1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. “Affet bizi şehidimiz... Bugün tam 48 yıl oldu, cesedini bulamadığımız için bizi bağışla lütfen...”
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

“Affet bizi şehidimiz... Bugün tam 48 yıl oldu, cesedini bulamadığımız için bizi bağışla lütfen...”

A+A-

Bir “kayıp” yakını olan Mustafa Altunç, 20 Temmuz 1974’te bazı Kıbrıslırum askerler tarafından Ayluga göletinde öldürülüp göletin yanına gömüldüğü söylenen yakını Özkan Abdurrahman’ın gömü yerinin hala bulunamamasına isyan etti... 20 Temmuz 2022’deki sosyal medya paylaşımında Mustafa Altunç şöyle yazdı:

“Affet bizi şehidimiz...

Bugün tam 48 yıl oldu aramızdan ayrılışının... Sana kazdırılan mezarında diri diri gömüldüğünü duysak da, cesedini bulamadığımız için bizi bağışla lütfen...

Biz ilk yıl, baltayla, kürekle dolaşarak, taze toprakları kazdık, bulduklarımız arasında sen yoktun maalesef.

K.Ş.K. (Kayıp Şahıslar Komitesi) ararmış, buluyormuş, bulacakmış, su varmış, çekilmesini beklerlermiş, arıtılmış su akıtılırmış derken yıllar geçti, yarım asır dolmak üzere...

sayfa-13-mustafa-altunc-magusadaki-zafer-anitinda-ozkan-abdurrahmanin-yerini-isaret-eden-bir-resim-paylasti.jpg

Mustafa Altunç, Mağusa'daki Zafer Anıtı'nda Özkan Abdurrahman'ın yerini işaret eden bir resim paylaştı...

Siz şehitlerimizin canları sayesinde bugünlere ulaşabilsek de size gereken ilgiyi gösteremediğimiz için affedin bizi lütfen...

Sevgili eşin ve üçbuçuk aylık bıraktığın kızından sonra bir de torunun, hatta torun çocuğun oldu...

Fakat dua edebileceğimiz bir mezara kavuşturamadık seni...

Artık biz devlet olduk, önemli işler öncelik almış olacak ki!... İyi ki bazı duyarlı başkanlarımız vardı da seni en azından Zafer Anıtı’nda ölümsüzler arasına alabildik.

Sen de, diğer şehitlerimiz de affedin bizi lütfen... Şahsında tüm şehitlerimize Allah rahmet eylesin, mekanlarınız cennet olsun...

Mustafa Altunç, Emine Özharun, Özem Özharun.”

sayfa-13-ozkan-abdurrahman.jpg

Özkan Abdurrahman

sayfa-13-ayluga-goletindeki-olasi-gomu-yerini-birkac-kez-bir-kibrislirum-okurumuzla-birlikte-kayiplar-komitesi-yetkililerine-gostermistik-ancak-bu-alanda-henuz-bir-kazi-yapilmadi.jpg

Ayluga Göleti'ndeki olası gömü yerini birkaç kez, bir Kıbrıslırum okurumuzla birlikte Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik ancak bu alanda henüz bir kazı yapılmadı...


BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

“Kıbrıs’ta kölelik ve siyah köleler...”

sayfa-12-icin-resim-2.jpg

Rita Severis arkadaşımıza ait CVAR yani Kıbrıs Görsel Sanatlar ve Araştırma Merkezi’nin internet sayfasında “Bunları biliyor muydunuz?” başlığı altında yayımlanmakta olan yazılara ilginç bir yazı daha eklendi: “Kıbrıs’ta kölelik”... 15 Mart 2021 tarihinde de CVAR benzer biçimde “Kıbrıs’ta siyah köleler” başlığıyla bir yazı yayımlamıştı...

15 Mart 2021 ve 20 Temmuz 2022 tarihinde yayımlanan bu yazıları, okurlarımız için derleyip özetle Türkçeleştirmeye çalıştık. “Kıbrıs’ta kölelik/Kıbrıs’ta siyah köleler” başlıklı bu iki yazıda şöyle deniliyor:

***  Afrikalılar, antik çağlardan bu yana Kıbrıs’ta yaşamaktaydı... Bronz çağından itibaren, Ptolem döneminde, Bizans, Arap ve Ortaçağ dönemlerinde adadaki sanat eserlerinde siyah insanlar görülebilmektedir.

