Ağaçların binalardan yüksek olduğu kentler
Bu haftaki köşe yazıma farklı bir konuyu yazmak için başlamıştım aslında. Fakat bazen öyle bir olay olur ki, kendinizi başka bir şeye odaklanamaz halde bulunursunuz. İşte tam da böyle bir olay, bizden, babalarımızdan ve belki de dedelerimizden yaşlı olan bir ağacın, 15 dakika gibi kısacık bir sürede sökülüp koparılmasıyla yaşandı.
Bundan yaklaşık bir yıl önceydi. Mehmet Akif Caddesinde bir kafede oturup o ağaca bakarak kahve içmiştik. Ve ‘ağaçların binalardan yüksek olduğu kentlere ihtiyacımız var’ diye iç geçirmiştik birkaç arkadaş ile. Sonrasında bu durumun Köşklüçiftlik bölgesinde yaygın olduğunu fark etmiştik. Çünkü bu bölge İngiliz koloni döneminde planlanmıştı ve bir kentin neden ağaca ihtiyacı olduğunu bilen anlayış ile dokunmuştu.
Peki, neydi ağaçların kent içerisindeki önemi? Sadece beton yığınlarımızın içerisine süs olarak koymayı istediğimiz yeşil birer obje miydi bu ağaçlar? Yoksa bir kente ve dolayısıyla kentlilere kattığı faydaları var mıydı?
Kulağımıza çok hoş gelen bir söylem aslında kentsel ağaçlanma. Ama gündelik hayatımızdaki faydalarına alışık olmadığımızdan dolayı sokaklarımızın ağaçlanmasını talep etmiyoruz. İşte tam da bu talihsiz olay, bu anlayışımızın bize neleri kaybettirdiğini gözler önüne sermek için bir fırsat veriyor.
Doğal olarak aklımıza ilk gelen şey ağaçların verdiği oksijen ve bölgedeki hava kalitesinin artması. Oksijen oranının yüksek olması demek aslında insanların kendini daha zinde hissettiği ve daha mutlu olduğu sokaklar anlamına geliyor.
Bu oksijen üretiminin yanında, yaz aylarında bizleri acımasızca döven güneş ışınlarını engellemek ve gölge yürüyüş alanları yaratmak potansiyeli de var. Özellikle yaz sıcağında gölge yürüyüş alanı yaratacak ağaçların hem sağlığımıza hem de ticari sokaklarımızın canlılığına sağlayabileceği katkılar çok büyük.
Küçük ölçekte gölge ve serinlik sağlayan ağaçların etkisi, büyük ölçekte de hissedilebilir. Özellikle Rio De Janeiro belediyesinin ‘Kentin Dört Emri’ başlığı altında yaptığı araştırmaya göre, sokakların yeşillendirilmesi kentlerin yaz sıcaklığını 2 ile 3 derece arası düşürebiliyor. Böyle bir adımın Lefkoşa, Girne ve Mağusa kentlerinde ağustos ayında klimalardan dolayı tüketilen enerjiye etkisini düşünmek bile insanı heyecanlandırmaya yetiyor.
Her yağmurda kendimizi sular altında bulmamız da aslında ağaçsız kentleşmenin sonuçlarından biri. Nüfusundan dolayı büyük bir kasaba sayılan Lefkoşa’nın yaşadığı bu hafif kentleşme sürecinde bile böylesine ağaç fakirliğine doğru ilerlemesi bizleri dehşete sokuyor. Ve betonlaşan kentlerimiz, toprağının azalmasını ve toprağında suyu tutacak ağaçlarının olmamasını her yağmurda bizlere ödetiyor.
Biz kentsel ağaçlandırma vizyonunu uygulamasak da, dünyanın diğer kentleri bu kıstasları kullanarak yaşanabilir alanlar oluşturuyor. Ve bu kıstasların belki de en şiirsel uygulaması Barcelona’daki La Rambla sokağı. Yüksek ağaçların sokak boyunca ilerlemesi, bu düz sokağı bir ticaret bulvarı haline getirmiş durumda. İnsanların yürüyüş yapabileceği, oksijen soluyabileceği, güzel zaman geçirebileceği ve bu niteliklerin ticarete yansıyacağı şiirsel bir sokak haline getirilmiş La Rambla sokağı.
Geçtiğimiz yılın başlarında biz de tam bu düşünceler ile LTB Teknik İşler ve Kentsel Tasarım Komitesi bünyesinde adımlar atmaya başlamıştık. Öncelikle kendi bahçemizden başlamalıyız diye düşünmüş ve binamız arkasındaki asfalt araç park yerine 30’a yakın ağaç dikmiştik.
Ardından bu yaklaşımı yaygınlaştırmak için yeni inşaatların kaldırımlarına en az bir adet ağaç ekilmesi üzerine çalıştık haftalarca. Bu kaldırım standartlarını tanımlayacak ve ağaç ekimini zorunlu kılacaktık yeni inşaatlar yapılırken. Bu çalışmamızın üzerinden bir yıla yakın zaman geçmişken ve uygulama çizimlerinin ilgili şube tarafından hazırlanmasını beklerken, hâlâ umutluyuz kentimizi yeşillendirmek adına.
Lefkoşa Türk Belediyesi'nde bir diğer ağaçlandırma denememizi ise projelendirmesini tamamladığımız bisiklet yollarıyla yaptık. Projede ısrarla üzerinde durduğumuz noktalardan biri yol boyunca ağaçlandırmaydı.
Bize göre bu ağaçlar yapılacak bisiklet yoluna gölge sağlayacak ve yolların yaz aylarında da kullanılmasını mümkün kılacaktı. Altyapıya engel olabileceği ve yol genişletmek istenirse sorun yaratabileceği gerekçeleriyle planlar değiştirildi. Ve maalesef Lefkoşa’nın betonlaşma sürecine pansuman olacak bu adımı atamadık.
Bugün asırlık bir ağacın Lefkoşa’nın en işlek caddesinde kesilmesi yüzünden travma yaşıyor ve isyan ediyoruz. Bu talihsiz olay bizleri bu kadar üzerken aslında travma yaşamamız gereken bir konu daha var. Bizlere bir asır öncesinden bırakılan bu ağaçlar şu anda mevcutken, biz bir asır sonrasına hiç yeni ağaç bırakmıyoruz.
Bugün mevcut ağaçları kesiyor ve kente yeni fidanlar ekme konusunda başarısız kalıyoruz. Eğer gelecek nesillere miras olarak betonlaşmış çarpık kentler bırakmak istemiyorsak, bugün acilen kentsel ağaçlandırma politikalarımızı belirlemek ve uygulama için irade göstermek zorundayız.