1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Affedilemeyenleri, affetmek zorundayız...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Affedilemeyenleri, affetmek zorundayız...”

A+A-

George Kumullis

(Çok değerli arkadaşımız, Kıbrıslırum yazar George Kumullis, Kıbrıs Barış Konseyi’nin 2022 Barış Ödülleri’yle ilgili düşüncelerini paylaştığı POLİTİS gazetesinde 21 Ocak 2023 tarihinde yer alan makalesini, ricamız üzerine İngilizce’ye çevirdi – biz de okurlarımız için onun bu değerli yazısını Türkçeleştirdik... Kendisine çok teşekkür ediyoruz... S.U.)

Geçtiğimiz Çarşamba Kıbrıs Gazeteciler Birliği’nin Lefkoşa’daki lokalinde Kıbrıs Barış Konseyi’nin ödül töreninde alkışların ardı arkası kesilmiyordu... Kıbrıs Barış Konseyi, iki Kıbrıslırum’a, Petros Suppuris ile George Liasi’ye  ve iki Kıbrıslıtürk’e, Hüseyin Akansoy ve Suat Kafadar’a Barış Ödülü verdi, geleceğimize ilişkin çaresizlik çölünde umut vahasının varlıkları olduğunu kanıtlıyordu onlar...

1974’te bu dört adamın her biri insan belleğinin kavraması gerçekten zor olan korkunç kabuslar yaşadılar. Suat Kafadar, Kıbrıslırum paranoyak caniler, Dohni’deki tüm yetişkin erkekleri vurup öldürmeye karar verdiklerinde, aralarından hayatta kalan tek kişi olmuştu. Petros Suppuris, ailesinin gözleri önünde yok edilmesine tanık olmuştu Kıbrıslıtürk aşırı görüşlüler köyüne saldırdığında, annesiyle babasını, kızkardeşini, erkek kardeşini ve teyzesini öldürmüşlerdi... Hüseyin Akansoy ve babası, Muratağa-Atlılar-Sandallar köyündeki tüm kadınlar ve çocuklar EOKA B üyeleri tarafından öldürülürken, ailede tek hayatta kalan iki kişi olmuştu... Liasi de annesinin, üç kızkardeşinin, yeğeninin, nenesinin, dedesinin, dayısının, amcasının ve iki küçük yeğeninin soğukkanlılıkla gözleri önünde öldürülmesine tanık olmuştu.

Bu insanların büyüklüğü, bu korkunç kabusvari deneyimlerine karşın, “öteki taraftan” nefret etmek yerine – ki bu anlaşılabilir olurdu – tam tersini yapmaları yani dostluk elini, barış elini ve işbirliği elini “öteki tarafa” uzatmalarıdır!  Burada ortaya çıkan soru, vahşetin, cinayetlerin ve diğer korkunç suçların affedilip affedilmeyeceği sorusudur. Böylesi eylemlerin çok yoğun duygular uyandırması, çatışmalar, derin tartışmalar ve kollektif biçimde ruhumuza bakma gibi şeyleri ortaya çıkarması doğaldır. Kıbrıs Gazeteciler Birliği’nin Lefkoşa’daki lokalinden ayrılırken, affedilmesi gerekip gerekmediğini, başkaları adına affetmenin mümkün olup olmadığı ya da Palekitre, Dohni, Muratağa, Atlılar ve Sandallar’da sergilenmiş olan vahşetin boyutundaki vahşetin affedilebilir olup olmadığı sorusunun kafamda dönüp durduğunu gizlemeyeceğim sizden...

vfds.jpg

Hüseyin Rüstem Akansoy, George Liasi ve Suat Kafadar, ödül töreninde...

Apartheid’a (Irk ayırımcılığına) karşı fanatik bir savaşçı olan Başpiskobos Desbond Tutu, yeni bir başlangıç yapma yeteneğinin aftan geçtiğini söylemişti – af, öteki tarafın ayağa insanlık onuruyla kalkıp yeni bir başlangıç yapmasını sağlar... Affetme eylemiyle de bir ilişkinin geleceğine inancımızı deklare ederiz ve bir kişinin değişme yeteneğine olan inancımızı... Ayrıca dünyaca ünlü filozof Bertrand Russell da İkinci Dünya Savaşı sona erdikten ve soykırıma ve ölüm kamplarına dair tüm detaylar ortaya çıkarıldıktan sonra şöyle demişti: “Nazi rejiminin en korkunç suçlarından biri de, affedebilmemizi bunca zorlaştırmış olması suçudur. Ruhumuzun labirentine soktu bizi bu suçlar... Bu karmaşadan bir çıkış yolu bulmalıyız – katillerin uğruna değil, kendimizi için yapmalıyız bunu...” (The Times gazetesi, 29 Nisan 1951). İnanıyorum ki barış ödülü verilmiş olan dört büyük Kıbrıslı, Desmond Tutu ve Russell’ın söylediklerinin ruhunu benimsemişlerdir. Tüm Kıbrıslılar’ın yararına, o labirentten çıkışı buldular ve yeniden uzlaşmaya doğru yolaldılar. Özünde onların bize söylediği, geçmiş çatışmaları aşabileceğimiz ve birbirimizin ellerini tutarak ortak insanlığımızın bilincine varabileceğimizdir. Kıbrıs’ın her tarafına ulaşması gereken de bu umut dolu mesajdır.

