AİHM…
AHİM’ in aldığı karar çok tartışmalara yol açtı. Bu kararla birlikte özellikle Cumhurbaşkanlığı, UBP ve DP çevrelerinden hemen tepkiler yükseldi. Görüşmeleri keselim diyenler de oldu.
Evet, bu kararın tazminat açıklama zamanlaması, görüşmelerin bu aşamasında, olumsuzluk taşımaktadır. Kuzeyden bakınca,” görüşmelere ne gerek var” diye bilinen tepki. Güneyde ise karşılıklı kabul edilebilir Federal bir çözüme ulaşmaya karşı olan bağnaz çevrelerin, görüşme masası dışında, zamana oynayarak, sonuç almak isteyen anlayışlarına bir moral oluşturduğu da bir gerçektir.
Ancak, Kuzey’de bu karara bağlı yapılan demagojik açıklamalara değinmeden geçmemek gerekir. Hele şimdi karara dönük tepki gösterenlerin, gerçekte, bu karara yol açan davadaki sorunların yaratıcısı olmaları da insanı son derece öfkelendiriyor. Bir kere açık olarak yazalım. Bu kararı AB’ye bağlayanlar. Çözüm sürecine karşı çıkıp, genellemeci bir yaklaşımla Batı karşıtlığı yapanlar, insanımıza yanlış bilgi vermektedirler.
AHİM’in AB kurumu olmadığı artık bilinen bir gerçek olmasına karşın, buna ters açıklamalar yapmak, resmen insanımızla alay etmek demektir. Ama çağdaş dünyada artık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin dayandığı temel demokratik, hukuki ve insani değerleri göz ardı ederek var olunmayacağı da gerçeğin diğer yanıdır.
DAVA KONUSU OLANLAR NE İDİ?
Şimdi karara gelelim. Söz konusu davayı, Kıbrıs Rum tarafı, 1994’te açtı. Kararı da AİHM, 2001 yılında aldı. Şimdi açıklanan bu kararın tazminatıdır. Peki davaya konu olan ne idi? Karpaz’da yaşayan Kıbrıs Rumlarına dönük yapılanlar ve Kayıp Şahıslardı. Bakın çok açık yazacağım.
Özellikle kayıp şahısların bulunmasına ve Karpaz’daki Rumlara dönük, o dönem de Kuzeyde takip edilen politikalara insani ve demokratik temelde kabul edilebilir değildi. Bunu o dönemde CTP olarak çok eleştirdik. Bunun karşılığında da ne vatan hainliğimiz kaldı, ne devlet düşmanlığımız.
İşte Güney, bu bağnaz politikaların üzerinden yürüyerek, 1994’te davaya gitti ve bunun sonucunda 2001 ‘de AİHM kararını verdi. Ta ki CTP, 2004’te hükümetin büyük ortağı olana ve daha sonra da Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanıp, sürece devam edene kadar.Bu sorunların üzerine gidilmedi.
Söz konusu 2004-2008 dönemde, özellikle 2001 AİHM kararına yol açan etkenlerin giderilmesine dönük sayısız işler yapıldı. Karpaz’daki Rumların okul, öğretmen, kitap ve din adamı taleplerine dönük pozitif adımlar atıldı. Miras hakları kabul edildi.
O günlerde hatırlıyorum, Karpaz’daki Rumların ilkokul ve orta okul açılması ve öğretmen taleplerine ve kitaplar üzerindeki sansürü kaldırılmasına dönük olumlu adımlar attığımız,miras hakkını verdiğimiz için başta UBP olmak üzere, sözde milliyetçiler bize günlerce saldırmışlardı..
Karpaz’da,” Rumların ortaokulu var da bizim yok” kampanyası yapmışlardı. Sonuçta onu da yaptık. Karpaz’da bir de orta okul açıldı. Recep Tayyip Erdoğan Orta Okulu budur. Hatırlıyorum, bunun açılışı için birlikte oraya gittiğimizde, Sayın Erdoğan’a dönük, hakkımızda yapılan şikayetler de bunlardı malum çevreler tarafından. Papazın ve Rum öğretmenlerin gelmesine izin verdiğimize dair şikayetler ve suçlamalardı bunlar… Üniformalı ve üniformasız siyasi “komutanlar” vasıtası ile yapılanlar bunlardı.
