Adı konulmamış ‘ilhak’
“Şu an KKTC’de hükümet var mı? Başbakan kim? HP istifa etti mi? Başbakan Ersan Saner mi, Kudret Özersay mı? Hiç kimse mi?” diye soruyor Zafer Muhtaroğlu sosyal medya hesabında…
Bunlar vatandaşın ortak soruları bugünlerde…
Ersin Tatar hükümetin istifasını vermeden, yani Başbakan iken Cumhurbaşkanlığı mazbatasını da aldı, devir-teslim de yapıldı, Saray’a oturdu.
Peki Tatar şimdi Cumhurbaşkanı mı, Başbakan mı, UBP Genel Başkanı mı, hepsi mi, hangisi!?
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Narin Ferdi Şefik, 2. turun sonunda Ersin Tatar’ın iki görevden birini tercih etmesi 3 günü olduğunu söylemişti. Yani Başbakan olarak mı kalacaktı yoksa Cumhurbaşkanlığı’nı mı seçecekti!
Ben öyle bir seçim duymadım.
Yani Ersin Tatar’ın seçim yasasına göre Yüksek Seçim Kurulu’na iki görevden birini tercih ettiğine ilişkin bir yanıtının olduğunu ben işitmedim.
Böyle bir şey olmadı ama Tatar, Cumhurbaşkanlığı’nı teslim aldı.
Oysa ki henüz Başbakan.
Yani şu anda iki görevi de üstlenmiş durumda.
Peki Anayasa bu durumda ne diyor, yasalar buna uygun mu, bu durumu yasa yapıcılar önceden görüp bir yasa yaptılar mı?
Galiba bu durumla ilgili bir yasal boşluk var.
Tatar, bu boşluğu kullanıyor.
Cumhurbaşkanlığı’nı teslim aldığında Başbakanlığının düştüğünü ama hukukçularının Başbakanlığı düştüğü için vekâlet vermek gibi bir yetkisinin olmadığını söylediklerini belirtiyor Tatar ve buna sığınarak Başbakanlığa vekâlet de vermiyor.
Oysa ki HP, hükümetten çekildiğinde gidip Akıncı’ya hükümetin istifasını sunması beklenirdi.
Acaba seçim öncesi olduğu gibi şimdi de Tatar’a akıl verenler mi var?
Ve yine Ersin Tatar, hükümette bir vekâlet vermezken, “Bakanlar Kurulu’na da ben başkanlık edeceğim” diyor.
Diyor da CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, Cumhurbaşkanı olarak başkanlık etmek ile Başbakanlığı bırakmadan hükümetin başı olarak ama bir de Cumhurbaşkanı olarak böyle bir sürecin yasal olmadığını söylüyor.
Peki ama bu garip uygulama varken Yüksek Mahkeme, aynı zamanda Yüksek Seçim Kurulu ve Başsavcılık bu garip durum için bir şey söyleyemiyor mu yoksa diğer bazı durumlarda olduğu gibi “Bizim devreye girmemiz için bir şikâyet olması lazım” mı diyecek!
***
Şimdi UBP, 31 Ekim’de Kurultay yapacak ve yeni bir genel başkan seçecek. Adaylar çoğalıyor. Aday sayısının fazla olması birinci turda %50’den fazla alınması gereken oyun alınmasını engellediği için seçim 2. tura kalacak gibi… O yüzden bu süreç biraz daha fazla uzayacak.
Yani hükümetin başı olmadan ve ortada vekâlet de olmadığı için başsız hükümet bir süre daha gidecek. Çünkü Ersin Tatar, vekâlet vermeden UBP’nin yeni başkanını bekliyor hükümeti kurma görevini vermek için…
Daha önce de yazdım;
Bu süreçte Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi UBP Genel Başkanlığı’na aday olacak isimler de büyük bir ihtimalle Ankara’dan onay almak durumunda kalacak. Saray’a istenilen ismi çıkardıktan sonra yeni hükümetin başına da UBP üyesinin özgür iradesiyle gelecek bir isme onay vermelerini beklemek saflık olur bence…
Onun için de UBP’nin yeni başkanı ve olası hükümetin başının da Ankara’nın onayıyla göreve başlaması gerekecektir.
Bazı arkadaşların da söylediği gibi adı konulmamış bir ‘ilhak’ yaşanıyor artık!
Bir garip yanılgı!
Ne gariptir ki Ersin Tatar, “Müdahaleyle kazandı” söylemlerinden rahatsızmış. Cumhurbaşkanı olarak ilk röportajını Türk Ajansı Kıbrıs’a veren Tatar, “Bazı arkadaşlarımızın işe farklı bir görüntü vermeye çalışmaları beni çok üzmüştür. ‘Müdahaleyle kazandı’ denmesi çok ağırıma gider. Halk karar verdi, sandığa kimsenin zoruyla oy atılmadı. Bunu herkes biliyor. O bakımdan 5 bine yakın oy farkı küçümsenemez” demiş.
Yani Tatar’ın “müdahale olmadan kazandım” şeklinde halâ bir düşüncesi varsa ve buna inanıyorsa gerçekten de ortada garip bir durum var.
Türkiye’den yapılan müdahaleyi, buradaki Büyükelçiliğin AKP’nin seçimlerdeki Tatar seçim ofisi olarak propaganda yapmasını, Ankara’dan yapılan açıklamaları, AKP’li ve MHP’li milletvekillerin yaptıkları ve seçimlerde Kıbrıs’ta ev ev gezdikleri şeklindeki ifadeleri ortada dururken Ersin Tatar’ın halâ kendini “müdahalesiz seçim olduğuna” inandırması ve buna halkı da inandırmaya çalışması biraz fazla komik oluyor artık…
Patlayan su borularının tamirinin bile seçim öncesi bir Tatar şova çevrilmesi, yine seçim öncesi Maraş’ın bir sahilinin ziyarete açılması ve bunun “Maraş’ı açtık” şeklinde verilmesi, bu gelişmelerin Türkiye’den canlı yayında Erdoğan’la birlikte bir şov yayını çerçevesinde sunulması olmamış gibi, bunlar yaşanmamış gibi davranılması ne kadar gerçekçi olur ki!
Ha, Tatar bu olanları ‘seçime müdahale etmek’ olarak görmüyorsa ortada başka bir sorun var demektir. Demek ki bundan sonra da Saray’da oturduğu sürece başkaları tarafından yazılan ve yine başkaları tarafından geliştirilen ama Kıbrıslı Türklerin özne olmadığı politikaların kendi ağzından çıkmış gibi görüntü vermesi için de prompterden okutulmaya devam edecek.
Böyle bir Cumhurbaşkanı’nı 5 yıl boyunca kim içine sindirebilir ki!