“Adli Tıp'ta 'Anavatan-yavru vatan' olmaz”
Adli Tıp, Adli Genetik, Adli Arkeoloji, Adli Antropoloji, Adli Kimya, Kriminalistik Uzmanlığı, Psikoloji gibi farklı alanlarda uzman olan bir grup insanın bir araya gelmesiyle kurulan “Kuzey Kıbrıs Adli Bilimler Derneği” üyeleri ile 'adli tıpı' konuştuk
'ADLİ TIP': İNCELEME/DOSYA
<< Her fırsatta söylenir, Kuzey Kıbrıs’ta adli tıp kurumu yoktur. Ama yine de bir alışkanlık var; Kıbrıs’ta aslında hep karşı çıkılan ‘Anavatan-yavru vatan’ yaklaşımı bu konuda da uygulanmak isteniyor. Sonuçta burada bir adli tıp birimi kurulacaksa, bunu buradaki, adadaki bizzat hizmet veren kişilerin yapması lazım.>>
<< Duyduğumuz kadarıyla, Türkiye’de görev yapan, Kıbrıs’ta hiç görev yapmamış, konuyla ilgili bazı kişilerin ‘Biz Kıbrıs’ta adli tıp kurumu kuracağız’ ya da ‘Adli tıp enstitüsü kuracağız’ gibi tamamen hayalci konuşmaları var.>>
Firuzan NALBANTOĞLU
Ülkemizde, kriminal olayların bilimsel açıdan incelenmesi belki de yalnızca televizyonlardaki dizilerde gördüğümüz ve bu diziler sayesinde az çok bilgi sahibi olduğumuz bir konu…
İşte Kıbrıs’ın kuzeyinde bir grup insan, geçtiğimiz Ocak ayında bir araya gelerek, bu konuda ilk adımı attı ve Kuzey Kıbrıs Adli Bilimler Derneği’ni (KABİDER) kurdu.
Henüz bu konuda herhangi bir yasa veya düzenleme olmamasına rağmen, Adli Tıp, Adli Genetik, Adli Arkeoloji, Adli Antropoloji, Adli Kimya, Kriminalistik Uzmanlığı, Psikoloji gibi farklı alanlarda uzman olan bir grup insanın bir araya gelmesiyle kurulan dernek, ileride ülkemizde adli bilimlerin gelişmesine katkı koymayı hedefliyor.
Kıbrıs’ın kuzeyinde bulunan ve çeşitli adli bilim incelemeleri alanlarındaki bireylerin sosyal ve bilimsel dayanışmasını sağlamayı da amaçlayan KABİDER, 24 üyeden oluşuyor. KABİDER’den Süheyla Ekdal (Çocuğun Fiziksel İstismarı) Dr İdris Deniz, (Adli Tıp Uzmanı) Okan Oktay (Kazı Koordinatörü) Dr Cemal Gürkan (Adli Genetik Uzmanı) Sinem Şöföroğlu (Antropolog) ve Bekir Barut (Kriminalistik) ile dernek ve hedeflerinin yanı sıra, ülkemizde bir adli tıp kurumunun olmamasının yarattığı sıkıntıları ve bu kurumun ileride nasıl olması gerektiğini de konuştuk.