KAYIPLAR…
Yıllarca hem Kuzeyde, hem de Güney’de Kıbrıs sorunu nedeni ile çıkan çatışmalarda kaybolan insanların acısı vardı. Bu acı ise egemenler tarafından yalnızca siyasi malzeme konusu yapılıyordu. İşte 2004’le başlayan ve gelişen CTPBG’nin Büyük ortak olduğu ve daha sonra Sayın Talat’ın Cumhurbaşkanı olduğu o dönemde bu farklılaştı. Kayıp Şahısların bulunmasına dönük olgular siyasi malzeme olmaktan çıkartıldı. Böylece günümüze kadar gelişen süreçler başladı. Daha bulunamayan kayıplar olmasına karşın, bu konu da artık siyasetin karanlık dehlizlerinden çıktı.
O günlerde Kuzey’de bu adımları atmak için çıktığımız yolda, “üniformalı ve üniformasız” komutan siyasilerden neler çektiğimizi hala unutmadım. Ölüm tehditli açıklamalar, mektuplar, illegal bildiriler; sorunun çözümüne yardımcı olmaya niyet belirten insanlara dönük yapılan vahşi tehditler. Bunları hiç unutmadım. Bu tehditleri besleyen ve destekleyenlerinde, bu gün, AİHM’in tazminat kararına dönük atıp tutanlar olduğu da meydandadır. Sorunu yaratanlar, utanacaklarına bağırıyorlar..
Evet, AİHM’in günümüzde açıkladığı ve 2001’de aldığı karara dönük tazminat olayının arkasında bunlar vardır. Bunun sorumlularının, bugün özeleştiri yerine, şimdi bu gelişmeyi eski siyasetlerine dönüş için kullanmaya kalkmaları ise asla kabul edilemez.
Karar, 2001 de alındıktan sonra bilinmesi gerekir ki 2002’de çözüme dönük başlayan yeni bir politik ortam gelişmişti. Sonuçta 2004’te Referandum’una giden süreç yaşandı. Bu arada CTPBG’ nin 2004’le başlayan Hükümet dönemi gelişti. İşte bu süreçte, davaya konu olan meselelerin çözümüne dönük atılan adımlar ve doğan umut, bu tazminatın açıklanmasını geciktirdi.
Çok açıktır, Güneyin bağnazları işte bundan ötürüdür ki CTP-BG’nin Kuzeyde etken olmasına, Kuzeyin statükocularından daha fazla tepkilidirler. Bunun için hep Kuzey’deki CTP karşıtları ile görünmez bağları olmuştur. Onlar için Federal çözüme dönük gelişmelerin ilerlememesi için, Kuzey’deki statükocuların akıl dışı siyasetlerinin hep başta olması lazımdır!
Bu kararın bugün açıklanmasını tetikleyen, Kıbrıs’taki gelişmelerden başka, günümüzde oluşan yeni küresel gelişmeler de olmuştur. Özellikle Rusya’nın Kırım’ı bünyesine alması ve Ukranya’daki yeni gelişmeler, bu kararın açıklanmasını tetikledi. Çünkü bununla ayni zamanda başkalarına da bir nevi gözdağı verilmek istendi.
Evet, AİHM kararın, alınmasından sorumlu olanlar, yıllardır “çözümü çözümsüzlükte” gören bağnaz siyaset sahipleridir. Şimdi, yalnızca tazminat miktarını açıklanmasıyla birlikte, düne dair kendi sorumluluklarını gizleyerek ve bir özeleştiriden kaçınarak yaptıkları bu bağrışları, bize, onların yanlış siyasetlerini zaman geçti diye unutturmamalıdır. Ama ayni zamanda Federal Çözüme dönük daha fazla odaklanmamız gerektiğini de hatırlatmalıdır..