Ailesindeki çok sayıda “kayıb”a karşın, “şehit ailesi” sayılmamıştı...
24 Aralık 1963’te bazı Kıbrıslırumlar’ın Ayvasıl (şimdiki adıyla Türkeli) köyünde gerçekleştirdiği Ayvasıl katliamında, ailesinden pek çok insanı kaybeden Mehmet Alganer önceki gün yani 27 Ağustos 2023’te vefat etti ve dün düzenlenen cenaze töreniyle Lefkoşa mezarlığına sevdikleri ve yakınları tarafından defnedildi. Ailesinin acısını paylaşıyoruz...
Ailesindeki çok sayıda “kayıb”a karşın, hiçbir zaman “şehit ailesi” sayılmayan Mehmet Alganer, yıllar önce, 2007 yılında Ayvasıl toplu mezarları ve bu toplu mezarların Ocak 1964’te açılarak buraya gömülmüş olan Kıbrıslıtürkler’in herhangi bir doğru düzgün kimliklendirme yapılmaksızın Tekke Bahçesi’ne defnedilmeleri konusunu araştırdığımız dönemde bize konuşmuş ve geniş röportajımızda yaşadıklarını aktarmıştı... Gerek Mehmet Alganer, gerekse sevgili eşi Cemaliye Alganer’in anlattıkları çok hüzünlüydü... Bu röportajdan bazı bölümleri, Mehmet Alganer’in anısına bu sayfalara almak istiyoruz bugün... Bu röportajı 2007’de bu sayfalarda yayımlamıştık, ardından Tekke Bahçesi’nde Kayıplar Komitesi’nin yürttüğü “Ayvasıl”dan getirilmiş olan naaşların bulunduğu mezarlardaki kazılarda kalıntıları bulunan Kıbrıslıtürkler’in kimliklendirilmesi sonrasında 2018’de de “hatırlatma” babında bu röportaja yeniden bu sayfalarda yer vermiştik. 22 Ocak 2018’de Tekke Bahçesi’nde düzenlenen cenaze törenine de katılarak Mehmet Alganer ve yakınlarıyla yeniden buluşmuştuk...
Nur içinde yat sevgili Mehmet Alganer... Keşke dünyada herkes senin kadar iyi kalpli olsaydı... O zaman yeryüzünde gerçek bir cennette yaşıyor olurduk... Sevgili ailene de sabırlar dileriz...
NELER SÖYLEMİŞTİ?
2007’de yaptığımız röportajda Mehmet Alganer, “Şikayet için söylemem, ne da bir menfaat beklerim artık çünkü 44 sene geçti aradan... Kaynanam, aynı zamanda teyzemdir yani Ayşe Hasan Buba, iki tane oğlu, biri 19 yaşında Ömer Hasan, liseyi yeni bitirdi, biri da 17 yaşında, o da oto boyacısı Mehmet Hasan, “Kabadayı” yani, benim yanımda çalışırdı. Bir toruncuğu, Ayşe İbrahim... Mehmet Ali Ömer, dayım, annemizin kardeşi... Ve biz, şehit ailesi yazılı değiliz...” demişti. Röportajımızın bir bölümü şöyle:
SORU: Mehmet Bey, Ayvasıllı’sınız...
MEHMET ALGANER: Evet, hanımım da Ayvasıllı’dır.
CEMALİYE ALGANER: Birinci yeğenik aynı zamanda... Ben da o zaman Cemaliye Hasan idim.
SORU: Önce Ayvasıl nasıl bir yerdi?
MEHMET ALGANER: Ayvasıl’da 400 Rum, 100-120 Türk vardı.
SORU: Ayvasıl’daki Kıbrıslıtürkler, 10 aile falandı galiba...
MEHMET ALGANER: 21 aile Türk vardı – hep akraba... Türk tarafı Rumlar’dan tamamen ayrıydı. İki-üç aile vardı Rumlar’ın içinde yaşayan.
