“Adayı bölme planlarını bozan herkes gibi o da, derilerine saplanmış bir dikendi…”
Derviş Ali Kavazoğlu’yla ilgili Dali’deki ailesinin hatıralarını paylaşan Stavrulla Hacıyanni, “Adayı bölme planlarını bozan herkes gibi o da, derilerine saplanmış bir dikendi…” dedi. Stavrulla Hacıyanni, Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’le ilgili hatırladıklarını sosyal medya sayfasında paylaştı. Stavrulla Hacıyanni’nin yazdıklarını okurlarımız için özetle Türkçeleştirdik. Şöyle yazdı:
“Nisan 1965. Aralık 1963’te başlayan iki toplumlu çatışmalar ardından Kıbrıs’ta olaylar vahşi bir şekle bürünmüştü. Faşist milliyetçi TMT örgütünün talimatlarıyla Kıbrıslıtürkler, enklavlara kapatılmıştı – evlerinden, köylerinden edilmişler, köylülerinden ayrılmışlardı. PEO üyesi pek çok Kıbrıslıtürk, PEO’dan istifa ederek PEO’yu kınayan bir açıklama imzalamak zorunda kalmıştı, bunu ailelerine, kendilerine, evlatlarına yönelik tehditlerden kurtulmak için yapmaktaydılar. Cinayetler başlamıştı… Her tarafta terör estiriliyordu. Rumca konuşmak yasaklanmış, yalnızca Kıbrıslıtürkler’den alış-veriş yapılması ve TMT’nin kendilerini yerleştirdikleri yerde “hapsedilmiş” vaziyette kalmaları isteniyordu. Pek çoğu İngiltere’ye kaçtı. Ancak ezici çoğunluk bu enklavlarda kısılıp kalmıştı.”
“KAVAZOĞLU DA KAÇIP CANINI KURTARABİLİRDİ AMA BUNU YAPMADI…”
“Derviş Ali Kavazoğlu da (İngiltere’ye veya başka bir yere kaçmayı seçebilir) ve canını kurtarabilirdi ama böyle yapmadı. Yurtdışına gitmeyi reddetti, herhangi bir belge imzalamayı reddetti, gidip bir enklavda yaşamayı da reddetti. Bunun da ötesinde, AKEL’den yoldaşlarıyla birlikte, Kıbrıslırum toplumuyla birlikte yaşamaya gitti. Hristoforos ve Kalodoti Conis’in Akroboli’deki evinde, Kostas ve Adriana Mişauli’nin mahallesinde yaşamaya gitti. Başlangıçta kendini “Alekos Konstantinu” diye tanıtmaktaydı. Ancak daha sonra öne çıkıp kamuoyu önünde konuşmaya karar verdi – aldığı tüm risklere rağmen o artık Derviş Ali Kavazoğlu olarak kamuoyu önündeydi.”
“DERİLERİNE SAPLANMIŞ BİR DİKENDİ…”
“RİK’te konuşmalar yaptı, benim köyüm olan Dali’de konuşmalar yaptı – elbette bu bir tesadüf değildi çünkü 1963 sonrası Dali’deki Kıbrıslıtürkler orada kalmıştı. Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in ortak vatanından söz etmekteydi… Bu ortak yurtta, halkın o günkü yaşamından ve ortak geleceğinden söz etti. Milliyetçiliğe, tolerans yoksunluğuna, fanatizme ve faşizme karşı konuştu. İşte bu nedenle sürekli olarak faşistlerin ve Kıbrıs’ın düşmanlarının daimi hedefi haline geldi. Adayı bölme planlarını bozan herkes gibi o da, derilerine saplanmış bir dikendi…”
“EN SEVDİĞİ YEMEK, MAGARINA BULLİYDİ…”
“Kızkardeşim onu Aleko olarak biliyordu. 1965 yılında kızkardeşim Marulla henüz 13 yaşındaydı. Köyümüzde yer alan danslarda ve düğünlerde onun dansettiğini görüyordu. Çok güzel dansediyordu, o günlerde Avrupa dansları denen tango ve vals yapıyordu. Teyzem Hariklu Bafidi’nin evine de gelirdi çünkü teyzemin oğlu Leonidas Bafidi’yle kardeş gibi dosttular.