Nedir, ne değildir…
Kuzey Kıbrıs’ta adli bilimlerle uğraşan birçok meslektaşımız var fakat genel olarak yapılanmada bir eksiklik var. Büyük bir olay olduğunda hemen fark edilir, ‘bir adli tıp kurumu olsa’ denilir. Derneğin amacı hem bu insanları bir araya getirmek, hem konuyla ilgili kamuoyu oluşturulmasına katkı sağlamak ve ilgili olaylarda taraf olmak. Hedefimiz, hem Adli Tıp, Adli Genetik, Adli Arkeoloji, Adli Antropoloji, Adli Kimya, Kriminalistik Uzmanlığı, Psikoloji gibi farklı alanlarda uzman olan bu insanları bir araya getirip bir sinerji yaratmak hem de bu gelişmelere birazcık olsun yön vermek. Çünkü bu konuda bir şey yapmak isteyen çok taraf var ama bunun nasıl yapılacağını tam olarak da bilmiyorlar. Bu konu tecrübe gerekmektedir ve bilimsel konulardır ve bir araya gelerek ‘Birlikten güç doğar’ felsefesiyle bir şeyler yapmak istiyoruz. Dernek üyeliği kısıtlıdır. Bu konularda eğitimli olmanız ve bu alanda üç yıl tecrübenizin olması lazım. Bunun ötesinde bir de derneğin amacı bu alandaki insanları regülasyonunu sağlamak. Alabildiğine mütevazı yapmaya çalışıyoruz bunu çünkü önceden de dediğimiz gibi, bir insanın bütün her şeyi yapabilmesi mümkün değil. Eskiden adli bilimler denilen şeyde, bir bıçak yaralanması ya da mızrak ok yaralanması vardı. Şimdi bilişim suçundan, kimyasal zehirlenmeye kadar geniş bir yelpaze var. İşte biz de, herkesin kendi uzmanlık alanında çalışabileceği çağdaş bir sistemi arzuluyoruz. İnsanları her bir bölüm ve branştan toplamaya çalışıyoruz. Bu yüzden seçiciyiz. Dernek üyeliğine de alırken seçiciyiz. Çok üyemiz olsun, politik olarak birilerine yaklaşalım gibi bir gayemiz de yok.
“Burada böyle bir kurum kurmak amaçlanıyorsa, önce burada bizzat aktif görev alan kişilerle birlikte, buradaki sivil toplum örgütleriyle birlikte değerlendirilip kurulmalı”
• Her fırsatta söylenir, Kuzey Kıbrıs’ta adli tıp kurumu yoktur. Ama yine de bir alışkanlık var; Kıbrıs’ta aslında hep karşı çıkılan ‘Anavatan-yavru vatan’ yaklaşımı bu konuda da uygulanmak isteniyor. Sonuçta burada bir adli tıp birimi kurulacaksa, bunu buradaki, adadaki bizzat hizmet veren kişilerin yapması lazım. Duyduğumuz kadarıyla, Türkiye’de görev yapan, Kıbrıs’ta hiç görev yapmamış, konuyla ilgili bazı kişilerin ‘Biz Kıbrıs’ta adli tıp kurumu kuracağız’ ya da ‘Adli tıp enstitüsü kuracağız’ gibi tamamen hayalci konuşmaları var. Yani bu dernek, bu tür şeylere de engel olmayı amaçlıyor. Burada böyle bir kurum kurmak amaçlanıyorsa, önce burada bizzat aktif görev alan kişilerle birlikte, buradaki sivil toplum örgütleriyle birlikte değerlendirilip kurulmalı. Dolayısıyla asıl amacımız Kıbrıs’ta adli bilimler dallarını kapsayacak şekilde, aktif olarak çalışan insanları bir araya getirip hem bunların toplumda tanıtılması hem de mahkemeler, savcılıklar ve vatandaşlar açısından bilinmesinin sağlamak. Bir çekirdek kadro şu anda var. Üye sayısı 24. Bir temel oluşturmaya çalışıyoruz. Dışarıdan empoze ve angajmanlarla bu işin olmasını istemiyoruz. Burada bu oluşumu kendi içimizde, kendimiz kurabilmeliyiz. Hep ‘Türkiye benzeri bir adli tıp kurumu kurulsun’ denir ama oradaki çalışanlara ya da dışarıdan adli tıpçılara sorarsanız örneğin, adli tıp kurumunun çalışma tarzından memnun değillerdir. Çünkü siyasi erkin bir ölçüde emri altında gibidirler. İstenildiği zaman başkanı değişir. Her olaydan sonra başkanı değişir. Türkiye’de yaklaşık 4 yıl önce, Hüseyin Üzmez 14 yaşındaki B.Ç. adlı bir kıza cinsel taciz suçundan tutuklanmıştı. 77 yaşındaki bu adam genç bir kıza tecavüz etmişti. İşte bu ‘Üzmez Davası’ndan sonra başkan kurumun başkanı değişmiştir. Bir Cumhurbaşkanı Özal’ın otopsi raporundan sonra bir diğer başkan değişmiştir. Yani bu tür şeylerin olmayacağı, tamamen özerk çalışan bir çekirdek kadro ile bu işleri yürütmektir amacımız. Çünkü taraf olmamayı amaçlıyoruz. Şu anda örneğin aramızda devlette çalışanlar var ama talep gelmesi durumunda dışarıdaki vatandaşlara da yasal çerçevelerde yardımcı oluyoruz. Dolayısıyla devlet bazlı değil tamamen topluma hizmet bazlı oluşturuldu bu çekirdek kadro.