***  Bu insanlar daha çok Batı ve Orta Afrika’dan ve Etiyopya’dan gelmekteydiler ve 13ncü yüzyılda, adada şeker kamışı ekilmesi önde gelen bir faaliyet olunca, onların varlığı artmıştı. Yalnızca siyah değil beyaz köleler de bu plantasyonlarda işçi olarak kullanılmaktaydı – bunlar daha çok Piskobu, Kukla ve Bodamya bölgelerinde idi... Lefkoşa’da ise köle pazarları mevcuttu. Ortaçağ döneminde Querini ve Barbaro burçları yakınlarındaki bölgede köle kadınlar pazarı bulunmaktaydı.

***  Osmanlı döneminde Kıbrıs, Afrika’dan Türkiye’ye ve Yakındoğu’ya köle ticaretinde bir geçiş noktasına dönüşmüştü. Köleler ağır işçilik için satılmakla kalmıyor, aynı zamanda ev içi işler için, zengin Kıbrıslılar’ın, hem Kıbrıslırumlar, hem de Kıbrıslıtürkler’in evlerinin temizlenmesi için kadın köleler de satılmaktaydı.

***  1838 yılında Amerikan misyoner Lorenzo Warriner Peace, Lefkoşa’da bir siyah kadının öldüğünü, ölmeden önce ise evinde gömülmek istediğini yazmaktadır.  “O zamandan beri oradaki kirişler ve sazlar gümüşe döndü ve parladı, ateşi olup eve gelenler bir anda iyileşti” denmekte ve Kıbrıslılar’ın batıl inançlarını da yansıtmaktadır... Pease devamla kölelerin 500 ile 1000 kuruşa satıldığını ve siyahların Mısır ve Nubia’dan (Nil Nehri kıyısında bir bölge) getirildiklerini yazıyor.

***  O yılın Aralık ayında Larnaka’ya bu bölgeden siyahlar getirilmiş ve karantina bölgesine ayak basmışlardı... Amerikan misyoner, Kıbrıs’ta pek çok durumda siyahlara Amerika’da olduğu gibi nefretle bakılmadığını şaşırarak görmişti... Diğerleri gibi saygı görüyorlardı ve vergi toplayıcılar olarak hükümette çeşitli pozisyonlara da gelebiliyorlardı...

***  1878 ve 1879 yıllarında adaya gelenler köle pazarlarının varlığından söz etmekteydiler. Kıbrıs’a İngiltere’den gelen ilk Yüksek Komiser olan Sir Garnet Wolseley, Lefkoşa’da siyah kadınların sayısından etkilenmişti. Camille Enlart da Kıbrıs’ta insanların resmini çekerken bundan etkilenmişti. Kıbrıs’a getirilen siyah insanlar diğer yakın ülkelere gönderilirken, bazıları ise adada kalıp kendi ailelerini kuracak ve yerli nüfusla birlikte yaşayarak onlarla karışacaktı... Bu insanların torunları hala vardır.

***  Klepini ya da Arapköy gibi bazı köylerde sadece siyahlar yaşarken, Leymsoun’da Fasula köyünde de nüfusun büyük çoğunluğunu siyahlar oluşturmaktaydı... Kıbrıs’ın Afrika’ya yakınlığı nedeniyle adayı ziyaret eden yabancılar, burada siyahların yaşadığını sanmaktaydılar...

*** Osmanlılar’ın adayı almasıyla birlikte ortaçağ döneminde “pariçi” denen “kölelik” sona ermişti... Osmanlılar tüm Hristiyan Kıbrıslılar’ı “özgür” bırakmışlar ve yüzlerce Venedikli’yi ise köle olarak Orta Doğu pazarlarında satılmak üzere almışlardı...

***    O nedenle Kıbrıs’ta kölelere, az sayıda “satın alınmış” köleler olarak atıfta bulunulmaktaydı ki bunları ağırlıkla Larnaka’da yaşayan Müslümanlar ve zengin Hristiyanlar satın almaktaydı... Anladığımız kadarıyla bunlar 40-50 kişi kadardı ve yarısı da siyahlardan oluşmaktaydı. Bunlar hizmetkarlar olarak ya da tarlalarda çalışmaktaydılar.

*** Ronald Jennings’e göre (1993, sayfa 240-246), Çerkezler’den sonra Kıbrıs’a getirilmiş en büyük gruptu bunlar. 1824-1825 yıllarında Papadopulos’un yazdığına göre Mısır’dan 28 Arap (siyahları kastediyor), yerli aileler için çalışmaktaydı.