SORU: Neyle geçinirdi bu aileler?
MEHMET ALGANER: Rençberlik, çobanlık... Hasan Mehmet Buba yani Ayşe Hasan’ın kocası bir Rum’un yanında, Rum’un davarını beklerdi mesela. Kendinin de vardı biraz koyunu ve Rum’un koyununu beklerdi. Ama en sonunda 63’te Rum’un oğulları EOKA’cı çıktı... Ben 5 Eylül 1939 doğumluyum, Ayvasıl’da doğdum. Cemaliye hanım da 1939 Ayvasıl doğumludur. Ayvasıl Rumlar-Türkler, karışık bir köydü. Köyde 100-120 tane Türk vardı, 400 tane Rum vardı. 1958’lere kadar Rumlar’la beraber, çok rahat yaşadık, çok iyi yaşadık – hatta içiçe diyebilirim size. Rumlar’ın düğünü olurdu, Rumlar’ın düğününe biz giderdik – Türkler’in düğünü olurdu, Rumlar bizim düğünlere gelirdi.
1958’e kadar köyde Türk kahvesi, Türk bakkaliyesi yoktu. Düğünler Rum kahvesinde yapılırdı.
SORU: O kimin kahvesiydi?
MEHMET ALGANER: Biri Hristofi, biri da Tsillari derlerdi kendine... Hatta Fehim Mehmet, amcam olarak, orada evlendi 58’den önce – o kahvede... Yemeli içmeli... Masalar kuruldu, böyle yemeli içmeli bir düğün yaptık.
Son 1954’te EOKA kurulunca, Rumlar başladı Türkler’e yüz çevirmeye...
Bir düğün olacaktı – Ahmet Mehmet Buba’nın düğünü. Bizim hanımın amcasıdır o. Hristofi’nin kahvede olacaktı düğün. 1958’de... Davetiyelerini çıkarttı adam, hazırlığını yaptı, herşeyini. Düğünü yapmaya gittiğimizde, koymadılar.
SORU: Ne dediler?
MEHMET ALGANER: “Teşkilat” yani EOKA “bize yasakladı” dedi. “Yaptıramayacayık düğünü burada...”
Mecbur oldu adam, düğününü kendi evinin avlusunda yaptı.
Bakkallara giderdik bir şey alalım, “E yoktur” veyahut da... Yüz çevirmeye başladıydılar yani. Mecbur olduk bir bakkal kurmaya. Bakkal da babam Cemal Mehmet! Türk mahallesine bir kahvecik açtık – İbrahim Hüseyin isminde bir kişi bir Türk kahvesi açtı, oraya toplanmaya başladık biz Türkler. Tamamen artık ayrılmaya başladık “Rum-Türk” diye 1958’de...
Önce EOKA kurulduydu, ondan sonra TMT kuruldu 58’de. Mecburen kendimizi 58’de TMT’ye attık.
SORU: Ama ondan önce, bir zaman köye başka köylerden bir saldırı yapıldığını anlattıydınız bana...
MEHMET ALGANER: 1958 hadisesi çıktığında, etraf köylerden, mesela Mammari, Koççinodrimitya, bu yandan Kördemen – buralardan kamyonlar dolusu Rumlar geldi Türkler’e saldırmaya.
SORU: Gönyeli olayından sonra mıydı bu?
MEHMET ALGANER: Gönyeli olayından önce...
SORU: Bir şey mi olduydu o civarda ve geldilerdi?
MEHMET ALGANER: Hiçbir şey olmadı – hiçbir şey yok! Habersiz böyle!
1958 Lefkoşa hadiseleri olduydu ya, Rum-Türk hadisesi çıktıydı... Onun üzerine fırladı bizim Ayvasıl’a da... Yani hiç aramızda bir şey yokken...
Geldiler bizim köye kamyonlarla. Ellerinde bir silah yok... Sopalar, küreklerle falan.
Bizim köyün Rumlar’ı çıktı önlerine...