“İmkanlarımız var ama sağlıklı bir düzenleme ve oluşum olmadığı için şu anda çok büyük meblağlar ödeyerek bu hizmetleri yurtdışından alıyoruz”
• Bize en yakın örnekler olan Güney Kıbrıs ve Türkiye’ye bakaraktan, Kuzey Kıbrıs’a özgü bir şey kurulabilir. Dışa bağımlılığımızı da azaltmamız lazım çünkü bizim kendi laboratuarlarımız var, özel imkanlarımız var ama şu anda çok büyük meblağlar ödeyerek bu hizmetleri yurtdışından alıyoruz, sağlıklı bir düzenleme ve oluşum olmadığı için. Adli tıpta bile, son bir iki senededir istihdamlara başlandı. Ondan öncesinde kuzey Kıbrıs’ta adli tıpçı yoktu. Otopsileri alakasız insanlar yapıyordu. Bir düzelmeye doğru gidişat var ama bunun ötesinde bir kurumsallaşmaya ihtiyaç var.
“Dışarıdan insanları, bilir kişileri buraya getirerek ve buraya yığarak buradaki kambura bir kambur daha ekletmemek, buradaki insanlarımızın bu işleri yapabilmesinin önünü açmak çok önemli”
• Bir diğer misyonumuz da en azından bu halkı bilinçlendirerek, özellikle yeni gelecek olan nesli bilinçlendirerek onların da şu anda çok popüler olan ve dünyada da sayısı çok fazla olmayan bir bilim insanı grubuna, adli bilimlere katabilmek. Biz bu nedenle Levent Koleji müdürü Asım İdris ile görüştük. Bu da en azından bu yelpazeyi insanlarımıza tanıtabilmek için bir girişimdir. Özellikle lise çağına gelmiş çocuklarda bu çok önemli. Alttan gelecek olan insanların da daha kalifiye, bizi geçerek gitmelerini sağlamak ve bunlarında lokal kapasite, yani Kıbrıs insanı olması gerekiyor. Dışarıdan insanları, bilir kişileri buraya getirerek ve buraya yığarak buradaki kambura bir kambur daha ekletmemek, buradaki insanlarımızın bu işleri yapabilmesinin önünü açmak çok önemli. Ki şu anda bu konuda eğitim gören birçok da genç var ama tabi bunları mesleki olarak birazcık belki de biz yönlendireceğiz.
“Yanlış bilgi çok kötü sonuçlar doğurur ve suiistimali de getirir”
• Bu CSI ve adli inceleme tarzı dizilerde bir patlama var. Gençlerde çok büyük bir ilgi var. Levent Koleje de gittiğimizde bunu fark ettik. Yirmi çocuktan 1 veya ikisi adli bilimleri seçmişler. Fakat hem ilgi var hem de yanlış bilgi ve yönlendirme var. Kriminoloji okuyarak, adli tıp uzmanı olunduğunu zannediyor çocuklar. Bu da herhalde birkaç arkadaşımızın yanlış verdiği demeçlerden kaynaklanıyor. Örneğin kriminoloji okumuş bir arkadaşımızın geçtiğimiz haftalarda bir gazetede röportajı vardı. Ben onu “Ne iş olsa yaparım” diye bir reklam var televizyonlarda, ona benzettim. Ben adli tıp uzmanıyım, arkadaşın saydığı konuları sayamıyorum “Ben şundan anlarım, ben bundan anlarım” diye. Çok tuhafıma gitti, yangın olay yeri dahil, DNA, cinayet, yazı incelemesi, adli tıp, balistik, ortaçağ cinayetleri, cinsel saldırılarda danışmanlık hizmeti… Belki de eğitimini almıştır ama bir kişinin bu kadar farklı parametreyle uğraşması hem imkansız hem de sağlıklı değil. Yanlış bilgilendirmeleri de önlememiz lazım. Çünkü adli konular toplumda ilgi uyandıran konulardır. Dolayısıyla bu ilgi varken yanlış bilgi çok kötü sonuçlar doğurur ve suistimali de getirir. Biz adli bilimi öğrencilere anlatmamız gerektiğine inandık ve pilot okul olarak Levent Koleji seçtik. Çok bilgi kirliği var. Televizyonda ‘Kanıt’ diye bir program var. İnsanlar çok seviyor. Bununla ilgili bir olay yaşadık. Bir gün Kayıp Şahıslar Komitesi’ne bir kayıp yakını, yaşlı bir kadın aradı. Kadın sitem ediyor. “Siz bizi zeflersiniz, ararsınız bulamazsını, ben ‘Kanıt’ programında gördüm. Bir cihaz var yerin altında kemikleri buluyor” dedi. Ben şimdi bunu kadına nasıl anlatayım. İşte biz bu yanlış bilgilendirme ve bilinci insanlara bilimsel olarak vermeyi, bilgilendirmeyi hedefliyoruz.
