ADALET
Ülkemizde bu hafta ve önümüzdeki hafta önemli bazı davalar veya hukukla ilgili konular görüşülecek, görüşülmeye devam edecek…
-*-*-
Suçun ortadan kaldırılmasını ceza kanunlarının şiddetinden beklemek deliliktir, bu ancak suçluyu ortadan kaldırır…
Bu söz çok önemli…
Ankara’da 40 sene önce Bir Ceza Avukatının anıları adlı tiyatro oyununu izlemiştim…
Ve yanlış hatırlamıyorsam, bu söz Ankara Sanat Tiyatrosu’nda bu oyunla ilgili afişin üzerinde yazılıydı…
-*-*-
Suçun ortadan kaldırılmasını istiyorsanız “Eğitimin” önemine vurgu yapılır hep…
Kaliteli, disiplinli, sağlam bir eğitim alt yapısı…
Tüm yatırım oraya…
Suç işlediğine inandığınızı hapse atarak suçu önleyemezsiniz!
Sadece “suçludurular asın – içeri sokun”a destek vermiş olursunuz!
-*-*-
Çocuklar en kaliteli okullarda, en iyi öğretmenlerle, bedava ve sağlıklı eğitilebilmeli…
Yoksa “horoz güreştirene para cezası vermeyin, hepsini hapse atın” demek, bence “horoz yetiştiricisinden nefret etmektir…”
Haaa gerçekten horozcukları mı düşünüyorsunuz?
O zaman haydi hep birlikte vegan olalım!
Hacıali şirketine de haber gönderin, çiftlikleri kapatsın, vegan işine geçsin!
-*-*-
Bu haftanın önemli gelişmelerinden biri bu konu olacak…
Hayvan hakları aktivistleri “dövüştürene para cezası değil hapislik verilmeli” iddiasını bastırıyor; bir kaç günde 4 bin imza toplayan Hint Horozu yetiştiricileri ise çıtayı yükseltip, kontrollü dövüşün serbest kalmasını istiyor…
Gözler Meclis’te!
-*-*-
Ve Ali Kişmir davası de bu hafta devam edecek…
Horozcuları hapse sokturmak için çırpınanlarla horoz güreşinin kontrollü olarak serbest bırakılması için ayaklananların dörtte biri Kişmir Davası’nda kavga verenlere destek verseydi; ifade özgürlüğü konusu, basın özgürlüğü meselesi faşist tavrın bu seviyede baskısını göremezdi…
Gazeteciler ve hatta aktivist kabul edilecek insanların hiç biri, ifadeleri nedeniyle hapisle yargılanamazdı…
Gözler mahkemede!
-*-*-
Güney’de bugün Şimon Aykut da yeniden mahkemeye çıkacak…
Aykut’un hukuk ekibi ve avukatları, daha önce mahkemenin verdiği – sağlık sebebiyle örneğin tutuksuz yargılanma talebinin reddedilmesi – gibi bazı kararların istinafını istedi… Geçtiğimiz hafta sonuna doğu “Bu aşamda istinaf olmaz” dendi…
-*-*-
Şimon Aykut suç mu işlemişti?
Bu soruya yanıt aramanın bir anlamı yok!
Çünkü eğer Şimon Aykut suç işlemişse, O’na “buyur yatırım yap” diyen tüm KKTC hükümetleri, tüm başkanlar, tüm siyasiler hatta yasal olarak Kuzey Kıbrıs Coğrafyası’ndaki alt yönetimden sorumlu Türkiye Devleti yetkilileri de yakalanıp hapsedilmeli!
Sayın Nikos Hristodulidis ve son derece saplantılı – ön yargılı ve haliyle güvenilmez Rum Yargısı; mesela – sıkıysa yani anlayabilecekleri dilde söyleyeyim, “if you have enough bronzo - Şimon Aykut’a ‘yürüyün de arkanızdayım’ diyen Ersin Tatar’ı 20 Ocak’taki görüşmenizde tutuklayın!”
Eneşi bronoz!
Sizin bronzonuz, adalet için değil, şov için seçtiğiniz kurbanı kesmeye yeter ancak!
Gidin sıkıysa Tayyip Erdoğan hakkında uluslararası mahkemelerde dava açın!
Bronoz?
Where is your bronzo?
-*-*-
Bu konu gerçekten utanmazlıktır!
Ciddi anlamda sağlık sıkıntısı yaşayan bir kişi; Kıbrıs’ta yatırım yaptığı için pişman edilmiştir… Ki daha önce de yazdık, önce Türk faşistleri ve yobazları bu adama saldırmıştı; sonra da Elen faşistleri ve yobazları resmen işkence çektiriyor!
Gözler mahkemede!
En azından bugün Güney Lefkoşa’daki mahkemeden tutuksuz yargılama kararı çıkar mı?
-*-*-
Bana göre çok ilginç bir davamız daha var gündemde…
Altan Karakuş…
Çocuklarına çok düşkün, bu ülkenin en ünlü kasabı…
Neden en ünlü kasap?
Çünkü yıllardır güney Kıbrıs’taki marketlerde kasaplık yapıyor ve işini çok seviyor…
Efendim et kaçakçılığı yaptı, efendim ara bölgeyi, bilmem neyi ihlal etti, şuydu, buydu!
-*-*-
Altan’ı yıllardır tanırım…
Üç beş yıl hayatımın en güzel günlerini Lefke – Aplıç’ta kiraladığımız küçük evde geçirdim…
Ve O eve giderken, bilenler bilecek; Metehan’dan Güney’e geçerdim, Astromerit – Trodos yolu üzerinden; Galapaniyotis istikametine dönerdim; Aplıç Kapısı’ndan tekrar KKTC’ye girdiğimde, ev zaten üç dakikalık mesafedeydi!