CEMALİYE ALGANER: Köyün Rum muhtarı çıktı önlerine...
SORU: Muhtar kim idi?
MEHMET ALGANER: Muhtar, Hristofi idi, “Yatro” derlerdi kendine.
CEMALİYE ALGANER: “Signomi! Signomi re kopelya!” dedi. “Dibodez?” dedi. “Bizim Türkler’le birşeyimiz yoktur... Eğer Türkler’e bir şey yapacaksanız, önce bize yapın” dedi, “ondan sonra Türkler’e” dedi...
SORU: Korudu...
MEHMET ALGANER: Evet... Hakikaten, etraftan gelen Rumlar’ı kaçırttılar...
SORU: Ondan sonra bir de tim oluşturduydunuz diye anlattıydınız bana...
MEHMET ALGANER: Evet, Rum-Türk anlaştık ve köyün dört-beş yerinde, geceden geceye, Rum damlarında veya Türk damlarında, yani evlerin damları üzerinde nöbet tutardık. 5 Rum, 2 Türk, karışık nöbet tuttuk. Şöyle anlaştıydık: Eğer dışarıdaki Rumlar’dan bir şey gelirse, Rumlar çıkacak karşılarına. Türkler’den bir şey gelirse, biz çıkacayık karşılarına. Yani koymayacayık kavga olsun, bir şey olsun, koymayacayık. O şekilde.
Her gece 5 Rum 2 Türk, birlikte nöbet tutardık. Yaz aylarıydı, Haziran, Temmuz... Damlarda yatırdık. Ve nöbet esnasında, biz yatır uyurduk, Rumlar beklerdi, Rumlar yatır uyur, biz beklerdik. Yani o kadar birbirimize güvenirdik.
Son 1958’de bu hadiseler ilerledik sonra, tekrar bir saldırı daha oldu Kördemenliler’den.
SORU: 1963’te ne oldu?
MEHMET ALGANER: 21 Aralık 1963’te Lefkoşa’da hadiseler başlayınca, biz kaçtık geldik köye...
SORU: Siz neredeydiniz o zaman?
MEHMET ALGANER: Lefkoşa’da dükkanımız vardı. Oto boyacılığı yapardım... Beliğ Paşa Sokağı’nda... Yediler’de... Tahtakale’de hadiseler olduydu, Zeki Halit Karabülük ile Cemaliye’yi öldürdülerdi.
SORU: Köyde nasıldı hava?
MEHMET ALGANER: Köyde hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok... Gittik Yılmazköy’e (Şillura) biz...
SORU: Yılmazköy (Şillura) karışık mıydı?
MEHMET ALGANER: Yılmazköy (Şillura) karışık fakat Yılmazköy’de (Şillura) dere var böyle – asfalt geçer ya köyün içinden, anayolun alt tarafı kuzeye karşı Türkler, güneye karşı Rumlar... Yani tamamen ayrıydı onlar da... Bizim sorumlumuz, Mustafa Hacıali, Kırnı Piliçleri’nin sahibi... Kovanbeyimizdi. Teşkilat’ın Kovanbeyi... Biz da Ayvasıl’ın (Türkeli) sorumlusu. Aldık arabayı, gittik Mustafa Bey’e... “Mustafa Bey, napacayık?” dedik. “Git” dedi bana, “çıkarın silahları artık meydana... Temizleyin... Yalnız Rumlar’ı sokmayın bölgenize... Rum polislerini sokmayın...”
Geldik, çıkarttık. Ama ne? Üç piyada, bir da sten! Olan silahlarımız bunlar! Birkaç tane da av tüfeği herkesin evinde... Geceden geceye nöbet tutmaya başladık. Pazar geçti... Pazartesi sabah kalktık gittik Lefkoşa’ya gene biz. 21 Aralık Cumartesi’ydi, 23 Aralık Pazartesi... Tabii daha bir şey yoktu. 23’ünde Rum polisleri landroverle geçerek lisedeki talebelere saldırdılar. Oraştan tekrar biz hadiseler çıktı kabul ettik, kapattık dükkanı, gene eve. Geldik, gene köyde bir şey yok... Sükun... Gece nöbet tuttuk...