“Bu birimin olmaması, insanlara mesleki açıdan da bir mağduriyet yaratıyor”
• Şu an tek adli tıpçımız Dr. İdris beydir. O hasta olsa otopsi yapabilecek kimse yoktur. Çocuk istismarı konusunda Süheyla Hanım tektir ve şu anda evde oturuyor. Kriminoloji okumuş bir arkadaşımız var, şu an özel bir üniversitede, hiç alakası olmayan bir bölümde ders veriyor. Yani, aslında bu birimin olmaması, insanlara mesleki açıdan da bir mağduriyet yaratıyor. Bugün pek çok insan imzanın nasıl atılacağını bilmiyor. İmzanın literatürde, yasamızda adı yok. Bugün bir çizgi de çekseniz imzadır, adınızı yazsanız da, bir karalama yapsanız da imzadır. Bir imzanın neler getireceğini bilmeden atıyoruz.
“İşin içine büyük boyutlarda paralar girince çok şeyler deşiyor”
• Hukuk sistemimiz, İngiliz hukuk sistemi olduğu için, her iki tarafın da tanık çağırma durumu söz konusudur. Türkiye’de çok iyi bildiğimiz adli tıp hocalarının, bu adaya geldiğinde bilir kişilik yaparken adli tıpı nasıl çarpıttığını görüyoruz. Yani bu adada bilirkişi tanıklığı çok suiistimal ediliyor. Ciddi paralarla geliyorlar ve adli tıpın eksiklerini, yani tamamını söylemeden mahkemelere nasıl etki ettiklerini görüyoruz. Bu yüzden, İdris bey sadece savcılardan değil avukatlardan gelen taleplerle de mahkemeye gidiyor, takip ediyor. Çünkü göz göre yanlış bir iddianın üzerine kuruluyor olay. Mesela, ölü katılığı kişi öldükten sonra oluşan katılık 3-6 saat sonra başlar, 12-15. Saatlerinde en şiddetli halindedir ve 36. Saatte çözülmeye başlar çürümenin başlamasıyla. Ama bir hocamız diyor ki “Sadece ilk 6 saatte ölü katılığıyla ilgili bir şey söylenebilir. Çünkü o saat oluşmaya başlamıştır, sonrasını söyleyemezsiniz.” Devamını getirmiyor. Yukarıdaki gibi ayrıntılı bilgiler verse, mahkemeye doğru bilgi verecek. Bakınız yanlış söylemiyor ama eksik söylüyor. Dolayısıyla mahkeme heyetinin kafasındakini değiştiriyor. Ve bu sayede belki de mahkemenin vereceği kararı değiştiriyor. İşin içine büyük boyutlarda paralar girince çok şeyler deşiyor. Mesela bir rapor geliyor, bilirkişi diyor ki imza tanımlanamadı. İşine öyle geliyor çünkü aldığı rakam sizin 5-6 ayda kazanamayacağınız bir rakam. Adam trafik kazası yapmış, dört kişi ölmüş ve alkollü çıkmış. Diyor ki ‘Ben şeker hastasıyım, üflediğim zaman alkol çıkması normal’ Savunmayı bunun üzerine kuruyor. Ama orada bir bilirkişi olsa bunu diyemez.
“Çözüm olursa kurumun o koşullara uyumlu olmasını hedefliyoruz”
Böyle bir birimin veya kurumun olmaması ne gibi sıkıntılar doğuruyor?
“Ya intihar amacıyla ya da birisi yiyeceğine karıştırmış…”
• Ciddi sıkıntılar doğuruyor. Ben beş yıldır otopsi yapıyorum, bir adli tıp birimi olsaydı, adli patalog olurdu. Aldığım doku örneklerini benimle birlikte alır ve incelerdi. Toksikoloji ve balistik ona göre olurdu, fizik ihtisas DNA incelemeleri hepsi koordineli giderdi. Şimdi öyle bir hale geliyoruz ki örneğin bazı vakaların hepsi burada halledilebiliyor. Fakat çoğu zaman DNA için Türkiye’ye göndermek zorunda kalıyoruz ve genelde cevap 1 yıl sonra geliyor. Şu anda Türkiye’ye gönderilen 1 kişilik DNA’nın maliyeti yaklaşık 700 TL civarında. Bunu burada yapabilsek yarısından azına buradan temin edebileceğiz. Mesela, Mağusa’da yaşanan Ahmet Aybak cinayetinde olduğu gibi; gece cesedi çıkardık, çalışmalara 12 gibi başladık. Beşte cesedi anca çıkardık ve inceleme yapmamız gerekiyordu. Çok komplike bir vaka idi. Yani siz daha otopsiye başlamadan bu vakanın çok ciddi araştırma gerektireceğini biliyorsunuz. Yani her şeyin miktarıyla ölçülmesi gerekir Dolayısıyla bu tür vakalarda, hiçbir şeyi adada tahlil ettirmeden tamamını İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderiyoruz. Bazı şeyleri tam yapamıyoruz. Örneğin birisine ilaç verilmiş. Şimdi bizim Devlet Kimya Laboratuarımız bunu ‘Var’ ya da ‘Yok’ diye bildiriyor. İçeriği ve ayrıntısıyla ilgili bir bilgi veremiyor. Ama asıl önemli olan ki Mağusa’da yıllar önce yaptığım bir otopside yaşadım, miktar önemli hale geliyor. Çünkü her ilacın, her etken maddenin bir toksik dozu var. O kişi belki gece uyumamıştır, uyumak için bir Diazem içiyordur ama vücut kabul etmemiştir. Ama siz onu kanında ölçtüğünüzde diyorsunuz ki “Bu 2400 nanogramın üzerinde, bu kişi bunu iki şekilde almıştır; ya intihar amacıyla ya da birisi yiyeceğine karıştırmış” Dolayısıyla bir birim olsa, 6 ay bazen beklenmesi gerekiyor, belki bizim bunları bir ay gibi kısa bir zamanda toparlama şansızımı olacak. Dolayısıyla bu Kıbrıs’ta eninde sonunda olacak bir şey. Tabiki bizim Türkiye’deki gibi bir adli tıp kurumuna ihtiyacımız yok. Orada 6 tane ihtisas kurulu var 15-20 tane daire başkanlığı var. Bizim kuracağımız birimde, derneğimizdeki üyelerimizin vasıflarındaki insanlara ihtiyaç olacak. Adli tıp uzmanı, adli patalog, toksikoloji kimya tetkiklerini yapabilen mikrobiyolojik çalışmalar, istismar üzerine uzman, DNA incelemesi gibi kadroları bir arada toplamak ama her şeyden önce bunun için fiziki şartların da oluşturulması gerekiyor. Ayrı bir bina, ayrı bir çalışma bağımsız çalışma ortamı.
Bu birim nasıl bir yapıya sahip olmalı? Diğer ülkelerde nasıl?
“Karşınızda şikayetçi olduğunuz şahıs polis ve inceleyecek olan da polis. Ne kadar eşit olduğunuzu düşünürsünüz?”