***  1835 yılında Amerikan misyoner Lorenzo Warriner Pease, günlüklerinde yakın bölgelerden, özellikle de Mısır’dan pek çok siyah insanın garantina merkezine ayak bastığını yazıyor... “Üstlerinde hiçbir şey yoktu, aşıklarına kadar gelen uzun birer pamuklu gömlek giyiyorlardı, bazıları da iyi örtünmemişti. Küçük bir oğlan çocuğu ayakta duramıyordu ve bir sürücü tarafından ona yardım edildi. Bunların her birine 34 dolar fiyat biçilmişti...”

***  Kasım 1855’te ise Rodos’taki Britanya Konsolosu, Kıbrıs’taki Britanya Konsolos Yardımcısı’na bir mektup yazarak Larnaka’ya bazı siyah kadın kölelerin ayak basmasına ilişkin soruşturma yürütmesini istemiş ve mektubunda “Prusya Konsolosluğu acentesinin bu yüz kızartıcı ticarete para yatırıp yatırmadığını” da araştırmasını istemişti. (Luke, 1936, sayfa 201).

***  Ocak 1872’de R.H. Lang, Britanya büyükelçisi Sir Henry Elliot’a yazdığı mektupta, Kıbrıs’ta köle ticaretinin yeniden canlandığını rapor etmiş, Barbary sahilinden siyah kadınların Kıbrıs’a ithal edildiğini kaydetmişti. Siyahlar adadaki nüfusun parçası olmuşlar ve Britanyalılar 1878’de adaya geldiklerinde bazıları da Kıbrıs Polis Alayı’na alınmışlardı.

***  1879’da yayımlanan “Kıbrıs’taki Evimiz” (“Our Home in Cyprus”) başlıklı kitabında Esme Scott Stevenson ise Lefkoşa’daki pazarda yürürken Sir Chirles Dilke’nin Kıbrıs’ta köleliğin hala var olduğunu hatırladığını yazmıştı. “Beni en çok da yerliler eğlendiriyordu. Bazıları tanıdığım en koyu renkli tenli insanlardı... Bu adamlar daha çok yüksek sınıftan Türkler’in hizmetkarları idi. Herhangi bir ücret almaksızın hizmet ediyorlar, belli miktarda yağ ve ekmek ile giysileri karşılığı çalışıyorlar. Hiçbir zaman sahiplerini terketmeyi düşlemiyorlar ve aynı hizmeti babadan oğula devam ettiriyorlar...”

***  Stevenson’un sözünü ettiği Pazar, Tuslar Pazarı idi... Bu pazarda Doğu’dan gelen herşey satın alınabiliyordu, halılar, baharatlar, kuruyemişler... Sokak kenarlarında ise daha çok kadınlardan oluşan ve Afrika’dan gelen siyah kadın köleler oturuyorlardı, bunlar satılığa çıkarılmıştı. Her birine 5 ile 15 lira arasında bir fiyat biçilmişti. Aslına bakılacak olursa Hristiyan Kıbrıslılar da daha sonraları aileleri içerisinde böylesi hizmetkarlar bulundurmayı devam ettireceklerdi, bunlara halk arasında “parayios” ya da “parakori” denmekteydi...

***  Britanya dönemi Kıbrısı’nda Hepworth Dixon’a göre (1879, sayfa 6-8), “Çıplak ve siyah bir Arap, kırmızı bir fes giyiyor, belinde beyaz bir kumaş bükülmüş, sahilde duruyor ve bazı denizcilerin, kıyıdaki bir teknenin direklerini ve tahtalarını sökmesini izliyordu... Sultan’dan Kraliçe’ye geçiyordu Kıbrıs...”

***  Kıbrıs’tan geçen gezginlerin yazdıklarında, siyahlara karşı herhangi bir ayırımcılıktan söz edilmiyordu. Türkiye’den veya Mısır’dan askerler, işçiler, mahkumlar ya da köleler olarak Kıbrıs’a getirilmişler ve burada yaşıyorlardı. 1878 yılında Kıbrıs’ta hala kölelik bulunmaktaydı...

***  12 Ekim 1878’de “The Times” gazetesinde sahibinden kaçarak Fransız konsolosluğuna iltica eden siyah bir kadın köleden söz edilmekteydi, mahkeme ona özgürlüğünü vermiş ve bu da gazetede haber olmuştu.

***  Bu yerleşik insanların bir kısmı yerel nüfusa asimile olmuş, bazı mahkumlar ise Britanya idaresinin ilk yıllarında Türkiye’ye gemiyle gönderilmişti. Britanyalılar’ın gelişinden birkaç yıl sonra köle konsepti Kıbrıs’tan tümüyle silinmişti...

(CVAR’ın “Bunları Biliyor Musunuz” başlıklı iki yazısından özetle derleyip Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN).

Bu yazı toplam 1323 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar