Ada’da yaşayan Kıbrıslı Türk nüfusu; son 50 yılda en az üçte bir oranında azaltanlar kimlerdir?
Ada’da yaşayan Kıbrıslı Türk nüfusu; son 50
yılda en az üçte bir oranında azaltanlar kimlerdir?
Rumlar bizi kesecek!
Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden asla vazgeçmeyiz!
-*-*-
Irkçı çözüm düşmanlarının en sık kullandıkları argüman yukarıya yazdığım iki cümledir!
-*-*-
Irkçılara göre doğumdan itibaren tüm Rumlara “Türk düşmanlığı” öğretilir ve yine tüm Rumlar “Türk öldürmek” için yetiştirilir!
-*-*-
Elbette bu şekilde büyüyen Rum olacaktır!
Irkçılık hastalığının Rum toplumu içerisinde çok yaygın ve tedavisi pek mümkün olmayan seviyede olduğunu söylemek, yanlış bir saptama yapmak olmaz!
-*-*-
Ama “Tüm Rumları” aynı kefeye koyup, “bunlarla asla çözüm olmaz – asla bir arada yaşayamayız” demek, ırkçılık içeren ciddi bir geri zekalılık bile değildir!
-*-*-
Bir toplumda ot da bitebilir, mok da!
-*-*-
Ayrıca, Rum toplumuna karşı bu ırkçı ön yargı ile yaklaşıp Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinden söz etmek, daha da ötede ruh sağlığı ile alakalı bir durumdur!
-*-*-
Kaldı ki “Türkiye’nin garantisi”; sayıca az olan Kıbrıs Türk toplumunun – sayıca kalabalık olan Kıbrıs Rum toplumunun olası saldırısına karşı korumak da değildir!
-*-*-
O ap ayrı hukuki bir konudur ve “Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin” garanti edilmesi ile ilgili pozisyonu kapsar!
-*-*-
“Rumlar bizi kesecek” iddiası ne kadar ahlaksız ve ırkçı bir iddiaysa; Türkiyeli katiller bizi kesecek iddiası da o kadar ahlaksız ve ırkçıdır!
-*-*-
Kısacası; son günlerde gündemde olan “Türkiyeli kiralık katillerin KKTC’ye ellerini kollarını sallayarak” girmeleri konusunu “genelleştirmek” ve “tüm Türkiye’ye” mal etmek ne kadar yanlışsa; sırf çözüm düşmanlığı propagandası maksadıyla “Rumlar bizi kesecek” demek de o kadar yanlıştır!
-*-*-
Kısacası;
1 - Türkiye’nin etkin garantisi “Kıbrıs türk toplumunun varlığını, canını, malını korumak”sa; bu garanti pek işe yaramamıştır!
-*-*-
2 – Kıbrıs’ta çözümü; ırkçı saptamalar ve ön yargılarla engellemek, ganimetçiliğin devamından başka amaç gütmemektedir!
-*-*-
3 – Çözüm olsa da olmasa da, KKTC’ye girişlerin – vatandaş yapmaların bu seviyede “gollifa usulü”ne dönmüş olması; olsa olsa “EOKA C” siyaseti olur!
-*-*-
Ve sonuç olarak şunu da unutmamak lazımdır!
Rum ırkçılığı, Rum zulmü veya adına ne derseniz deyin, Rumlardan Kıbrıslı Türklere karşı yapılan “çeşidi ne olursa olsun” tüm saldırılar, tarihin hiç bir döneminde bu Ada’daki nüfusumuzu azaltmayı başaramadı!
-*-*-
Ama unutmayın; 1974 sonrası yaşananlar neticesinde, Ada’da yaşayan Kıbrıslı Türk nüfusu; en az üçte bir oranında azalmıştır!
-*-*-
Bilmem anlatabildim mi?
Kader mi ecel mi cinayet mi?
Hatay Depremi’nde varını yoğunu kaybetti…
Kıbrıs’a kardeşinin yanına geldi…
Tanıyan herkesin sevdiği, saydığı güzel bir insandı…
Çalışmaya başlamıştı…
Ve iş yerinde, Gazimağusa’da, geçtiğimiz gün meydana gelen iş kazasında, üzerine profil demirleri düştü…
Depremin öldüremediği 55 yaşındaki Mustafa Kılınç, demirlerin altında hayatını kaybetti.
