1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Akatu (Tatlısu) ile çevresinin tarihi geçmişi…
Akatu (Tatlısu) ile çevresinin tarihi geçmişi…

Akatu (Tatlısu) ile çevresinin tarihi geçmişi…

Akatu (Tatlısu) ile çevresinin tarihi geçmişi…

A+A-

Tuncer Bağışkan

Asıl adı Akatu/Akanthou olan şimdiki Tatlısu köyüne yıllar önce Eski Eserler ve Müzeler Dairesi adına bir ekiple gittiğimde, köydeki Sotiros kilisesine ait bazı özellikli çeyiz sandıklarını alarak sorumluluğumdaki Kumarcılar Hanı eski eser deposuna taşımıştık. Daha sonraki yıllarda, köyün deniz kenarındaki Çiftlikdüzü kazısını başarıyla sürdüren meslektaşım Müge Şevketoğlu’nu belirli aralıklarla ziyaret edip çalışmaları hakkında bilgi edinme alışkanlığı edinmiştim. 2007 yılının Ocak ayında köyün yanından geçen yolun genişletilmesi çalışmalarının ilk iki gününde 38 zeytin ağacı ile 76 harnıp ağacının bonkörce yok edilmesi üzerine orasını da Anıtlar Yüksek Kurulu’nun bir üyesi olarak ziyaret etmiştim. Ve daha sonraki yıllarda köyün adak yerini ve deniz kenarındaki eski harnıp ambarlarını da ziyaret ettikten sonra, ne yazık ki oralara bir daha gitmek mümkün olmadı.


ALANIN TARİHİ GEÇMİŞİNİN ARAŞTIRILMASI

Antik Pergamon/Pergamos, Akatu ve çevresinin tarihi geçmişlerini öğrenebilmek için 2007 yılının Ocak ayında bir çalışma başlatmıştım. İlkin kaynak kitaplarda sürdürdüğüm araştırmaları,  ilerleyen günlerde arazideki kent kalıntılarına yöneltmem gerekmişti. Akatu köyünün çevresinde geniş alanlara yayılmış durumda Neolitik, Erken Tunç, Geç Tunç, Roma, Bizans ve Ortaçağ dönemlerine tarihlenen yerleşim yeri kalıntılarına rastlanmaktadır. Buradaki antik yerleşim yeri kalıntılarının önde gelen temsilcileri arasında Çiftlikdüzü, Pergamon, Aphrodisium (Iastrika), Macaria, Moulos (Kapsalos) ve Ayios Haralambos arkeolojik eski eser alanları yer almaktadır. 2007 yılında Tatlısu’dan başlayıp Çayırova’ya kadar uzanan yol güzergahı boyunca gerçekleştirilen yüzey araştırma çalışmalarında17 eski eser alanının daha saptanması (Lakkos, Ayios Therapon, Flamudi, Spilios, Ayios Ioannis, Tornaris, Kakos, Varkes I, Varkes II, Tekelovounos I, Tekelouounos II, Villouras, Asprogia, Ayios Onouphrios, Kamania, Ftani I ve Ftani II), ayrıca köy ile çevresinde 18 kilisenin varlığı,  bölgenin çok zengin tarihi bir geçmişinin olduğuna işaret etmektedir.

