"AİHM aşı zorunluluğunun demokratik toplumda gerekli olduğu kararı verdi"
Yüksek Yönetim Denetçisi Emine Dizdarlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 8 Nisan 2021’de emsal olabilecek bir karar vererek “aşı zorunluluğunun demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna vardığını” belirtti.
Yüksek Yönetim Denetçisi (Ombudsman) Emine Dizdarlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 8 Nisan 2021’de emsal olabilecek bir karar vererek “aşı zorunluluğunun demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna vardığını” belirtti.
Yazılı bir açıklama yaparak “Demokratik bir ülkede aşı zorunluluğu kişisel hakları ihlal eder mi?” sorusuna yanıt arayan Emine Dizdarlı, alınan kararın detaylarını paylaştı.
Dizdarlı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, “zorunlu aşılamanın demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirirken Devletin takdir marjı ve hakkının geniş olduğu sonucuna vardığını ifade etti. Dizdarlı alınan kararı anlatırken “Özellikle çocukluk çağı aşılama yükümlülüğünün hassas niteliği, toplumsal dayanışmanın değerini, yükümlülüğünün amacının toplumun tüm üyelerinin bilhassa da belirli hastalıklara karşı savunmasız olan ve nüfusun geri kalanının aşı şeklinde asgari bir risk üstlenmesi istenenlerin sağlığını korumak olduğu hususlarını dikkate almıştır” ifadelerini kullandı.
İşte Yüksek Yönetim Denetçisi (Ombudsman) Emine Dizdarlı'nın açıklaması:
Demokratik bir ülkede aşı zorunluluğu kişisel hakları ihlal eder mi?
Kısa bir süre önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (European Court of Human Rights, Grand Chamber) 8 Nisan 2021 tarihinde emsal olabilecek bir karar vererek aşı zorunluluğu demokratik bir toplumda gerekli olduğu sonucuna varmıştır.
Çek Cumhuriyeti’nde yürürlükte olan mevzuatın zorunlu olarak yapılmasını öngördüğü aşıları çocuklarına yaptırmayan veya çocuk aşılama görevine uymayı reddeden ebeveynlere idari para cezası verilmiş ve çocuklar okul öncesi dönemde okula kayıt edilmeyerek veya kaydı olan çocukların okul kayıtları silinerek okula gitmeleri engellenmiştir. Vavrika’nın 13 (0nüç) ve 14 (ondört) yaşındaki çocuklarına Çocuk Felci, Hepatit B ve Tetanos aşısı yaptırmadığı için toplamda 110 Euro tutarındaki idari para cezasına karşı açtığı davaları (Anayasa Mahkemesi de dahil) reddedilmiştir.
Diğer başvurucular Novatna, Hornych, Brozik, Dubsky ve Rolecek’in çocuklarının aşılarını yaptırdıkları hususunu ispat edemedikleri cihetle okul kayıtları silinmiş veya okul kayıt talepleri reddedilmiştir. Söz konusu kişilerin açtıkları davalar herhangi bir sonuç vermemiştir.
Bunun üzerine Vavrika ve Diğerleri altı farklı başvuru ile Çek Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 47621/2013, 3867/2014, 73094/2014, 19298/2015 sayılı davaları dosyalamıştırlar.
Söz konusu ebeveynler, sair şeyler yanında, zorunlu aşılamanın istemsiz bir tıbbi müdahale teşkil ettiğini, bu nedenle özel hayata saygı hakkına müdahale olduğunu, tartışmaya açık aşıların hiçbiri yapılmamasına rağmen, aşılama yükümlülüğü ve buna uyulmamasının sonuçlarının da böyle bir müdahaleye yol açtığını, aşıların hem somut hem de potansiyel yan etkileri olduğunu ve bir bireyin çocuğuna aşı yaptırmamasının kamu sağlığına zarar vermediğini, dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8’inci maddesi ile 34, 46, 51 ve 58’inci maddelerinin ihlal edildiği, yani çocukların eğitim hakkının, adil yargılanma hakkının, özel ve aile hayatına saygı hakkının, ayrımcılık yasağının, ebeveynlerin çocukları üzerindeki haklarının, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkının ve kişisel verilerin korunması hakkının ihlal ettiğini ileri sürdüler.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Büyük Daire (Grand Chamber) zorunlu aşılamanın demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirirken Devletin takdir marjı veya takdir hakkının geniş olduğu sonucuna varmıştır. Özellikle çocukluk çağı aşılama yükümlülüğünün hassas niteliği, toplumsal dayanışmanın değerini, yükümlülüğünün amacının toplumun tüm üyelerinin bilhassa da belirli hastalıklara karşı savunmasız olan ve nüfusun geri kalanının aşı şeklinde asgari bir risk üstlenmesi istenenlerin sağlığını korumak olduğu hususlarını dikkate almıştır.
