. Bu olursa bölünme daha da derinleşebilir ve bu felaket olur. Bu yüzden umarım ki bu koşullar değerlendirilir ve başarırız.