1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. AH FİLİSTİN!
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

AH FİLİSTİN!

A+A-


Yıllar önce Gazze ve diğer Filistin yerleşim bölgelerine gittiğimde beni şiddetle sarsan, paralize eden bir duyguya kapılmıştım. Çocukluğa geri dönme duygusuydu bu… Kıbrıs ve Filistin çok farklı diye düşünülebilir ama evler, bahçeler, coğrafyanın ruhu, bu tanıdık kıstırılmışlık hali derinden etkilemiştir beni…

Katıldığım bilgilenme toplantıları ve konferanslarda daha çok da bir uğultu işittiğimi, aslında öğrenmek istemediğimi, çatışmanın rakamları ve detaylarından midemin kalktığını hatırlıyorum. Yıkıntılar içinde kanlı gövdeleri, perişan haldeki çocukları, haykırıp ağlayan kadınları, askerleri, silahları, tankları, dikenli telleri, kontrol noktalarını gösteren ikonografik külliyatın belirli aralıklarla önümüze serilişi zaman zaman kendini hissettiren şiddetli bir diş ağrısı gibi…

Dönem dönem nükseden bu ağrıyla protesto gösterilerine katılıp İsrail büyükelçiliklerine yürüyor, imzalar atıyoruz. Şimdilerde sosyal medyada fotoğraflar paylaşılıyor. Bu konuda bana en büyük çaresizliği hissettiren mazlumiyetin getirdiği öfkenin gözlere zalim bir ışık olarak yerleşmesi, kin ve intikam arzusuna tercüme edilmesidir.

Gazze’de dolaşırken savaşın ekonomik izlerini, Filistin’e akan yardım ve paranın çevresindeki yolsuzluk işaretlerini de fark edebilmiştim. Her iki tarafın yaralı belleği, tarih anlatıları ve rakamsal inatlaşmalarının ortasında var olmaya çalışan insan hikâyeleri hep bir acı olarak yerleşmiştir içime. Bir yandan bir şeyler yapabilmek arzusuyla dolup bir yandan da kaçmak istemişimdir. Bir şeyler yapmamak suçluluk duygusu getirirken birilerinin örgütlediği destek eylemlerine katılmakta da yabancılaştırıcı bir yan olabiliyor çoğu zaman. Düşmanlık, kin ve intikam arzusunun bulunduğu hiçbir yerde, deşarj edici bir öfke ve mazlumiyet melankolisinin uyuşturuculuğu içinde olmak istemiyorum. Kendimi gerçekten ifade edebileceğim bir platformu buldum sandığımda bile düş kırıklığı yaşayabilmişimdir Filistin konusunda. Gerçek bir barışsever duruşunu ararken kafam karışabilmiş, çatışma durumlarındaki karmaşık denklemleri doğru anlayıp anlamadığımdan kuşkuya düşmüşümdür.

Yaşama hakkı elinden alınmış, kıstırılmış, her türlü refah ve dünya nimetinden yoksun bırakılmış insanların öfkesi ve isyanıyla nasıl başa çıkılabilir? Bir yandan da bu mazlumiyet ve ezilen kimlik üzerinden kendine bir hayat kuran, karşı tarafa dair en ufak bir empati kaygısı taşımayan, anakronik ezberlerle kendine dünyada yer açmaya çalışan çatışmanın esiri haline gelmiş insanlar var. Her iki tarafın da resmi anlatıları abartılı ve maniplatiftir çatışma durumlarında.  Mazlum ve zalim net çizgilerle ayrılamaz zaten. Mazlumların zulmettiği zalimlerin mazlumlaştığı anlar ve durumlar da mevcuttur çoğu zaman.

Çatışmalı ülkelerde yaşayan insanların birbirlerini daha iyi anlayabilecekleri söylenir ama benim gözlemim bunun pek de böyle olmadığı şeklindedir. Bir başka ülkedeki çatışmayı kendi ülkemizin kodlarıyla analiz etme eğilimiz var çünkü. Gerek İrlandalılar gerekse Filistin ve İsraillilerle yaptığımız toplantılarda bunu net olarak görmüşümdür.

Arap ülkelerinden gelen yazarların çoğunluğunun bir edebiyat festivalinde İsrailli bir yazar bulunacaksa katılmayı reddetmeleri beni hep germiş ve tüylerimi diken diken etmiştir. Anlamaya çalışınca bir miktar anlamış ama anladığımla anlaşmamışımdır.

İkinci İntifadanın hemen öncesinde Kudüs’te bir barış toplantısına davetliydim ve toplantının örgütleyicilerine Ramallah’a gidip bir arkadaşımı ziyaret etmek istediğimi belirttiğimde bunu pek de tavsiye ve tasvip etmediklerini söylemişlerdi. Kiraladığım taksi ile Ramallah’a girerken çocukların askerlere taş atışına tanık oluşumu ve biber gazından taksi içinde bile etkilendiğimi anımsıyorum. Dönüşte daha sonra bana katılan iki arkadaşla birlikte bindiğimiz otobüsün kontrol noktasından geçmeyip bizi dağlardan tepelerden aşırarak Kudüs’e getirişini unutamayacağım.

Ramallah’taki arkadaşımın can sıkıntısıyla dolu hayatını gözlemlediğim bu günün ardından İsrailli bir şair arkadaşım elinde bir çiçekle ziyaretime gelip beni gençlerin keyif içinde vakit geçirdiği kafe ve barların bulunduğu bir mekana götürmüştü.

Hayat böylesi çelişkiler ve adaletsizliklerle dolu ne yazık ki… Kuşkusuz böylesi durumlarda şiddetin sona ermesi, sonsuza kadar yok olması için çalışmaktan daha önemli bir öncelik yok. Önce şu lanet olası bombalar bir sussun ki mazlumların derdini işitebilelim. Dünyanın dertlerinin barışçıl çözümlerden başka devası yok…

Bu yazı toplam 2701 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar