AĞLA KIBRISLI TÜRK AĞLA
Kıbrıs Türk Toplumu çürüdü.
Bilerek, isteyerek yapıldı bu…
Taammüden!..
Planlayarak.
Kendi kendine yetmeyecek, sürekli bağımlı olacak bir şekilde, ‘besleme’ mantığıyla bu hale getirildi.
Konunun kökü Kıbrıs sorunuyla doğrudan bağlantılıdır.
Kıbrıs’ın tamamına, olmazsa yarısına mutlak hakim olmayı ülkü haline getiren devrin derin devleti ‘palazlanıp uçabilecek’ bir ‘yavru’ istemiyordu.
İpler bu yüzden hiç gevşetilmedi.
Askeri, siyasi, ekonomik, sosyal, dini bakımdan Kıbrıslı Türkler hep kontrol altında tutuldu.
TC Lefkoşa Büyükelçiliği her daim ‘gerçek hükümet’ oldu.
‘Son söz’ü söyleyen, oluşturulacak siyasete yön veren bir rol oynadı.
Bu rol bitmedi. Aksine daha da güçlendi.
Öyle bir ekonomik ve siyasi bağımlılık ilişkisi geliştirildi ki, artık bu küçük coğrafyada ‘yerinden yönetim’in çok önemli unsurları olan belediyeler bile ‘göbekten bağımlı’ hale getirildi.
Merkezi hükümetin halini anlatmaya bile lüzum yok!
* * *
TC ile KKTC arasında bugüne kadar imzalanmış bütün sosyal-ekonomik protokollerin mantığına bakmadan, içindeki birçok ‘doğru’yu okumak ve “Bunları zaten yapmalıyız” demek, ezbercilikten de öteye, saflıktır ve siyasetle ekonomiyi bağlamından koparmaktır.
Siyasetin temelinde ekonomi vardır elbette ve o çok basit “parayı veren düdüğü çalar” sözünü yabana atmak olmaz.
Bu yüzden değil midir ki siyasetin geneli ‘düdük’ oldu?
Ve lakin siyasetin çapının ve oyun alanının daralmış olması ciddi bir vaka olmakla beraber, en vahim sonuç bu değil.
En vahim sonuç, toplumsal çürümenin geldiği durumdur.
* * *
Kamuda önemli bir kurumda çalışan bir dostumdan dinledim.
“Yahu” demiş bir meslektaşı, “Biz devletin üç kuruşunun peşine düşüyor, insanları zora sokuyoruz. Oysa yukarıdakiler armudu sapıyla götürüyorlar!..”
Durum tam da budur!
Gariban vatandaş birkaç bin liralık borcunu ödeyemediği için mahkemeler peşine düşüyor.
Vergisini, yatırımlarını zamanında ödeyemeyenlerin peşine vergicisi, gümrükçüsü, sigortacısı düşüyor.
Polis marketten 20 TL’lik sigara çaldığı için 18 yaşındaki çocuğu tutuklayıp hapse sokuyor.
‘Suçlu’ çünkü onlar…
Peki ya diğerleri?
Devletin arazisini eş-dost-ahbap arasında üleştirenler?
Hasbelkader oturdukları koltuğun torpilini hep kendine yontanlar? Binlerce, on binlerce gencimiz işsizlikten kırılırken, kendi sülalelerine rant ve yeni gelir kapısı yaratmak için kamu kaynaklarını kullananlar?
Onlar ‘suçsuz’ değil mi?
* * *
Çürümüşlük hiç bu kadar ileri gitmemişti.
Ve bu bir ‘sonuç’…
‘Neden’ orada durdukça daha fazlası da olacak.
Ağla Kıbrıslı Türk ağla!..
Ya da gül, ağlanacak haline…
Kahkahayla!..