Ancak bu konuyu tartışırken somut bir aydınlatma da gerekmektedir. Bağışlama, misilleme olmasın diye ancak tövbe edildiği zaman bir istisna olarak garanti edilebilinir. Yaptıklarından pişman olmayan suçluların cezalandırılmaması, tecavüz, işkence ve masum insanların bilinçli olarak öldürülmesi gibi suçların neden olduğu bireysel ve kollektif travmaları aşma sürecine de zarar verir. İşlenmiş olan bir suçtan pişmanlık duyup tövbe edilmesi, affetmeyi ve genel affı etik olarak kabul edilebilir kılar ve affın olası zararlı etkilerini azaltır. Ne yazık ki Kıbrıs’ta yaptıklarından pişmanlık getirmiş olan katillerin sayısı bir elin parmakları kadardır – bunların ezici çoğunluğu pişmanlık duymamaktadırlar.

Ve 1960’tan bu yana masum Kıbrıslıtürkler’i öldüren herhangi bir katile karşı hiçbir hükümetin herhangi bir dava açmamış olmasını düşününce durumun vehameti anlaşılır.

Bir başka deyişle hükümetlerimiz her tür yasal ve ahlaki prensibi çiğnemiş ve aramızda hala dolaşmakta olan bu pişmanlık duymayan katilleri affetmiştir. Hatta bunların bazıları televizyonda işledikleri suçlarla övünme cüreti göstermektedir. (Politis gazetesinde 11 Haziran 2020 tarihinde yer alan ‘Devletimizin düzensizliği’ başlıklı makaleme bakınız.)

Eğer “KKTC”, aynı duygusuzluğu gösteriyorsa, bu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin suçluların suçlarını örtbas etmesini haklı çıkarmaz. Bizim tarafın işlemiş olduğu suçların, bir avuç “densiz” tarafından işlendiğini ve dolayısıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu işlere karışmamış olduğunu da söyleyemeyiz. Kıbrıs Cumhuriyeti bu suçluların kim olduğunu öğrendiği anda onları tutuklamıyorsa, o zaman fonsiyonuna ihanet etmiş olur ve ulusal bir suçun işbirlikçisine dönüşür.

Ve Güney Afrika’daki Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu modelinde olduğu gibi bir Uzlaşma Komisyonu’nun oluşturulmasını önerirken, doğaçlama da yapmıyorum... Güvenin inşa edilmesi için bundan daha güçlü bir önlem olamaz... Komisyonun esas amacı, Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar arasında uzlaşmayı sağlamak ve bunu da 1963’ten günümüze kadar işlenmiş olan tüm insan hakları ihlalleri ve suçlara ilişkin gerçekleri ortaya koyarak yapmak olacaktır. 1974’teki trajik olayların üstünden yarım asır geçtiği halde, Kıbrıslırumlar’la Kıbrıslıtürkler’in büyük çoğunluğu hala kendi taraflarının işlemiş olduğu suçlardan bihaberdirler ve bu da yeniden uzlaşmanın önünde bir engeldir...


Kıbrıs Barış Konseyi 2022 Barış Ödülleri töreninde şair Neşe Yaşın neler söyledi?

“Onlar, ellerini barış arzusuyla uzatıyor diğer topluma...”

Kıbrıs Barış Konseyi 2022 Barış Ödülleri töreninde, ödüllerin verilme gerekçesini şair Neşe Yaşın açıklamıştı... Neşe Yaşın, gecede yaptığı konuşmada şöyle dedi:

“Küçük ülkemizde yıllarca acılar yarıştırıldı. Acılar politik propaganda için araç haline getirildi. Her iki taraf da kendi mazlum oluşunu ve ötekinin zalimliğini kanıtlamaya çalıştı. Ama ülkemiz insanları konuştukları dil farklı bile olsa aynı gözyaşlarıyla ağladılar. Yaşanan kıyımların failleri ve onları gönülden destekleyenler ada nüfusunun yüzde biri bile değilken yapılan her kıyım için bütün diğer toplum suçlandı. İnsanlar düzeyinde bakıldığında ise durum farklıydı. Güzel anılar, yardımlaşma ve dayanışma, dostluk ve kardeşlik illegal bellek alanına itilip ifade edilemez kılınsa da bazı cesur insanlar bunu aştılar. Yaşadıklarıyla yüzleşip bunun gerçek anlamını sorguladılar. Başkaları bunu yaşamasın diye ne yapılabileceğine kafa yordular.