İlk fırsatta oralara yeniden bir şekilde yerleşmek için canımı feda ederim yani…
-*-*-
Ve Altan, Astromerit köyündeki bir markette kasaplık yapardı.
Hafta sonu her geçişimde etimi hep O’ndan aldım…
Hayatımda tanıdığım en çalışkan insan en mükemmel baba!
-*-*-
Altan, “teminata bağlandı”…
Et kaçakçılığı!
“Ben suçlu değilim” diyor!
Gönülden suçsuzluğuna inanıyorum!
-*-*-
Çok basit bir kıyas yapayım; Altan’ın et kaçırdığı iddia edilen yerde, bizim devletin bilgisi, gözü, kulağı kapsama alanında insan kaçakçılığı yapılıyor ve şimdiye kadar göstermelik bir kaç yakalama dışında, bu işin başındaki hiç kimseye ulaşılabilmiş değili!
Ayrıca bu “kaçakçılık” işini önlemenin kesinlikle yolları vardır ve bulunması için çaba göstermeyen her iki taraf, Altan’ın işilediği iddia edilen suçun ortağıdır, azmettiricisidir.
Onları da tutun!
-*-*-
Tıpkı Şimon Aykut gibi; bence Altan da bir şekilde “lanet Kıbrıs sorunu”nun bir kurbanıdır!
-*-*-
Ve Tekin Arhun!
Birini öldürdü mü?
Birinin parasını çaldı mı?
Mülkünü çaldı mı?
Tecavüz, taciz var mı?
Yok!
-*-*-
Efendim belgede sahtecilik yaptı!
Üstelik de tefeciydi!
Belgede sahtecilik yapıp yapmadığı meselesi tabii ki yargının verdiği ve vereceği karar…
Bu konu da önümüzdeki hafta istinafta görüşülecek…
Tefecilik suçlaması beni ilgilendirmez!
Neden ilgilendirmez?
Çünü Tekin Arhun kimseye, “gel sana borç para vereyim, sonra ödeme zorluğu çek ve ben de teminat gösterdiğin mülkü alıp satayım” diye silah doğrultmadı!
-*-*-
Neyse!
Haddim değil tabii ki!
Ama medeni - modern ülkelerde, çağdaş hukuk sisteminde, yanında – aile mensupları ile birlikte en az 5 bin kişinin emek harcadığı ve ekmek kazandığı bir iş insanını, “belgede sahtecilik”le hapiste tutmayı, en azından özgürlükçü liberalizm veya açık kapitalist mantıkla “hatalı” bulurum!
Asıl para cezası verilmesi gereken durum bence bu gibi durumlardır!
Ülkenin ekonomisi söz konusu!
Tekin Arhun’u üç – dört yıl değil, üç dört yüz yıl hapse attığınızı farz edin; , “kapattım” diye tek kelimelik bir karar alsa…
Düşünmek dahi istemiyorum…
Ama herkesin çok iyi düşünmesi gerektiği inancımı belirtmek isterim!
-*-*-
Cinayet, ağır uyuşturucu, tecavüz, cinsel taciz, çocuğa taciz, kadına – yaşlıya – engelliye – çocuğa şiddet içermeyen bazı suçlarda; devlet veya ülke ekonomisinin uğrayabileceği ciddi zararı da göz önünde bulundurmak gerektiği inancım tamdır!
-*-*-
Efendim, suçluları savunuyorsun!
Diyebilirsiniz!
Tekin Arhun’dan, Şimon Aykut’tan, Altan Karakuş’tan ve mesela dünyalar iyisi horoz sevdalısı kardeşim Gürtaç’tan nefret de edebilirsiniz!
Ama hukuk, yargı, mahkeme, yasalar elbette saygı duyulması gereken “kurumlardır” ve hepsinden daha önemlisi “adalet”tir!
Adalet, adaletli olmalıdır!
(Yeri değil belki ama pek yakında bu ülkeye çok büyük gelecek yeni bir pantolon hazırlandığını da ekleyeyim… Sol direksiyon meselesi gibi düşünün; Adalet Bakanlığı oluşturulması meselesi yeniden masaya gelecek ve yargı da doğrudan Anavatanımıza bağlanacak… Heşşşaaaa!)
-*-*-
Ve son bir konu…
Baro Konseyi, bundan bir süre önce “Barolar Birliği’nin Yüksek Adliye Kurulu’nda Temsil Edilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Tüzüğü”nü kabul etti…
Bu tüzüğe bazı avukatlar tepki gösterdi…
Çünkü Konsey’i temsil edecek seçilmiş avukatın “ifade özgürlüğü” Konsey tarafından bir şekilde kısıtlanıyordu…
-*-*-
Demokrat Parti bu tüzüğe karşı Anayasa Mahkemesi’ne baş vurdu…
-*-*-
Şimdi Baro Konseyi, 14 Ocak 2025 Salı günü yani yarın Olağanüstü Barolar Birliği Genel Kurulu’nu toplayacak ve tüzüğü “yürürlükten kaldırmayı” oylayacak!
Yani açıkçası, Anayasa’ya aykırı olması çok muhtemel hatta kesin olan tüzük “yürürlükten kaldırılacak”!
Kaldırılınca da Anayasa Mahkemesi karar vermek zorunda kalmayacak!
Yani “bir hatadır da oldu…” durumu var ortada!
En iyi ihtimalle boşuna masraf, boşuna zaman kaybıydı bu konu!
Yine haddimi aşmış olabilirim ama “Bence Baro Konseyi’nin üyelerine karşı en azından bir ‘sorry’ borcu söz konusudur!”