1. HABERLER

  2. ARŞİV

  3. Ailelerin sahiplenme duygusu: Biz çektik, onlar çekmesin...
Ailelerin sahiplenme duygusu: Biz çektik, onlar çekmesin...

Ailelerin sahiplenme duygusu: Biz çektik, onlar çekmesin...

Kıbrıs’ta gençliğin bu halde olmasının asıl sorumlusu başlıkta kullandığım yaklaşım içinde olan ailelerdir. Aile derken elbette anne, baba, nene ve dedeler olmak üzere çekirdek aileden bahsediyorum. Sahiplenme duygumuz maalesef çok ama çok aşırıd

A+A-

 

 

 

Kıbrıs’ta gençliğin bu halde olmasının asıl sorumlusu başlıkta kullandığım yaklaşım içinde olan ailelerdir.

Aile derken elbette anne, baba, nene ve dedeler olmak üzere çekirdek aileden bahsediyorum.

Sahiplenme duygumuz maalesef çok ama çok aşırıdır. Neredeyse onlar adına her şeyi biz yapacağız.

Şimdi birçok ebeveyn “yok daha neler, bütün suçu bize yıktı” diyecekler.

Gençlerin bir kısmı da “Gördünüz mü ben size demedim mi bizim hiç suçumuz yok, asıl suçlu bizi bu kadar sıkboğaz eden, bizim adımıza her şeyi düşünen ve karar veren ebeveynlerimizdir” diye böbürlenecekler.

İşin aslı tabii ki tam da böyle değil.

Aslında bu sonuçtan iki taraf da kendince sorumludur.

Bir şeyin daha altını çizmek istiyorum.

Ne gençler, ne de aileleri bu sonucu bilerek ve isteyerek yaratmadı. Elbette isteyerek yaratmadığı gibi isteyerek de sürdürmüyor.

Ama bu düzen aynen sürüyor.

Bunun bedeli ise ağır oluyor.

Toplum giderek bu bedelin altında eziliyor, yok oluşa doğru sürükleniyor.

Evet “biz çektik, onlar çekmesin”.

Doğru çekmesinler.

Peki ne yapalım?

Ağızlarına lokmayı da biz mi koyalım?

Böyle yetişen bir gençlik bu ülkenin sorunlarını ve sıkıntılarını omuzlayabilir mi?

Sorumluluk alabilir mi?

Aile üyesi ya da reisi olabilir mi?

Daha aile kurduğu ilk günlerde “aman sıkıldım, ben çekemem” diyerek ana kucağına dönen kaç genç tanımaktayız bir düşündünüz mü?

Bunlar acı ama gerçektir.

Artık bunun nedenlerini konuşmalıyız.

Biz konuşmazsak, kim konuşacak?

Şimdi konuşmazsak, ne zaman konuşacağız.

***

 Peki bu duruma nasıl gelindi?

Bence bunun en önemli nedeni “ganimet düzeni”dir.

Her şeyi kolay yoldan kazanmaya alışmış bir toplumun gençleri de aynı yoldan giderek kazanmayı tercih etmektedir.

Bir başka gerçek de maalesef normal ülkelerde geçerli olan “bilgi, beceri, yetenek, disiplin, çalışkanlık, üretkenlik” gibi nitelikler bizim ülkemizde geçerliliğini yitirdi.

Bunların yerini “partizanlık, torpil mekanizması, akrabalık, yakınlık” gibi içi boş kavramlar aldı. 

Bu durum gençlerin kolaycılığa alışmasını sağladı.

El öpme önemli ve olumlu bir meziyet oldu.

Bu ülkenin bir başka gerçekliği de devlette çalışanla, özelde çalışan farkıdır.

Deyim yerindeyse devlet işine girebilen kısmen rahatlıyor. Ömür boyu rahat ve garanti bir iş karşılığında kısmen rahat bir yaşam sürebiliyor.

Özel sektör çalışanları ise tam tersi ne kadar çalışkan ve üretken olursa olsun iş garantisi yoktur ve maaşları da devlette çalışanlara göre düşüktür.

Bu durum gençlerin “geçerli yolları” kullanarak devlete yönelmesini getiriyor.

Maalesef devlete eşit yarışma ile yapılmayan istihdamlar gençlerin motivasyonunu öldürüyor.

İyi bir üniversite bitirmek eğer yeterli olmuyorsa ve herhangi bir diploma yetiyorsa çocuk neden kendini sıksın.

Nasılsa torpille işe girecekse neden kendini zorlasın. Gider herhangi bir yerden parayla bir diploma alır, dayı da gereğini yapar çocuk devlette işe başlar.

İşte 37 yılda kurduğumuz düzen.

Kolayı varken, çocuk neden kendini sıksın. Rahat bir okula gitsin, kolayca mezun olsun. Dayısı da gereğini yapsın devlette işe girsin.

İş yerinde ne mi yapacak?

Ne önemi var canım, nasılsa devlet ona da bir maaş vermekle batacak değil ya...  

***

İşte böyle.

Ne güzel bir ülke.

Burası KKTC.

Son olarak geçen haftaki yazıma epey olumlu ve elbette eleştirel yanıt aldım. Bunları biriktiriyorum. Önümüzdeki günlerde değerlendireceğim. Şimdiden teşekkürler.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu haber toplam 1240 defa okunmuştur