10 Nisan 1965 Cumartesi gecesi Dali’ye, teyzemin evine geldi. Derviş’in acelesi vardı, teyzem de bize gelerek ona en sevdiği yemek olan magarına bulli pişirmek için bizden düdüklü tencereyi ödünç aldı. Annem bir iyilik yapsın istedi teyzemden, gidip onunla bizzat tanışmak istiyordu çünkü kızkardeşim onu köy meydanında görüp tanımış ve Alekos’un aslında Derviş Ali Kavazoğlu olduğunu söylemişti. Ancak teyzem annemi bundan caydırdı çünkü Kavazoğlu’nun acelesi olduğunu, bir başka gün onları tanıştıracağını söyledi. Ama bir başka defa olmadı…”
“TMT, ONA TUZAK KURMAK İÇİN TANIDIKLARINI GÖNDERDİ…”
“TMT ona bir tuzak kurdu, onu tuzağa düşürmek için tanıdıklarını ona göndermişti ve yoldaşı Kosta Mişaulis’le birlikte onu öldürdüler. Ben henüz doğmamıştım, ne onu, ne Kosta Mişauli’yi biliyordum… Her zaman onlarla ilgili bu hikayeyi annemden dinlemekteydim – Annemin her zaman AKEL’in Dali’de düzenlediği ve hala düzenlemeye devam ettiği onları anma törenine gitmeye kararlı olduğunu görüyordum – bu törenlerde Rum-Türk dostluğunun iki kahramanı ve küçük yurdumuzun tüm insanlarının dostluğu anılmaktaydı. Hala aynı şeyleri hissediyorum ve her yıl bu anma törenlerine katılıyorum ama aynı zamanda Kostas Mişaulis’in kızı Stella Mişaulis’in bir AKEL milletvekili olduğu dönemde on yıl süreyle onunla birlikte çalışmış olmaktan da büyük gurur duyuyorum. Çünkü Kostas Mişaulis de ailesiyle birlikte olabilirdi, tuhaf evlerde yaşamak yerine ve eşi ve çocuklarının hayatı için iki ve üç kez düşünebilirdi. Ancak hiçbir zaman korkup kaçmadı ve kendisine partinin verdiği görevleri hiçbir zaman reddetmedi – bu görevler arasında Kavazoğlu’nun Lefkoşa dışına ziyaretlerine eşlik etmesi de vardı. Tehlikeleri biliyordu ancak her zaman hazırdı görevini yapmaya. İşte bu nedenle tarih onlara kahraman diyor, her ikisi de tehlikeleri bildikleri halde, son derece bilinçli olarak bunlara meydan okumaktan geri kalmadılar…”
Kavazoğlu, Dali'de bir barış etkinliğinde konuşurken...
Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis
*** Kavazoğlu’nun mezarına çiçek koyan çocuklardan biri, Şengül Tekman’dı:
“Mişauli ve Kavazoğlu’nu saygıyla anıyorum…”
11 Nisan 1965’te, yoldaşı Kostas Mişauli’yle birlikte öldürülen Derviş Ali Kavazoğlu, Dali’de defnedildikten sonra mezarına çiçek koyan çocuklardan biri de Şengül Tekman’dı… Hayatını Londra’da sürdürmekte olan Şengül Tekman, bize gönderdiği yazıda, her ikisini de saygıyla andığını anlattı…
Şengül Tekman ayrıca, yine bu sayfalarda geçtiğimiz günlerde yayımladığımız bir başka fotoğrafla ilgili de değerli bilgiler paylaştı… Sözkonusu fotoğrafta, Derviş Ali Kavazoğlu’nun Dali’deki cenaze töreninde, bir Kıbrıslırum kadın, bir Kıbrıslıtürk kadının omzuna yaslanmıştı ve her ikisi de ağlıyordu. Bu fotoğrafı değerli arkadaşımız, AKEL Yeniden Yakınlaşma Bürosu Sorumlusu Elias Dimitriu paylaşmıştı.
Şengül Tekman, bize gönderdiği yazıda, “Bu fotoğrafta ağlarken görülenler annem ve onun arkadaşı Kalothodi’dir. Her ikisi de huzur içinde yatsın” dedi.
Şengül Tekman, devamla şöyle yazdı:
“Kavazoğlu ve Mişauli’nin öldürülmesinin 60ncı yıldönümüdür… Anma günündeki etkinlikte Kavazoğlu ile Mişauli’nin sanki bir hatıra gibi durduklarını düşünmekten kendimi alamıyorum… Size şunu hatırlatmak isterim ki Kavazoğlu’yla Mişauli’nin öldürüldüğü gün, Derviş Ali Kavazoğlu, Dali’deki biz Kıbrıslıtürk çocuklara bir öğretmen bulmaya gitmiş ve arkadaşı Mişauli’yle birlikte öldürülmüştü…
Anaokulu, Kavazoğlu’nun mezarının yakınındadır – orası Kıbrıslıtürk ilkokuluydu ve 1963’te Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler arasında çıkan çatışmalar nedeniyle kapanmıştı…
Anma etkinliğinde, anaokul çocuklarının Kavazoğlu anısına Türkçe bir şarkı söylemeleri, çok anlamlı olurdu.
Birkaç yıl önce okullarda Türkçe’nin öğretilmediğini öğrendim, böylece Türkçe şarkılar da anaokullarında öğretilmemektedir ki bu utanç verici birşeydir.
Burada, Londra’daki anma gününde, Mişauli’nin kızlarının babalarıyla ilgili konuşmalarını dinledim, bunlar da bana hiç bilmediğim Mişauli’nin hayatıyla ilgili bir perspektif kazandırdı – hayatı çok ilginçti ve çok üzücüydü… Tek düşünebildiğim şey de, böylesi bir cinayetin ailesine getirdiği trajedi ve travmaydı ve hayatını bu şekilde yitirmiş olmasının boşu boşuna ne büyük bir kayıp olduğuydu… Elbette bu hem Mişauli, hem de Kavazoğlu için geçerlidir ancak Mişauli’nin arkada bıraktığı sevgili ailesi vardı…
Hem Mişauli’yi, hem de Kavazoğlu’nu saygı ve onurla anıyorum… Her ikisi de huzur içinde yatsınlar…”
Kavazoğlu'nun 1965'teki cenaze töreninde birlikte ağlayan bir Kıbrıslırum ve bir Kıbrıslıtürk kadın. Foto Elias Dimitriu'nun arşivinden...
Kavazoğlu'nun mezarına çocuklar çiçek koyarken... Şengül Tekman, resimdeki çocuklardan biri...