• Türkiye’deki sistem; bir adli tıp kurumu vardır. Buna bağlı olarak 70 tane ilde adli tıp şubeleri vardır ve bunlar adli tıp kurumuna bağlıdır. Adli tıp kurumu da adalet bakanlığına bağlıdır. Bu bizde olmayan bir şey. Burada, mesela adli tıp uzmanı sağlık bakanlığına bağlı çalışıyor. Polis İçişleri Bakanlığı’na bağlı, Devlet Kimya Laboratuarı sağlık bakanlığına, olay yeri inceleme polise bağlı. Önemli olan bunu biraz daha bağımsız hale getirebilmek. Çoğumuz zaten devlete bir şekilde hizmet veriyor çalışıyoruz. Ama bahsettiğimiz hizmetlerin verilebilmesi için farklı bir organizasyona gidilmesi lazım. Mesela İngiltere’de polisin ve devletin bir laboratuarı yoktur. Dışarıdan hizmet satın alınır. Amerika’da da olay yeri inceleme dışarıdan hizmet alıyor. Mesela, siz polise şikayetçi oldunuz bir imza sahteciliği ile ilgili ama bu olayda davanın bir tarafında polis var. E bunu inceleyecek olan da polis. Şimdi bu işin tarafsızlığına inanabilir misiniz? Karşınızda şikayetçi olduğunuz şahıs polis ve inceleyecek olan da polis. Ne kadar eşit olduğunuzu düşünürsünüz?
“Artık dünyada çocuk mahkemeleri var”
• Şu anda bir taslak hazırlıyoruz. Ama ülkemizde bir adli tıp yasası yok. Cinsel istismar davalarında bununla karşılaşıyoruz ve nefret ediyoruz. Beş yaşında cinsel istismara uğramış bir çocuğu alıyorsunuz büyüklerin yargılandığı bir duruşmada çapraz sorguya tabi tutuyorsunuz. Yargıç örneğin, suçlunun avukatına bu çocuğu sorgulama izni veriyor. Artık dünyada çocuk mahkemeleri var. Bizde daha düne kadar erkeklerin cinsel istismarı diye bir şey yoktu. Hala bizde cinsel istismar dendiği zaman sırf kadının istismarı akla gelir. Ama öyle değil. Bu çocuk istismarlarıyla ilgili şu anda mecliste bir yasa teklifi var. Bu dernekten umutluyuz. Bir adli tıp yasası olmadan adli tıpla ilgili bir dernek kuruyoruz.
“Bu adada bir şey yapacaksak, bu adada yaşayanlarla yapacağız”
• 23 Nisan’da bir otelde YDÜ ile Türkiye Adli Tıp Uzmanları Derneği bir kongre düzenledi. Buradaki arkadaşlardan hiçbiri katılmadı. Polis Genel Müdürlüğü ve Devlet Kimya Laboratuarı da katılmadı. Biraz da protesto ederek katılmadık. Çünkü Kıbrıs’la ilgili konular da vardı ama bu konular hazırlanırken ne polisten ne adli tıpçıdan ne de laboratuardan görüş alınmadı. Devlet Laboratuarlarının böyle bir kongreden haberi bile yoktu. Bu adada bir şey yapacaksak, bu adada yaşayanlarla yapacağız. Bu işin içinde aktif olmayanlarla bunu gerçekleştiremezsiniz. İsviçre kanununu buraya kuramayız, Türkiye yasalarını buraya kuramayız. Yarın bir anlaşma olursa, bu kurumun o koşullara uyumlu olmasını hedefliyoruz. Dünyada kabul gören bir kurum olsun.
“Kayıp Şahılar Komitesi’nin yaptığı buluşlar, örnek işlerdir”
• Bu ülkede bilinmeyen bir şey var. Kayıp Şahıslar Komitesi, ABD’de Avrupa’da BM’de yaptığı işler örnek işler olarak gösteriliyor. Kayıp Şahılar Komitesi’nin yaptığı buluşlar, örnek işlerdir. Ara bölgedeki laboratuar, dünyanın en büyük laboratuarı olarak gösteriliyor. Laboratuarda, dünya üzerinde birkaç tane laboratuar vardır kemiklerle çalışabilen. Bu laboratuarın yöntemleri, başka ülkeler tarafından örnek olarak gösteriliyor. Türkiye’de Güney Doğu’da kazılar yapılıyor ve onlarda bizdeki yöntemler yok. Eski yöntemlerle, iş makineleri kullanılarak kazılar yapılıyor. Eğer bir iz aranıyorsa, önemli olan bu izleri kaybetmeyecek bilinçli kişilerin çalışması.