AKEL Tabanı Hakkında
AKEL Tabanı Hakkında
Şevki Kıralp
[email protected]
Barışsever Rum arkadaşlarımızın hangi parti ile bağlantılı olduklarıyla ilgilenmemeli, mesela sırf “Solcu değil” diye insanların barışseverliğinden şüphe duymaya kalkışmamalıyız. İki toplumlu etkinliklerde pek çoğumuz farklı partilerden ya da partilerle bağlantısı olmayan barışsever Rumlarla bir araya geliyor, hümanizmle bezendiklerini ve pek çoğunun da Kuzey’deki evlerine (ya da anne-babalarının evlerine) hasret olduklarını gözlemliyoruz. Bu nedenle yazıma başlamadan önce geçmişi ve bugününde diğer partiler ile bağlantısı olan ve olmayan bütün barışsever Rum arkadaşlarımızın hakkını teslim etmek istiyorum. Elbette ki barışsever olmak, demokrat olmak ve hümanist olmak evrensel değerler bakımından hem sağcı ve solcu olmanın, hem de Rum ve Türk olmanın önünde olan, insanın insanlığını güzelleştiren değerlerdir. Ancak AKEL tabanının anlatmaya değer bulduğum bazı özellikleri vardır. Geçtiğimiz hafta Larnaka bölgesindeki Voroklini köyünde AKELci bir barışsever ve ünlü bir ressam olan, kendisini iki toplumlu etkinliklerden dolayı benim de şahsen tanıdığım Mihalis Kirliça’yı ölümünün üçüncü yıl dönümünde anmak için bölgenin AKELcileri ile bir araya geldik. AKEL tabanının kendine özgü Kıbrıslı Türk dostluğu, sosyalist geleneklere bağlılığı, barışseverliği ve Kıbrıs severliği yine hissediliyordu. Kirliça’nın Emperyalizm, şovenizm ve militarizmin her iki topluma da yaşattığı acıları anlatan tablosu, kızıl ve sarı renklerin ağırlıkta olduğu orak-çekiç desenleriyle süslü tablolar ve etkinlikte verilen barış mesajları bu hissiyatın açık birer göstergesiydi.
AKEL’e aşinalığım çocukluğuma, 6-7 yaşlarıma kadar dayanır. Annem, babam ve arkadaşları CTP’ye, Kıbrıs’taki emek ve barış mücadelesine gönülden bağlı insanlardı. Evimizde sık sık bir araya gelir, müzakereleri, grevleri, seçimleri ve geleceğimizi konuşurlardı. Konuşmalarında kulaklarıma sürekli olarak bir sözcük takılıyordu: “AKEL”. “AKEL şunu yapacak, AKEL bunu yapacak”. “Denktaş” diyorlardı, kim olduğunu biliyordum, her televizyonu açışımda karşımdaydı. “Eroğlu” diyorlardı, kim olduğunu biliyordum. Her televizyonu açışımda karşımdaydı. “Özker hoca” diyorlardı. Sadece televizyonda değil, bizzat karşımda görüyordum. Kendisiyle konuşuyordum da. Bir de “federasyon” ve “konfederasyon” sözcüklerini çok duyardım, ama hiç de cazip gelmezlerdi. “Bunlar da enflasyon gibi kötü bir şeydir” diye düşünürdüm. Ama AKEL’i çok merak ederdim. Neydi bu “AKEL”? Neredeydi? AK ve EL, yani bir nevi “beyaz el”. Bir anlam veremiyordum, ama hep de merak ediyordum.
2000 yılında liseye başladım. Pile’de iki toplumlu etkinliklerde Rum gençler ile buluşuyorduk. Sınır kapıları kapalıydı. Tarih kitapları onlardan “kafayı Enosis ile bozmuş bizden nefret eden caniler” diye bahsederdi. Büyüklerimiz ise anlatılarında “onlar da bizim gibi insandır” diyorlardı. 14-15 yaşında gençler, hatta çocuklar olarak karşılarında bir Kıbrıslı Türk görünce nasıl tepki verecekleri konusunda bile hiçbir fikrimiz yoktu. Mağusa’nın Baflılar mahallesindeki (Maraş) gençler olarak bir gün Ulus Irkad hocamızın nezaretinde otobüslere bindik ve Pile’ye doğru yola çıktık. Ulus hoca bizlere “aman çocuklar, Pile’den bir şey satın alırsanız barikata gelmeden önce tüketin. Bir sakız ambalajından bile başımız derde girebilir” diye öğüt veriyordu. Anne ve babamızın bizlere lazım olursa bulunsun diye verdikleri Kıbrıs Liraları ile büyük bir zevkle alışveriş ediyor, kolayı birkaç kuruş daha ucuza içmenin zevkini yaşıyorduk. Ailelerimiz hümanist ve barışsever, çoğunlukla da sosyalist gelenekten insanlardı. Bizler ise o bilinci ve hayata o bilinçle bakmayı içselleştirebilmek adına belki de hayatımızdaki ilk adımları atıyorduk.
Karşımızda Ulus hocamızın yakın dostları olan Rum öğretmenler ve Rum gençler vardı. Çoğunun anne babaları AKEL üyeleri ya da semptizanlarıydı. Tanışıp kaynaşırken birbirimize ailelerimizden işittiğimiz benzer hikâyeleri anlatıyorduk. “Eskiden Rumlar ile Türkler bir arada yaşar, kardeş gibi birlikte yerler içerler, birlikte çalışırlardı”. Aynı memleketin insanlarıydık. İngilizce konuşuyorduk, ama aksan yine Kıbrıs aksanıydı. Dört yıl sonra Annan Planı referandumunda bir fiyasko yaşadık. AKEL o zamanların tabiriyle “yan çizmiş” ve çözümün önü tıkanmıştı. Hayal kırıklığı yaşamıştık.
2007 yılında Atina’ya gitmiştim. İleri ve akademik düzey bir Yunanca dil kursuna katılıyordum. Orada benim gittiğim kursa katılan ya da iş icabı Atina’da bulunan 4 Kıbrıslı Türk arkadaşım daha vardı. AKEL’in gençlik örgütü olan EDON’da örgütlenmiş olan oradaki öğrencilerle tanıştık. Birlikte çok güzel vakit geçiriyorduk. Ambelokipi (bağ bahçeleri) isimli işlek ve canlı bölgede kendi lokallerinde ya da farklı yerlerde oturuyor, Kapitalizm ve Emperyalizm üzerine uzun uzadıya sohbet ediyorduk. Ama konu dönüp dolaşıp Kıbrıs Sorunu’na gelince, başta liderleri ve arkadaşım olan Yorgos Kukumas olmak üzere kendilerine sitem ediyordum. “Arkadaş bu Annan Planı’nı niye reddettiniz?” diyerek. Gerekçelerini anlatıyorlardı, fakat ikna olmuyordum. Gerçekten de o zamanlar Kıbrıs Türk Solcuları öyle bir tezat yaşıyorduk ki, referandum öncesinde Papadopulos’u AKEL’in ortağı olduğu için “ilerici” atfettik, referandum sonrasındaysa AKEL’i Papadopulos’un ortağı olduğu için suçladık.
Sonra 2010 yılında Annem Leyla Kıralp’ın “Paylaştığımız Islak ve Beyaz Mendil” isimli kitabını Yunancaya tercüme ettim. Annemin kitabı barış, insan sevgisi ve Kıbrıs doluydu. AKEL ise kitabı benimsemiş ve pek çok tanıtım etkinliği düzenleyerek partinin üye ve sempatizanlarının kitabı okumasını sağlamıştı. Parti tabanı ile en çok bu noktada haşır neşir olmaya başlamıştım. AKEL tabanında yeni nesillerde tahsil seviyesi yüksek insan sayısı az değildir. 60 yaş üzerindekiler ise çoğunlukla işçi sınıfından gelmektedir. Fakat genç yaşlı çoğu AKELci geçmişin sosyalist ve barışsever geleneklerine bağlıdır. Kitle için hareket eden bir kitledirler. Aralarındaki en genç ve en sağlıklı insandan tutun da en yaşlı insana, hatta engellilere kadar davalarına karşı bir sevgi ve inanç taşıdıkları görülür. Ayrıca AKEL tabanında tanıdığım çoğu insan, mesleği ve tahsil seviyesi ne olursa olsun mutlaka edebiyat, sanat, tarih ve felsefe ile bir ölçüde iç içedir. Ve bütün kitleye yayılan, nesilden nesle aktardıkları bir Kıbrıslı Türk dostlukları vardır. Doğrudur, Annan planını reddettiler ve o reddin arkasında yatan sebepler ortadan kaldırılmazsa yine “hayır” oyu kullanabilirler. Fakat AKELciler Kıbrıslı Türklere öfkeyle yaklaşan aşırı milliyetçi kesimlerden ya da “sıradan bir azınlık işte” şeklinde düşünerek mesafeli duran ana akım milliyetçilerden farklıdırlar. Kıbrıslı Türk olduğunuzu anladıkları zaman dostane bir merhaba ile karşınıza çıkarlar.
AKEL tabanının önemli bir kısmında, ilk başlarda anlam vermekte zorlandığım bir Makarios sevgisi de görülmektedir. 63-64 olaylarının en önemli sorumlularından biri olan ve 67 sonrasındaki görüşmelerde bir türlü esnek davranmaya yaklaşmayan etnik milliyetçi bir lider nasıl olur da sosyalist ve ilerici bir partinin tabanı tarafından bu kadar sevilebilirdi diye hem kendime, hem AKELci arkadaşlarıma defalarca sormuştum. Fakat Kıbrıs tarihi hakkındaki bilgim arttıkça bu sevginin de altında yatan sebepleri daha kolay kavradım. Öncelikle, Makarios hükümetinin özgürlükçü politikaları sayesinde AKEL’in temsil ettiği işçi sınıfı örgütlenme ve hak arama mücadelelerinde önemli kazanımlar elde etmişlerdi. Bunun yanında, 1970li yıllarda Makarios ve AKEL hiçbir hümanist değeri temsil etmeyen aşırı milliyetçi Rum terörizmine (Milli Cephe ve EOKA B) birlikte karşı durmuşlardı. Bu noktada iki toplum arasında ciddi bir fark belirginleşiyordu. Rum lider Rum Solu ile yan yana gelmişken, Kıbrıslı Türk liderler (Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş) o yıllarda son derece cılız olan Kıbrıs Türk soluna karşı her zaman mesafeliydiler ve 74 sonrasında kitleselleşen Sola karşı mesafelerini de ahir ömürlerine kadar korumuşlardı.
Netice itibariyle, AKEL Kıbrıs Türk ilericileri arasında 2004 referandumunda bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Fakat partinin barışsever tabanı adadaki iki toplumun ilişkilerinin iyimser bir yönde düzelmesi adına ciddi bir umuttur. Bu umudun temel kaynağı ise partinin kitlesel gücü, yani tabanıdır. AKEL ile bağlantısı olmayan pek çok barışsever Kıbrıslı Rum da vardır ve buradan onların haklarını bir kez daha teslim etmek isterim. Fakat bir inancın başarıya ulaşması için kitleselleşmesi gerekir ve AKEL’in tabanı da hâlihazırda barışsever değerlere sahip çıkmaktadır. Bu taban doğru yönlendirilirse adanın iki toplumu arasında yeşerecek barış tohumları açısından önemli kazanımlar sağlanacaktır.