24 Aralık Salı günü da, sana yemin ederek söylerim, kaynım bu Ömer Hasan’la beraber (Ayvasıl katliamında öldürülen – S.U.) bir karyolada yatırık öğlen. Çünkü gece nöbet beklerik ya, uykusuz, öğlen bir karyolada ikimiz yatırık. Giyinmiş... Geldiler, bize dediler “Kalkın, Rumlar bizi sarıyor...”
CEMALİYE ALGANER: Ama annem (Ayvasıl katliamında öldürülen Ayşe Hasan Buba – S.U.) Rum tarafında otururdu. Annem geldi hemen, haber verdi...
MEHMET ALGANER: “Kalkın da geldi Rumlar, silahlı, etrafımız sarıldı” dedi. Meğer size söyleyeyim yani bu hadisenin olmasının nedeni, Denyalı Hasan Bayram, yani Bayram Hasan’ın oğlu (Ayvasıl katliamında öldürülen – S.U.), onun oğlu Hasan Bayram – Göçmenköy’de oturur şimdi – bir da Mehmet Karagöz vardı Denyalı, ikisi, bunlar Hasan Bayram’ın arabasıyla beraber geçtiler Yılmazköy’e...
CEMALİYE ALGANER: Ergin Birinci da vardı arabada... Denya’da öğretmendi...
MEHMET ALGANER: Bunlar da Yılmazköy’e bağlı olduğu için herhalde geldiler birşeyler sorsunlar Hacıali’ye. Tabii Denya’dan Yılmazköy’e gitmek için toprak yol var. Onlar geldi geçti bir iki defa, gittiler geldiler... Hareket gördü Rumlar... Ve silahlandılar, sardılar. Acaba bunların mı kestiler önlerini yoksa ne yaptılar, bilmem...
SORU: O kuşatmanın nedenini bilmezsiniz...
MEHMET ALGANER: Evet... Biz, Rumlar’ın etrafımızı sardığını görünca, bacanağımın arabası öğretmen Emirali’nin evinin önündeydi... Bacanağım dediğim İbrahim Mehmedali, bu Ayşeciğin babası (Ayvasıl katliamında öldürülen 10 yaşındaki Ayşe İbrahim’in – S.U.)...
Onun arabası orada... Prefect bir arabacığı vardı. Benim araba da, benim ev bir ikiyüz metre içeride olduğu için, gitmedim alayım ben arabamı... Kurşunlara hedef olmayayım diye... Emirali’nin evinin önünden aldım arabayı, gittim Hacıali’ye... Dedim “Be Mustafa Bey, dikkat edin da sarılıyoruk... Bu yandan Fota yolundan (Dağyolu) ve köyün diğer tarafından silahlı Rumlar bizi abluka altına alıyor...”
SORU: Sivil miydiler yoksa polis falan da var mıydı?
MEHMET ALGANER: Sivil, sivil... Silahlı, sivil.. Mustafa Bey bana dedi ki “Git” dedi, “topla çoluk çocuğu, getir... Çünkü yardım gönderemeyeceyik...”
Ki eskiden anlaşmamız bizim, gece olursa bu işareti vereceyik, gündüz olursa şu işareti ki yardım edeceklerdi bize... Saat üçte kaçtık Ayvasıl’dan Yılmazköy’e...
SORU: Ayşaba nereşteydi?
MEHMET ALGANER: Ayşaba da geldi Türk tarafına – silahlı Rumlar’ı görünca geldi Türk tarafına.
CEMALİYE ALGANER: Altınları vardı, getirdi onları da verdi bana...