TATLISU – ÇİFTLİKDÜZÜ A SERAMİK NEOLİTİK YERLEŞİM YERİ

Kıbrıs’ın en eski yerleşim yerine, Akatu’nun deniz kenarındaki Çiftlikdüzü mevkiinde rastlanmıştır. TÜBİTAK ile Tatlısu Belediyesi’nin desteğiyle U.K.Ü. Arkeoloji, Kültürel Miras ve Konservasyon Merkezi müdürü Yrd. Doç. Dr. Müge Şevketoğlu başkanlığında sürdürülen kazılarında saptanan kalıntılar M.Ö 8400 yılına tarihlendirilmiştir. İnsanoğlunun göçebelikten kurtulup yerleşik hayata başladığı Neolitik dönemin ilk evresine (A Seramik Neolitik döneme)  ait olan bu yerleşim yerinde saptanan buluntuların Kıbrıs kronolojisini yeniden yapılandırmaya aday olduğu izlenimi edinilmektedir. 1998 yılından başlayarak fasılalarla günümüze kadar sürdürülen kazılarda taş ile kerpiçten yapılmış yuvarlak planlı evler, alçı sıvalı tekneler,  az sayıda insan kemiği, yabani ve evcil hayvan kemikleri, deniz kabuklarından yapılmış kolyeler, diş ile kemikten yapılmış oltalar, boynuzdan yapılmış iğneler, boncuklar, Orta Anadolu kaynaklı obsityen (siyah renkli volkanik cam) ile yerel çakmak taşından yapılmış ok uçları, kazıyıcılar, bıçaklar ve sert taştan yapılmış elle çalışan öğütme aletleri bulunmuştur. Bugüne kadar saptanan buluntulara dayanarak burada yaşayan insanların, avcılık, hayvancılık, balıkçılık ve doğada bulunan yabani otları toplayarak hayatlarını idame ettirdikleri anlaşılmaktadır.  

AKATU/AKANTHOU KÖYÜNÜN KURULMASI

Akatu köyünün Arap akınlarının başladığı M.S 647/49 yılı ile bu akınların son bulduğu M.S 965 yılları arasında kurulduğu tahmin edilmektedir. Bundan önceki yerleşim yerinin şimdiki köyün yaklaşık 2 mil kuzeybatısındaki Kouphes mevkiinde olduğu söylenirken, köyden geçen derenin denize dökülen ağzında bulunan antik Aphrodisium (veya Iastrika) kentinin de mevcut köyün ilk yerleşim yeri olduğu üzerinde durulmaktadır. Önceleri deniz kenarında bulunan ilk yerleşim yeri ile antik Pergamon kentlerinin Arap akınları nedeniyle terk edilmesi üzerine, yeni yerleşim birimi, denizden görülmeyen şimdiki yere kurulmuştur. Yeni kurulan yerleşim yerinin kuzey eteklerindeki Kako Scale mevkiinde bulunan yerleşim yerinin de eski köyün bir parçası olduğu öne sürülmektedir.
Akatu (Akanthou) adının kaynağının, sadece doğu ülkelerine has olan ve bu bölgede de yetişen dikenli bir çalıdan geldiği söylenmektedir. Bu çalının Angathi(a) adıyla bilindiği ve sadece “eşeklerin yediği bir ot” olması nedeniyle halk arasında yaygın olarak “Gayduran Gatho” (eşek otu) adıyla bilindiği bilgileri de edinilmektedir. Konuyla ilgili olarak günümüze gelen yerel bir rivayete göre, M.S VII. Yüzyılda başlayıp Memluklular döneminde de devam eden Arap akınları ile korsan faaliyetleri sırada, Anthousa adında çok güzel bir kadın bu dikenli çalılardan birinin arkasına saklanmak suretiyle korsanlara esir düşmekten kurtulmuş.
M.S 1385 yılında bu yerleşim yerinin Sir John Gorap adında bir soyluya devlet tarafından ‘Fief’ olarak verildiği bilgileri edinilmektedir. Yine M.S 1680-1687/88 yılları arasında Boyacıoğlu Mehmet Ağa önderliğinde Osmanlılara karşı Kıbrıs’ta başlatılan isyanın bastırılması amacıyla gönderilen Aydın Sancak Beyi Halepli Çıfıtoğlu Ahmet Paşa komutasındaki birlik de Akatu’dan karaya ayak basmıştı. 1877 yılında “Cyprus, its ancient cities, tombs and temples” adlı kitabını yayınlayan General Louis Palma di Cesnola  Kıbrıs’a ilk geldiğinde köyü ziyaret ettiğini, keçi ile koyun çobancılığı yapan bu köyün ana ürününün hellim yapımı olduğunu, üretimin köyün yanındaki kayalara oyulan mağaralarda yapıldığını ve köylülerin yılda 2 milyon adet dolayında ürettikleri hellimleri Smyrna (İzmir), Port Sait ve İskenderiye’ye ihraç ettiklerini yazmıştır.  

ANTİK PERGAMON KENTİ

Bölgenin en önemli antik kentlerinden biri de Akatu köyünün 5 km doğusunda ve Trodia ile Lukkos derelerinin arasında bulunan Pergamon (veya Pergamos) kentidir. Troya savaşından sonra Anadolu’da Pergamon adıyla bilinen şimdiki Antik Bergama’dan gelen insanlar tarafından bir koloni olarak kurulmuş ve bu nedenle yeni kurulan kente ana kentin adı verilmiştir.
Rivayet edildiğine göre, erken Hıristiyanlık döneminde buraya Banayia Pergaminiotissa kilisesi inşa edilmiş. Bu kilisenin yanında ise, Karpaz’daki Afendrika yerleşim yerinde olduğu gibi, denize kadar uzanan bir yeraltı tüneli varmış. Korsan gemilerinin karaya yanaşmakta oldukları yönünde ateş yakılarak işaret verilmesi üzerine, yerli halk bu tünele saklanmak suretiyle hayatlarını kurtarırlarmış. O sıralarda gemilerle gelen korsanlar karaya çıkarak çevreyi yağmalarlar, kadınların ırzlarına geçerler ve oradan ayrılırken köylülerin hayvanları ile kadınlarını da beraberlerinde götürürlermiş. Yine bir gün karaya ayak basan korsanlar bu kente gelmişler. O sırada burada bir düğün ziyafeti varmış. Misafirperver olan düğün sahipleri onları yemeğe davet etmişler. Ziyafet sırasında sarhoş olan korsanlardan biri Rumca bir şarkı söylemeye başlamış. Bu şarkı ise, gökyüzündeki ayın yerinde durduğu sürece dost ve arkadaş kalacakları, ancak ayın kaybolmasıyla birlikte gelinin gemiye bindirilip kaçırılacağı doğrultusundaymış. Nitekim sabah olunca gelini kaçırmışlar. Bu tür olaylar nedeniyle kenti terk eden insanlar dağın gerisindeki Akatu yerleşim birimini kurmuşlar.

ANTİK PERGAMON KENTİNDEKİ BANAYİA PERGAMİNİOTİSSA KİLİSESİ

Pergamon kentine ilkin Erken Hıristiyanlık döneminde (M.S VI. yüzyılda) üç sahınlı ve üç apsitli büyük bir bazilika inşa edilmişti. Ancak bu bazilikanın M.S VII. Yüzyılda Arap akınları veya yer sarsıntıları nedeniyle yıkılmasından sonra yerine M.S XI. Yüzyılın sonu ile M.S XII. Yüzyılda şimdiki Banayia Pergaminiotissa Kilisesi inşa edilmiştir. Bir zamanlar kilisenin iç duvarlarının tamamı iki kat halinde fresklerle bezenmişti. Ancak bu fresklerden bazıları yerlerinden sökülmek suretiyle çalınmışlardır. Çalınanların bazıları 1997 yılında eski eser tüccarı Aydın Dikmen’ın Münih’te kiraladığı bir apartman dairesinde Alman polisi tarafından bulunup müsadere edilmiştir. Şimdi bile kilise duvarlarındaki soygun izleri açıkça görülmektedir. Kilisenin çöken çatısı 2009 yılında USAID ile SAVE’in mali katkılarıyla restore edilmiştir.

