1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Adalet yerini bulmazsa adalete olan inanç zayıflar”
“Adalet yerini bulmazsa adalete olan inanç zayıflar”

“Adalet yerini bulmazsa adalete olan inanç zayıflar”

Barolar Birliği Başkanı Av. Hasan Esendağlı, yargıdaki gecikmenin esas kaynağının icra sistemindeki tıkanıklık olduğunu ve Hukuk Muhakemeleri Usulü (Değişiklik) Yasası ile bunun aşılmasını öngördüklerini söyledi

A+A-

“Mahkeme hükmü varsa, alacaklının alacağını alması gerekir, adaletin yerini bulması gerekir. Aksi taktirde adalete olan inanç zayıflar ve insanlar haklarını başka türlü arama yollarına tevessül eder.”

 

“Yasa, medyadan ve sosyal medyadan gelen eleştirilerin aksine, hükümlü borcunu samimiyetle ödeme düşüncesinde olan ama bir takım maddi sıkıntılardan dolayı borcunu ödemeye zorlanan veya hiçbir şekilde ödeme gücü olmayan insanlar açısından sorun yaratacak bir içeriğe sahip değil.”


“Yargıyla ilgili sıklıkla dile getirilen eleştirilerin başında yargıdaki gecikme geliyor. Aslında gecikmenin esas kaynağı icra sistemindeki tıkanıklıktır. Mahkemeden çıkan kararlar icra edilemiyor, yıllarca süren tahsilat süreçleri yaşanıyor. Bu da doğal olarak gecikme olarak ifade ediliyor”

 

“Yasa, hükümlü borcunu samimiyetle ödeme düşüncesinde olan ama bir takım maddi sıkıntılardan dolayı borcunu ödemeye zorlanan veya hiçbir şekilde ödeme gücü olmayan insanlar açısından sorun yaratacak bir içeriğe sahip değil. Tam aksine borcunu ödemek isteyen ama maddi zorlukları olan ancak hacze uğramak istemeyen kişilerle ilgili bir takım kolaylıklar da getirildi”

 

“Mahkeme hükmü varsa, alacaklının alacağını alması gerekir, adaletin yerini bulması gerekir. Aksi taktirde adalete olan inanç zayıflar ve insanlar haklarını başka türlü arama yollarına tevessül eder. Bu çok büyük bir tehlikedir. Mahkeme hükümlerinin mutlaka onore edilmesi gerekir. Bu da ancak icra ile olur”

 

“Polisin elinde 20 bini aşkın tahsil edilmeyen mazbata vardır. Neden? Çünkü insanlar sistemin yavaşlığından, daha önce geçen yapılandırma yasalarının yarattığı muafiyetlerden dolayı borç ödeme alışkanlığını kaybetti. Taksitler ödenmiyor ve mazbatalar yığılıyor. Bunun yarattığı adaletsizliği, iki tarafa verdiği zararı, mahkemelerde yarattığı yığılmayı, poliste yarattığı kilitlenmeyi aşmak için bu sisteme, aylık maaşı bulunan borçlunun işvereninin, aylık taksiti doğrudan alacaklıya ödemesine imkan tanıyan bir düzenleme koyduk”

 

“Bu uygulandıkça, mazbata olayı tedricen azalacak ve ortadan kalkacak. Mazbata yasada mevcuttur ama maaştan kesinti sistemi uygulanırsa mazbataya gerek kalmayacak. Böylece insanlar ödenmeyen taksitler sebebiyle hapislikle karşı karşıya kalmayacak, mahkemelerdeki ve polisteki yığılma ortadan kalkacak. Avukatlar da böyle birşeyle uğraşmak durumunda kalmayacak”


Ödül Aşık ÜLKER

Barolar Birliği Başkanı Av. Hasan Esendağlı, yargıyla ilgili sıklıkla dile getirilen eleştirilerin başında gecikmenin geldiğine dikkat çekerek, gecikmenin esas kaynağının icra sistemindeki tıkanıklık olduğunu ve Hukuk Muhakemeleri Usulü (Değişiklik) Yasası ile bunun aşılmasını öngördüklerini söyledi.

Esendağlı, “Mahkeme hükmü varsa, alacaklının alacağını alması gerekir, adaletin yerini bulması gerekir. Aksi taktirde adalete olan inanç zayıflar ve insanlar haklarını başka türlü arama yollarına tevessül eder. Bu çok büyük bir tehlikedir. Mahkeme hükümlerinin mutlaka onore edilmesi gerekir. Bu da ancak icra ile olur” diye konuştu.

“Mahkemeden çıkan kararlar icra edilemiyor, yıllarca süren tahsilat süreçleri yaşanıyor. Bu da doğal olarak gecikme olarak ifade ediliyor” diyen Av. Esendağlı, yasanın, hükümlü borcunu samimiyetle ödeme düşüncesinde olan ama bir takım maddi sıkıntılardan dolayı borcunu ödemekte zorlanan veya hiçbir ödeme gücü olmayan insanlar açısından sorun yaratacak bir içeriğe sahip olmadığını belirtti.

 

“Gecikmenin esas kaynağı icra sistemindeki tıkanıklık”

Soru: Mahkeme kararlarının uygulanmasının gecikmesi hep eleştirilir. Mahkeme hükümlerinin icrası konusunda tespit edilen somut sorunları aşmak, mahkeme hükümlerinin etkin ve adil bir şekilde icra edilebilmesini sağlamak amacıyla Barolar Birliği olarak Hukuk Muhakemeleri Usulü (Değişiklik) Yasası’nı hazırladınız ve bu meclisten oybirliğiyle geçti. Değişikliğin içeriği nedir? Neydi ne oldu? İcranin tıkanıklığı giderilmiş oldu mu?

Esendağlı: Yasa 28 Ekim 2019’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Uygulanmasının önünde yasal olarak bir engel yoktur ama etkili bir şekilde uygulanabilmesi için mahkeme tüzüklerinin de yapılıp, uygulama kurallarının devreye girmesi, özellikle bilgi işlem sistemlerine bazı modüller eklenmesi gibi bir takım gereklilikler var. Tüzükler şu anda Yüksek Mahkeme tarafından hızlı bir şekilde hazırlanıyor, en geç 2020 başında herşeyiyle hazır olacağını düşünüyorum. Onlar da yapılınca yasa etkili bir şekilde uygulanmaya başlanacak. Yargıyla ilgili sıklıkla dile getirilen eleştirilerin başında yargıdaki gecikme geliyor. Aslında gecikmenin esas kaynağı icra sistemindeki tıkanıklıktır. Mahkemeden çıkan kararlar icra edilemiyor, yıllarca süren tahsilat süreçleri yaşanıyor. Bu da doğal olarak gecikme olarak ifade ediliyor.

 

Haczedilen malların satılması...

İcrayla ilgili hükümleri düzenleyen Fasıl 6 Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası’nda tarihte ilk defa bu kadar geniş çaplı bir değişiklik yapılması öngörüldü. Değişiklik Yasası, üç ana temel üzerine kuruldu. Birincisi işlerliğini, işlevini yitiren, adil olmayan, ne borçluya ne de alacaklıya yaramayan bir açık artırma sistemi vardı. Bu tamamen tıkanmıştı, çünkü bir menkul eşya haczedilip açık artırmaya çıkarılana kadar oluşan masraflar, eşyanın satış bedelini aşıyordu; dolayısıyla amaca hizmet etmiyordu. Motorlu araçlar açık artırmaya çıkarıldığında ise artık o açık artırma değil; adeta açıkdüşürmeye dönüşmüştü. Çok kısıtlı ve belirli insanların katıldığı ve fiyatı artırmama, fiyatın düşmesini bekleme ve bundan rant elde etme gibi bir takım amaçlara hizmet edilebiliyordu. O da yine hem borçluyu hem de alacaklıyı mağdur ediyordu. Borçlunun aracı satılıyor ama borcu kapanmıyordu. Bu sebeplerle yeni yasada, öncelikle açık artırma sisteminin terk edilerek haczedilen malların mahkemelere ait sürekli satış merkezlerinde satılması öngörüldü. Böylece hem satışların maksimum sayıda insana ulaşabilmesi hem de masrafların düşürülmesi amaçlandı.

 

Soru: Yasaya eleştiriler de var...

Esendağlı: Yasa, medyadan ve sosyal medyadan gelen eleştirlerin aksine, hükümlü borcunu samimiyetle ödeme düşüncesinde olan ama bir takım maddi sıkıntılardan dolayı borcunu ödemeye zorlanan veya hiçbir şekilde ödeme gücü olmayan insanlar açısından sorun yaratacak bir içeriğe sahip değil. Tam aksine borcunu ödemek isteyen ama maddi zorlukları olan ancak hacze uğramak istemeyen kişilerle ilgili bir takım kolaylıklar da getirildi. Yasada bu durumdaki insanlar için kredi kartıyla ödeme veya taksitlendirme imkanı sağlanıyor. Bu imkanın özellikle orta ve küçük ölçekli borçların ödenmesi ile ilgili bir rahatlama getireceğini umut ediyoruz.

 

Hile yapıp borcunu ödemeyenler...

Soru: Yasa kime zorluk çıkarıyor? Tepki verilen maddeler hangileridir?

Esendağlı: Yasa, konforlu ve/veya lüks hayatına devam eden, kazancı veya malvarlığı bulunan, ödeme kapasitesi olduğu halde sistemin açıklarını bularak borcunu ödemekten imtina eden ve bunu insanların gözüne soka soka yapanların işini zorlaştırıyor.  Biz bunun adına hile diyoruz. “Malım, param vardır ama borcumu ödemem. Siz de malıma dokunamazsınız çünkü ben onu karımın, çocuğumun, ailemin, arkadaşlarımın adında tutarım” diyenler vardır. Ve bu durum oldukça yaygındır maalesef. Biz yasada bu yöndeki açıkları tespit ederek mümkün olduğu kadar kapatmaya çalıştık.Aslında var olan bir sistemi geliştirip, belirginleştirdik. İspat külfetlerini biraz ağırlaştırdık ve bu işi zorlaştırdık. Eğer siz böyle biri değilseniz yani mal varlığınız yoksa, gerçekten ödeme gücünüz yoksa veyasisteme hile yapmıyorsanız; bu yasadaki hükümlerden çekinmenizi gerektirecek birşey yok.

 

Soru: Dolayısıyla sosyal ve ekonomik sorunlara neden olacağı yönündeki eleştiriyi yersiz  buluyorsunuz...

Esendağlı: Kesinlikle, yasanın hiç bir şekilde bu yönde bir içeriği yoktur. Tam aksine… Mahkeme hükmü varsa, alacaklının alacağını alması gerekir, adaletin yerini bulması gerekir. Aksi taktirde adalete olan inanç zayıflar ve insanlar haklarını başka türlü arama yollarına tevessül eder. Bu çok büyük bir tehlikedir. Mahkeme hükümlerinin mutlaka onore edilmesi gerekir. Bu da ancak icra ile olur.

 

Soru: Kişilerin bankalar karşısında savunmasız kaldığı eleştirisi de var...

Esendağlı: Alacaklıların sadece bankalardan oluştuğuna ilişkin inanış da yanlıştır. Haksız fiile uğrayanların, trafik kazasında yaralanan kişilerin tazminatları, iş kazasında yaralanan veya ölen kişilerin tazminatları, işinden çıkarılan işçilerin iş yasası kapsamındaki tazminatları, evini/dükkanını/arazisini kiralayan kişilerinödenmeyen kiraları, yaptığı işin karşılığını alamayan esnafın, kendisine verilen çek karşılıksız çıkan insanların ve hatta bir aile davasında mal paylaşımı çerçevesinde lehine parasal hüküm verilen bir kadın veya erkeğin alacakları da hükümlü alacaktır. Bu kişiler de alacaklarını tahsil edemiyorlar. Mevcut alacakların ödenmemesi piyasada, ekonomik düzende domino etkisi yaratır. Dolayısıyla sadece bankalara odaklanmak çok doğru değil...

 

“Bankalara yükümlülükler getiriliyor”

Soru: Bankalar da düzenlemeden memnun değil...

Esendağlı: Bankalar mutlu değil. Hatta, meclis komitesinde yasaya muhalefet de ettiler. Çünkü özellikle banka hesaplarının haczinin önünün açılması noktasında bankalara bir takım yükümlülükler, ek külfetler getiriliyor. Bu yasayla banka hesapları da artık hacze tabi olacak. Bir sistem kuruldu, hakkında icra dosyalanan kişinin banka hesaplarıyla ilgili icra mukayyitliği tarafından bankalara bildirim yapılıp haciz yapılabilecek. Bankaların da bununla ilgili hem bildirim yapma, hem blokeleri koyma, hem de parayı aktarma konusunda yükümlükleri var. Aksi takdirde mahkeme emrine karşı gelmiş olup, yaptırıma uğrayabilirler.

 

Maaştan kesinti...

Soru: Yeni düzenlemelerle mazbata ortadan kalkıyor mu?

Esendağlı: Hükümlü borcunuzu ödemezseniz icra gelir. Birşeyiniz yoksa veya bulunamazsa, alacaklı,icradan sonra mahkemeye başvurur, mahkeme borçlunun aylık ödeme gücünü tespit eder ve borcunu taksitlerle ödemesine emir verir. Eğer borçlu bu taksitleri ödemezse mahkeme kararına karşı gelmiş olur ve hapislik yaptırımıyla karşı karşıya kalır. Bu da karşımıza “mazbata” olarak adlandırdığımız sorunu çıkarır. Polis mazbata ile borçluya gidip, “ya borcunu ödersin ya da hapse gidersin” der. Bu çok büyük bir toplumsal sorun haline geldi. Şu an itibarıyla polisin elinde 20 bini aşkın tahsil edilmeyen mazbata vardır. Neden? Çünkü insanlar sistemin yavaşlığından, daha önce geçen yapılandırma yasalarının yarattığı muafiyetlerden dolayı borç ödeme alışkanlığını kaybetti. Taksitler ödenmiyor ve mazbatalar yığılıyor. Bunun yarattığı adaletsizliği, iki tarafa verdiği zararı, mahkemelerde yarattığı yığılmayı, poliste yarattığı kilitlenmeyi aşmak için bu sisteme,aylık maaşı bulunan borçlunun işvereninin,aylık taksiti doğrudan alacaklıya ödemesine imkan tanıyan bir düzenleme koyduk. Bu uygulandıkça, mazbata olayı tedricen azalacak ve ortadan kalkacak. Mazbata yasada mevcuttur ama maaştan kesinti sistemi uygulanırsa mazbataya gerek kalmayacak. Böylece insanlar ödenmeyen taksitler sebebiyle hapislikle karşı karşıya kalmayacak, mahkemelerdeki ve polisteki yığılma ortadan kalkacak. Avukatlar da böyle birşeyle uğraşmak durumunda kalmayacak.

 

“Yasaları, tüzükleri hazırlamak tek başına bir şey ifade etmez”

Soru: Suç sayısında ve çeşidinde artış olduğunu hep konuşuyoruz. Cezaevindeki tutuklulara bakıldığında yabancı tutuklu ve hükümlülerin sayısı dikkat çekicidir. Vizeler ve İkamet Tüzüğü yeni geçti. Bu tüzük suç oranlarının düşmesini sağlayabilir mi?

Esendağlı: Tüzük, suçun muhaceret ve ikametle alakalı denetimsizlik sebebiyle ortaya çıkan kısmını olumlu etkileyebilir. Çünkü suç ve suçluluğun ortaya çıkması ve/veya artmasındaki gerekçeleri izah ederken yaptığımız en büyük eleştiri muhaceret ve ikametteki denetimsizlik noktasındaydı. Bu, suç ve suçluluğun ortaya çıkması ve/veya artmasında ciddi etkendir ama tek sebep değildir. Bu düzenleme bir ilktir, umut vericidir. Ancak yasaları, tüzükleri hazırlamak tek başına bir şey ifade etmez, uygulamaya geçirebilmek çok önemlidir.