Yine, Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3’üncü maddesi tahtında Devletler, sağlıklarını ve gelişmelerini etkileyen tüm kararların merkezinde çocukların çıkarlarını en iyi şekilde korumakla yükümlüdürler. Aşılama söz konusu olduğunda, amaç her çocuğun ciddi hastalıklara karşı korunması olmalıdır.
Bu tür bir tedavinin uygulanamadığı kişiler çevrelerinde gerekli aşı teminatı düzeyi korunduğu sürece bulaşıcı hastalıklara karşı dolaylı olarak korunmuşlardır. Diğer bir deyişle, korunmaları toplumsal bağışıklıktan ileri gelmiştir. Bu nedenle, gönüllü bir aşılama politikası, toplumsal düzeyde bağışıklığı sağlamak, sürdürmek ve uygun bir koruma düzeyi elde etmek için makul bir şekilde zorunlu bir aşılama politikası getirilebilir. Bu hususun da çocukların üstün yararına uygun olduğuna karar verilmiştir.
Yine, Mahkeme çocukların okul öncesi eğitimden mahrum bırakılmaları, geliştirici ve pedagojik bir ortamda sosyal ve öğrenme becerileri edinmeye başlamak ve kişiliklerini geliştirmek için önemli bir fırsatın kaybı anlamına geldiğine ancak bu ebeveynlerinin sağlığı korumak amacıyla yapılması öngörülen aşı yükümlülüğüne uymamayı seçmelerinin bir sonucu olduğu kanaatine varmışlardır. Buna ilaveten, tıbbi nedenlerle aşılanamayan çocukların okul öncesi eğitime devam etme olasılığı, diğer çocuklar arasında bulaşıcı hastalıklara karşı aşılama oranının çok yüksek olmasına bağlı olduğu cihetle bir Devlet için, aşılamanın düşük bir sağlık riski teşkil eden kişilerden, aşılama yapılamayan az sayıdaki hassas çocuk için, evrensel olarak uygulanan bu koruyucu tedbiri yasal yükümlülük ve sosyal dayanışma gereği kabul etmelerini talep etmesi orantısız olarak değerlendirilmediğini belirtmiştir.
Bu nedenle başvurucular tarafından öne sürüldüğü gibi, bu amaca ulaşmak için daha az mücadeleci araçların kullanılması gerektiği hususu sonucu etkilememiştir. Aşılama yükümlülüğü vasıtasıyla takdir yetkisini aşmayan Davalı Devletin izlediği meşru amaçlarla makul bir ölçülülük ilişkisi içerisinde olduğu sonucuna varılmıştır. Söz konusu tedbirler “demokratik bir toplumda gerekli” olarak kabul edildiğinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili hükümlerine aykırılık veya ihlal olmadığına karar verilmiştir.
Yukarıdan anlaşılacağı üzere, aşı ile korunabilen hastalıklardan çocuklarımızı ve kendimizi korumamız gerekmektedir. Bağışıklama çok sayıda salgın ve ölüme neden olmuş hastalıklarla mücadelede en etkili yöntemdir. Bağışıklamanın en önemli faydası sadece aşılanan bireyi değil tüm toplumu hastalıktan koruyabilmesidir. Toplumun belli bir oranı aşılandığı takdirde o hastalık yayılmaz dolayısıyla aşılanamamış ya da aşılandığı halde bağışıklık olmamış kişiler de hastalıktan korunmuş olurlar. Bu nedenle gerekli bağışıklık düzeyine gelebilmemiz için herkes aşı olmalıdır.
Emine DİZDARLI
Yüksek Yönetim Denetçisi
(Ombudsman)