KİLİSE ÇEVRESİNDEKİ ZEYTİNYAĞI TESİSİ

Tarihi Banayia Pergaminiotissa kilisesi çevresinin Erken Bizans dönemine ait olduğu iddiasına karşın, arazide bulunan gözenekli siyah bazalt taşından yapılmış konik un değirmen taşına dayanarak, burasının Roma döneminde de iskan edilmiş olduğu izlenimi edinilmektedir.  Kentte bugüne kadar herhangi bir kazı yapılmadığından, hakkındaki bilgilerimiz bölgeyi ziyaret eden eski yazarlardan Dr. Guillemard, Hogarth, Sakellarios, Ross, Cesnola, G. Jeffery, R. Gunnis, Sofoklis Hacisavvas ve diğer bazı araştırmacıların verdikleri bilgiler ile arazi tespitlerimize dayanmaktadır.
XVIII. Yüzyılın sonlarında Kıbrıs’ı ziyaret eden Dr. Guillemard, çok geniş bir alana yayılmış olan bu yerleşim yerinde yağ sıkma amacıyla kullanılan yekpare taştan yapılmış çok büyük dört adet delikli taş gördüğünü, bunların ikisinin karşılıklı durduğunu belirtmiştir. Nitekim buradaki arazi incelemelerimizde bu taşlardan birinin kırık parçasının saptanması mümkün olabilmiştir.
Kilisenin çevresi ile kuzeyindeki alçak tepenin üst kısmına kadar arazide görebildiğim kalıntılardan, antik dönemlerde burada bir zeytinyağı üretim tesisinin bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır. Arazideki kalıntılar arasında yağ değirmenlerine ait tekne parçaları, yıpranmış değirmen taşları  kanallı pres yatağı, burgu ile bucurgatla çalışan yağ sıkma presinin ağırlık taşları, Stipites olarak bilinen yağ sıkma presinin kanallı kenar payeleri, havan parçaları, zeytinleri ezmede kullanıldığı sanılan silindirik sütun kasnakları, kayaya oyulmuş yuvarlak sarnıç kalıntısı, kayaya oyulmuş küçük havuzlar, yağ sıkma presine ait delikli taş parçaları ve zeytin yağı imalatı ile depolamasında kullanılan pithos-küp-amphora gibi hacimli kaplara ait bol seramik kırıkları yer almaktadır. Antik çağlarda zeytin ile zeytinyağı kutsal sayıldığından zeytinyağı üretim tesisleri manastır ile tapınaklara kurulur, işletmeleri ise rahipler tarafından yapılırdı. Arazide saptanan kalıntılara dayanılarak buradaki zeytinyağı imalathanesinin geç Roma, Erken Bizans ve ortaçağda faaliyet gösterdiği, daha sonraki yıllarda ise tamamen terk edilip kullanılmadığı izlenimi edinilmiştir.

PERGAMOS KENTİ AKROPOLÜ VE MEZARLIĞI
Banayia Pergaminiotissa Kilisesinin kuzeyindeki tepenin bir zamanlar şehirdeki evlerin inşa edilmesinde taş ocağı olarak kullanıldığı, bu nedenle de tepenin üst kısmının zaman sürecinde düzelmiş olduğu üzerinde durulmuştur. R. Gunnis bu tepenin kentin akropolü olduğunu belirtirken, burada M.Ö 400 yılına ait mermerden yarım bir lahit kapağının tespit edildiğini, bunun üzerinde ise Mısır mumyalarını taklit eden bir yüz kabartması bulunduğunu yazmıştır. 1888 yılında bu alanı ziyaret eden D.J. Hogarth ise, tepenin kuzeyindeki alanda bulunan bazı mezarların üzerlerinin kalın dilimli taş bloklarla kapalı olduğu ve bunların ise mezarlara çatı görevi gördükleri tespitinde bulunmuştur. D.G.Hogarth ayrıca tepenin üst başında kayaya oyulmuş iki mekanlı bir yapı tespit ettiğini de kaydetmiştir.
Bu alanı incelediğim gün orada tanıştığım Akatulu Hristoforos Loizos, Akropol tepesiyle ilgili olarak babası Loizos ile dedesi Kinyaris’ın kendisine aktardıklarını bilgime getirmişti. Bilgime getirdiği rivayete göre, çok eskiden bu bölgede bulunan beş ayrı krallıktan en önemlisi Pergamos (veya Pergamon) krallığıymış. Kentteki Banayia Pergaminiotissa Kilisesinin civarı ise bu krallığın geçici bir yerleşim yeriymiş. Kral ile ailesi kilisenin kuzeyindeki tepede otururlarmış. Şimdilerde yol kenarında bulunan bu tepenin kuzeyindeki denize kadar uzanan alan ise mezarlıkmış. Ancak bu alandaki toprağın erozyon toprakla yükselmesi sonucu tüm mezarlar şimdiki toprak seviyesinin yaklaşık 5-6 metre altında kalmış. Bu mezarların bulunması için çok kişiler uğraş vermiş. Hatta haritalarla buraya gelen yabancılar som altından yapılmış bir kraliçe veya tanrıçanın heykelini arayıp durmuşlar. Ancak hiç kimse onu bulamadığı gibi, bir tek mezar dahi bulamamışlar.