 

“Genelge ile yapılabilmesinin mümkün olup olmadığından hiç emin değilim”

Soru: TC vatandaşlarıyla ilgili bir genelge gündemde. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Esendağlı: Anladığım kadarıyla, bahse konu genelge 34/2000 sayılı yasa ile onaylanan TC ile KKTC arasında imzalanmış bulunan İki Ülke Vatandaşlarına İlave Kolaylıklar Sağlanması Anlaşması’na dayanıyor. Bu anlaşma, “mütekabiliyet esası” bağlamında KKTC’nde ikamet eden ve çalışan TC vatandaşlarına oturma ve çalışma izinleri ve sosyal güvenlik mevzuatı itibariyle KKTC makamlarınca kolaylıklar yapılmasını öngörmektedir. Ancak, bu kolaylıkların, mevzuatla değil de, bir genelge ile yapılabilmesinin mümkün olup olmadığından hiç emin değilim.

 

“Hedeflerin değiştirilmesindeki tek yetki Kıbrıs Türk halkında”

Soru: Son olarak geçtiğimiz günlerde yaşanan bir konuyu anlatmanızı istiyorum. Türkiye Barolar Birliği Başkanı’nın bir kongrede yaptığı açıklamaya cevap verme ihtiyacı duydunuz. Türkiye Barolar Birliği aslında işbirliği yaptığınız, yakın ilişkileriniz olan bir örgüt. Orada ne yaşandı ve neden cevap verme ihtiyacı duydunuz?

Esendağlı: Bunun bir adım öncesi var, Ankara’da “Kıbrıs’ta Son Söz” isimli bir konferans düzenlendi. Bu konferansın uluslararası bir hukuk konferansı olacağı ifade edildi ancak toplantılar sonucunda ortaya çıkan sonuç bildirgesinde Kıbrıs sorunuyla, Türkiye’nin Kıbrıs politikası ve Kıbrıslı Türklerin duruşuyla alakalı siyasal bir takım neticeler açıklandı. Daha sonra UKÜ’de Türkiye Barolar Birliği, UKÜ ve Alman FriedrichAlexander Üniversitesi’yle bir hukuk kongresi düzenledik. Bu kongrenin açılış konuşmalarında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu siyasal içerikli bir konuşma yapmayı tercih etti ve özetle artık Kıbrıs müzekerelerine son verilmesi, federasyon konusunun terk edilmesi ve iki devletli yapının benimsenmesi gerektiğine ilişkin bir görüş açıkladı. Devamında zaten bu konuda az önce bahsettiğim Ankara’daki kongrede kararlar alındığını, bunların TC Cumhurbaşkanı’na iletildiği ve bu politika değişikliğinin hukuki altyapısının Türkiye Barolar Birliği’nin çatısı altında oluşturulduğunu, Kıbrıs’ta son sözün ne şekilde söylenmesi gerektiğinin orada belirlendiği şeklinde ifadelerde bulundu.

Kıbrıs Türk Barolar Birliği siyaset yapmaz, vazifesi bu değildir, yapmaması gerekir çünkü mensupları siyasi yelpazenin her yerindendir, o yüzden birlik olarak belli bir politik duruş sergilemez. Buna karşın ben orada neden cevap ihtiyacı hissettim? Bir takım anayasal ve uluslararası hukuk terimlerine, KKTC bağımsızlık bildirgesine, self-determinasyon hakkına atıfta bulunarak Kıbrıs politikasıyla ilgili sürer durumun, hedeflerin değiştirilmesindeki tek yetkinin Kıbrıs Türk halkında olduğu, bunun ancak bir referandumda kullanılabileceğini, buna bağlı olarak da Kıbrıs’ta son sözü söyleyecek olan makamın Kıbrıs Türk halkı olabileceği noktasında bir cevap verdim. Politika yapmadım, herhangi bir siyaseti işaret etmedim. Sadece hukuki zemin çerçevesinde son sözün Kıbrıs Türk halkına ait olması gerektiğine ilişkin bir karşı görüş dile getirdim. Bu anlamda TBB ile farklı pozisyonlarda olduğumuz açık. Ancak sorunuzda belirttiğiniz gibi, iki örgüt arasında mesleki işbirliği anlamındaki yakın ilişkiler aynen devam etmektedir.

yeniduzen-satin-aliniz-20191117124704.jpg

Bu haber toplam 5482 defa okunmuştur
İlgili Haberler