MEHMET ALGANER: Ayşaba’nın kocası dışarıda davarla ovadaydı. Ve 17 yaşında olan oğlu Mehmet Hasan Buba’yı gönderdi, “Kabadayı” deriz kendine... Onu gönderdi, “Git” dedi, “babana haber ver, alsın davarı, getirsin köye...” Te gitsin çocuk da haber versin, bu yandan başladı kurşunlar...
SORU: Başladılar ateş etmeye...
MEHMET ALGANER: Evet.. Biz da ateş ettik. Emirali, Hasan Blago, Niyazi İsmail... Bu üç tane piyadeyi tutar onlar... Doldurduk biz traktörün arkasındaki kasaya çoluk çocuğu, oraştan Yılmazköy’e... Bazısı yayan, yürüyerek...
SORU: Arabanın çalışmadığını anlattıydınız bana...
MEHMET ALGANER: O esnada, biz köyden kaçarken, Ayşe İbrahim’in babası, Ayşe Hasan’ın damadı İbrahim Mehmedali, girdiler arabaya hep çoluk çocuğuynan beraber, çalıştırsın arabayı, çalışmadı araba... Meğer araba eski model, isvici açacan, çekecen starteri da çalıştıracan... Bu herhalde tahminim, starteri çekmeden çalıştırmaya çalıştı, çalışmadı. Ayşe Hasan Buba ve Ayşe İbrahim, arabadan çıktılar, girdiler öğretmen evinin içerisine. Bu Yılmazköy’e doğru giden yol, o toprak yol, iniş aşağıydı böyle biraz... Kaktırdı bizim İbrahim Mehmedali, kaktırdı arabayı, çalıştırdı gitti Yılmazköy’e! Ayşaba’ynan Ayşecik kaldı öğretmen evinde... Diğer dokuz kişi da kaldı, benim evin içinde... İsmail Mustafa, Mustafa İsmail, Mehmet Ali Ömer, Ömer Hasan, Mehmet Hasan Kabadayı, Salih Karamustafa – “Tat Salih” dediğimiz bir çobandı bu – Ömer Hasan – bu da 65-70’lik bir adam... Toplam 11 kişi kaldı Ayvasıl’da... Salih Karamustafa ve o yaşlı amca, Ömer Hasan, kaçtılar, geldiler Yılmazköy’e (Şillura). Bize dediler ki “Rumlar saldırı yaptı, biz açılan deliklerden çıktık ve geldik Yılmazköy’e... Bomba atıldı, o açılan deliklerden, kapı pencere da açmadık, o açılan deliklerden kaçtık ve geldik Yılmazköy’e” dediler.
SORU: Bu 11 kişiden 9’u kalınca, gidilemezdi da geri alınsın, kaldı onlar rehin...
MEHMET ALGANER: Kaldı onlar rehin... Öldürdüler onları, katlettiler onları... 24-25 Aralık’ta yağmur yoktu da tarlaların içinden Fota’ya gittik... Ondan sonra 20-25 gün sonra, Kızılhaç vasıtasıyla tesbit olundu ki Türk mezarlığında kazı var. Ve bizim liderlik gönderdi işte... İngiliz gönderdi İngilizler’i, bu Dr. Hüsrev gitti, Fahri Egemen gitti, kazdılar... 21 kişi çıkardılar...
... Şikayet için söylemem, ne da bir menfaat beklerim artık çünkü 44 sene geçti aradan... Kaynanam, aynı zamanda teyzemdir yani Ayşe Hasan Buba, iki tane oğlu, biri 19 yaşında Ömer Hasan, liseyi yeni bitirdi, biri da 17 yaşında, o da oto boyacısı Mehmet Hasan, “Kabadayı” yani, benim yanımda çalışırdı. Bir toruncuğu, Ayşe İbrahim... Mehmet Ali Ömer, dayım, annemizin kardeşi... Ve biz, şehit ailesi yazılı değiliz...
Mehmet Alganer, Tekke Bahçesi'nde 2018'de düzenlenen cenaze töreninde...
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Ekim 2007).