PERGAMOS KENTİNDEKİ KAYAYA OYULMUŞ ŞAPEL
Kentteki alçak tepede ayrıca 16 X 13 ayak ebadında kayaya oyulmuş küçük bir şapelin bulunduğu Rupert Gunnis ile George Jeffery tarafından belirtilmiştir. Sözü edilen şapel şimdilerde alçak tepenin güneybatısındadır. Şapelin ana mekanı kayaya oyularak yapılan bir ikonostasis tarafından iki eşit kısma ayrılmış durumdadır. İkonostasis üzerinde ikonların konduğu çerçeveler, ikonostasisin merkezinde ise bir kapı geçidi bulunmaktadır.

AYİOS HARALAMBOS KİLİSESİ
Antik Pergamon kent harabelerinin kuzey doğusunda olup köyden uzaklığı yaklaşık 5 kilometredir.Kiliseyi ziyaret ettiğim gün orada tanıştığım Akatulu Hristoforos Loizos adlı bir kişiden aldığım bilgiye göre, kilise yaklaşık olarak XX. Yüzyılın ilk on yılında annesinin babası olan Kinyaris tarafından inşa edilmiş. Kilisenin avlusundaki antik yağ değirmen teknesi ise kilisenin çevresinde bulunan ve Erken Bizans dönemine ait Ayios Haralambos adıyla bilinen küçük bir yerleşim yerinden veya antik Pergamon kentinden alınarak buraya getirilmiş. 

AKATU ADAK YERİ
Anlatıldığına göre Osmanlı döneminde köyün meydanındaki mezarlık alanında bir cami ve caminin içinde ise adak amacıyla kullanılan bir mezar vardı. Zamanla cami yıkılınca mezar da tahrip olmuş. Evkaf Müdürü Münir Bey döneminde buraya Belediye pazarı yapılması amacıyla Rumlara satılırken, camiden geriye kalan bu mezarın korunması şart koşulmuş. Böylece Belediye pazarı inşa edilirken, içine de adak amacıyla kullanılmak üzere şimdiki mumluk inşa edilmiş.

ESKİ HARNIP AMBARLARI

Akatu’nun deniz kenerındaki Nerades (Neraies) koyunda Akatu köyü Sotiros kilisesine ait iki eski harnıp ambarı ve Ayios Nicholas kilisesinin yanında ise diğer bir harup ambarı bulunmaktadır.  İngiliz sömürge döneminde bölgenin harnıpları bu ambarlarda toplanıp torbalara doldurulurlardı.  Bu torbalar koyun açığında bekleyen yük gemilerine mavnalarla taşındıktan sonra alıcı ülkelere taşınırlardı.

Bu haber toplam 21635 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 106. Sayısı

Adres Kıbrıs 106. Sayısı