Buna kader mi diyeceğiz?
Eceli geldi mi?
Yoksa cinayet mi?
Aklıma tek gelen, “çok büyük acı”…
Ailesine başsağlığı dilerim…
Müftü aranıyor!
Doğrusu, KKTC’deki Din İşleri Dairesi Başkanı’nın kim olduğu veya kim olacağı, bazılarına göre “Dinsiz” olan Kıbrıslı Türklerin pek de umurunda değil!
-*-*-
Ama Türkiye’deki “Dinci” bakışa ve ülkemizdeki “iki taraflılıktaki öteki tarafın kilise ağırlığına” bakıldığı zaman, çok önemli olan veya çok önemli olması gereken bir makam!
-*-*-
Türkiye Yönetimi, son olarak kendi çizgisinde bir “Din İşleri Dairesi Başkanı” atadı!
Daha önceki atamalarda da Türkiye etkisi mutlaka bir şekilde vardı…
Ama son “Başkan” ya da “Son Müftü”; açık ve de seçik bir şekilde Türkiye Devleti’nin buraya “atadığı” bir isimdi…
-*-*-
Bir süre önce, KKTC’nin bir yetkilisi, Tayyip Erdoğan’ın huzurunda, “Efendim müftüyü görevden alın” demiş!
Tayyip Bey de egemen eşit devletimizin ilgili yetkilisine, “siz kendi işinizle ilgilenin – o bizim işimiz – biz atadık – gerekirse biz alırız” demiş!
-*-*-
Bu olay sonrası, uzun sayılacak bir süre daha Müftü görevini sürdürdü!
Ve şimdi, “görevden alınması” veya “istifası” gündemde!
Hatta “istifa etti” diyen de var, “görevden alındı” diyen de!
-*-*-
Bu satırları yazdığım dün öğle saatlerine kadar her hangi bir resmi açıklama yoktu!
-*-*-
Peki ne oldu?
-*-*-
Birincisi, ortada “tarikat savaşları” olduğu söyleniyor!
Türk televizyonlarındaki bir dizide “iktidar kavgası gibi” de diyebiliriz!
-*-*-
İddialara göre Girne bölgesindeki bir camide “TC’den görevlendirme” bir imam var!
Bu imam KKTC vatandaşı olamadı ama iyi bir UBP’li oldu!
Ya da UBP örgütüne kendini sevdirdi!
-*-*-
Ve yine iddiaya göre, Müftümüz, bu imamı hiç tutmadı!
İmamla alakalı çok “UBP’vari” iddialar söz konusu!
-*-*-
UBP örgütü bastırdı, hükümetimiz “alalım görevden” noktasına geldi…
-*-*-
Hükümetin “Görevden alma yetkisi” var mı?
Cumhurbaşkanı’nın var!
-*-*-
Cumhurbaşkanı bu konuda açıklama yapmadı!
Hükümet de sessiz!
-*-*-
Gerçek şudur ve gayet de açıktır ki; Müftü Ahmet Ünsal’ı KKTC’ Cumhurbaşkanı veya Hükümeti – Erdoğan’dan izinsiz görevden alamaz!
Ya Erdoğan, “tamam” demiştir ya da Ünsal’ın bizzat kendisi cidden sıkılmış affını istemiştir!
-*-*-
Eşit egemen devlet mi?
KKTC gerçekten eşit egemen devlet olmuş olsaydı; mütekabiliyet gereği, Güney’deki Başpiskopos’un muadili olarak, karizmatik bir Kıbrıslı Müftü atamayı başarırdı!
Başarmalıydı!
Ve başarmalı!
İki hafta kadar önce babamı kaybettim… 84 yaşındaydı, sağlığı iyi değildi, iyi – kendince keyifli yaşadı, çok sevdi ve çok sevildi ve zamanı geldi, gitti… Boşluğu kolay dolmayacak… Ve geçtiğimiz gün hayatta bir kez canlı olarak uzaktan dinlediğim, ama neredeyse şarkılarının tümünü çok sevdiğim, içki masamın en güzel şarkılarını söyleyen ve “baba” gibi bildiğimiz bir büyük sesi de yitirdik… Ferdi Tayfur (Fotoğraf)… Hatıram Yeter, Sabahçı Kahvesi, Bana da Söyle, Ben de Özledim, Emmoğlu… Sen de nur içinde yat “Baba”…