AKDENİZ İÇİN KRİTİK RAPOR
STRAZBURG- ‘AKDENİZ HAVZASINDA ÇOK BOYUTLU ÇEVRESEL SORUNLARIN ELE ALINMASINDA UYUM POLİTİKASININ ROLÜNE İLİŞKİN RAPOR.’
Uzun şekliyle tam ismi bu...
Avrupa Parlamentosu’nun ‘Bölgesel Kalkınma Komitesi’ tarafından hazırlanan ve genel kuruldan da geçen raporda, içinde Kıbrıs’ın da yer aldığı Akdeniz bölgesi için stratejik saptamalar var. Mesela şu:
‘Çevresel bozulma, kirlilik ve iklim değişikliği, yükselen su sıcaklıkları, aşırı hava olaylarının çoğalması, su kıtlığı, biyolojik çeşitlilik kaybı ve gıda güvensizliği gibi ortak sorunların ele alınması için AB sınırları içinde ve ötesinde işbirliğinin güçlendirilmesi çok önemlidir.’
AB için neden ‘stratejik’ öneme Akdeniz havzası?
Akdeniz kıyılarının yarısından fazlası AB toprağı ve çoğu AB yurttaşı olan 250 milyon insan bu bölgede yaşıyor.
Küresel ısınmadan en fazla etkilenen bölgelerden biri olan Akdeniz’de sürdürülebilir balıkçlıktan biyolojik çeşitliliğe, temiz enerjiden kültürel dokuya kadar, AB’nin orta ve uzun vadeli hedefleriyle yüzde yüz örtüşen, korunması gereken bir yığın alan var.
Gerek ‘uyum’, gerek ‘komşuluk’ politikaları ile AB zaten Afrika ve Ortadoğu ile buluştuğu bu bölgeye özel önem vermekteydi ama Avrupa Parlamentosu şimdi bunun daha da ileriye götürülmesini istiyor.
Bunun için de şu kilit sözcüğü öneriyor: İşbirliği..
Hem AB sınırları içinde...
Hem ötesinde...
***
Komite raporunda spesifik olarak ülke isimlerinden söz edilmiyor. Ancak ‘AB sınırları içinde’ ve ‘sınır ötesi’ vurgusunun yapıldığı raporun hedef ülkelerinden biri de Kıbrıs...
AB toprağı sayılsa da, müktesebat ‘askıda’ olduğundan AB kararları ve kuralları adanın bir yarısında uygulanmıyor. AB için adanın kuzey yarısı ‘sınır içi’ midir, yoksa ‘sınır ötesi’ midir tartışması fazlaca diplomatik ve akademik kalıyor, ama sonuçta ekoloji başta olmak üzere birçok AB hedefi Kıbrıs’ın ‘bölünmüşlüğü’ yüzünden şaşmaya devam ediyor.
Komite Raportörü François Alfonsi ile üyeler Nora Mebarek ve Niyazi Kızılyürek’in raporla ilgili basın toplantısında konuyu tam da buraya getirerek, ‘2017’den bu yana diplomatik kanalların tıkandığı Kıbrıs’taki liderlere bir çağrıları olup olmadığını’ soruyorum.
Gerek Raportör Alfonsi, gerekse Kızılyürek ‘işbirliğinin gerekli olduğunu’ bir kez daha vurguluyorlar.
‘Çevresel sorunların çözümü için politik ayrılıkların ötesinde işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu’ söylüyorlar.
***
Kıbrıs sorunu malum, tıkalı halde. Kısa sürede önü açılamayacak gibi duruyor. Türkiye ve Yunanistan’da bu ay sonunda tamamlanması öngörülen seçimlerden çıkacak sonuç iki ülke arasındaki ilişkileri ve haliyle Kıbrıs’ı da etkileyecek. Zaten son deprem felaketinin ardından Atina-Ankara hattında daha ılıman bir rüzgar esmeye başladı.
İki garantör ülke arasındaki yumuşama mühim, ama Avrupa Parlamentosu’nun Akdeniz havzasıyla ilgili raporuna yansıyan tespitler çok daha önemli. Sadece Avrupa yurttaşları değil, bütün bölge halkları ve de dünya iklim değişikliğine, suların yükselmesine, çevrenin yok edilmesine acilen ‘dur’ demek zorunda. Bu öyle ‘dilek ve temenni’ de değil. ‘Bilimsel akıl’ bunu emrediyor. Aksi takdirde birçok Akdeniz ülkesi kıyılardan başlamak üzere sular altında kalacak, denizde ve karada yaşayan çok sayıda canlı türü yok olacak, su ile gıda yetersizliği belki de yeni salgınları, savaşları tetikleyecek...
Aslında raporda yazılanları ilk defa duyup okumuyoruz. Hepsini biliyoruz. Akademisyenler, uzmanlar, araştırmacılar defalarca anlattı, yazdı, çizdi...
Avrupalı siyasetçiler de bilimle uğraşanların söylediklerini derleyip toparladı, Akdeniz için ‘SOS’ çağrısı yaptı. AB Komisyonu da muhtemelen kesenin ağzını açacak, gerekenin yapılması için imkanlarını seferber edecek.
Peki ya biz?