Kıbrıs’ın iki tarafında da yıllarca duvarlara, zihinlere yazılan “Unutma” sloganı aslında şunu söylüyordu: Oluşturduğumuz anlatıyı, adına “tarihimiz” dediğimiz, üzerinde mutabakat kurduğumuz yalanları umutma; gerisini unut. Bütün kendi bildiklerini, hissettiklerini, diğer toplumdan kişilerle yaşamış olduğun güzel komşulukları, arkadaşlıkları unut. Unutma ki onlar zalim olanlardır ve bizler mazlumlarız. Aramızdaki düşmanlık sonsuza kadar sürecektir.

Fotoğraflar bunu söylüyordu; radyolar, televizyonlar, gazeteler, tarih öğretmenleri, kitaplar, söz ve yazı hep bunu söylüyordu... Büyük anlatı paylaşılmalı ve dışarıya karşı hep birlikte savunulmalıydı. Ötekilerin zulmü, her yerde anlatılmalıydı...

Unutma, aslında” unut” da demekti. Unutulmaması gereken, büyük otorite tarafından belirlenmişti. Gerisinin hatırlanması ise şiddetle yasaklanmıştı. Milliyetçi lobiciliği destekleymeyen her şey ihanetle eş anlamlıydı.

Geçmişin sersemletici travmasıyla geleceğin önüne de barikatlar kurulmuştu.

Savaşta büyük acıları kayıplar yaşayan insanların hatıraları bu anlatının bir parçası oldu. İntikam paradigması milliyetçi söylevlerle desteklendi. Bu insanların geri kalan hayatı yaşadıkları acıyı, diğer toplumdan gelen kötülüğü anlatarak gelecek kuşakları bilinçlendirmek, milletin mazlumluk anlatısına destek vermekti. Bu oyunu bozanlar çıktı arada.

Kıbrıs Barış Konseyi işte bu oyun bozuculardan  Yorgos Liasis, Petros Supuris, Suat Kafadar ve Hüseyin Akansoy’u Barış Ödülü almaya değer bulmuştur. Ülkemizin acılarından bolca nasibini almış olan bu değerli kişiler bu ödüle yaşadıkları kötü tecrübeleri bir hınç ve intikam arzusuna değil ama bir barış özlemine dönüştürdükleri için layık görülmüşlerdir. Savaşta yakınlarını yitirenler, acılara tanık olanların önünde genelde iki yol vardır. Ya bir intikam savaşçısına dönüşecekler, kurbanken kendilerinden birer zalim yaratacaklar ya da maruz kaldıkları kötülükleri başkalarının da yaşamaması, en büyük kötülük olan savaşların dünyadan silinmesi için mücadele edeceklerdir.  Dohni’de yaşanan katliamdan bir rastlantı sonucu kurtulan Suat Kafadar hiçbir Kıbrıslı Rum’a karşı öfke duymadığını söylüyor. Tanık olduğu dehşet verici anlar belleğinde büyük bir acı olarak yer etse de öfkesini sadece buna yapanlara yöneltiyor. Acısının milliyetçi çevreler tarafından benzer acılara araç olarak kullanılmasına izin vermiyor. Kardeşleri gözlerinin önünde katledilen, sırtındaki onlarca kurşuna rağmen hayatta kalan Yorgos Liasis de öyle.

baris-002.jpg

Barış Ödülü alanlar, Kıbrıs Barış Konseyi yetkilileriyle birlikte ödül töreninde...

Muratağa’da tüm ailesini yitiren ve küçük bir çocuk olarak bunu dehşetle izleyen Hüseyin Akansoy bir barış neferi olmayı tercih etmiş. Onca acıyla yanan yüreğini sevgiyle iyileştirmiş. Petros Supuris tüm ailesini yitirmiş ama kendi çocuklarının intikam içinde büyümesini istemediğini söylüyor. Ellerini barış arzusuyla uzatıyor diğer topluma.

Bugün bu cesur insanları, barışın kahramanlarını ödüllendiriyoruz. İnsan her şeyi unutabilir, her şeyi bağışlayabilir ve iyileştirebilir ama kötü bir çocukluk göz bebeklerine yazılır. Bu geçmişi düzeltemiyoruz ama bugün onları onurlandırarak cesaretlerinin ne büyük olduğunu, yaptıklarının ne kadar insanca ve doğru olduğunu söylemek, bu ödülle yaralı çocuklukları için duyduğumuz şefkati belirtip onları kucaklamak istiyoruz.”

Bu yazı toplam 977 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar