1. YAZARLAR

  2. Aslı Murat

  3. Akile Nacisoy için Adalet Arayışı
Aslı Murat

Aslı Murat

Akile Nacisoy için Adalet Arayışı

A+A-

 

30 Aralık 2016 günü, bir kadının Girne’deki evinden beton zemine “düşerek / atılarak” hayatını kaybettiği haberi ile sarsıldık. Önceleri bir intihar veya kaza gibi lanse edilse de, zaman içerisinde olayın arka planına ilişkin ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı. Ailesi, Akile’nin uzun zamandır eşinin şiddetine maruz kaldığını ve öldüğü gün de benzer bir durumun yaşadığını açıkladı. Bu doğrultuda polisin etkili soruşturma yapmasının önemine işaret edildi. Çünkü polis, ilk etapta bir cinayet şüphesi ile hareket etmemiş, meselenin bir zanlısı olabileceği üzerinde durmamıştı. Ölümün ardından verilen bir ifade, daha ileri bir adım atılmasına olanak tanıdı. Evin içinde başlayıp balkonda sonuçlanan olayın tanığı kızlarıydı. Bunun üzerine soruşturma derinleştirildi ve Akile’nin eşine, “adam öldürme suçu” üzerinden dava getirildi. Ailenin aktardıklarına göre polis, çocuk ifade verene kadar gerekli ve ciddi bir soruşturma yapmadı. Tabi ki durum bu şekilde seyredince, “adam öldürme” ile yargılanan kişinin aleyhine olabilecek delillerin elde edilmesi de zorlaştı. Çünkü bir suç işlendiği zaman olay yerindeki kalıntılar ve çevreden elde edilebilecek tanık ifadelerinin sıcağı sıcağına elde edilmesi önemlidir. Aksi takdirde yok olma ihtimalleri artar. Özellikle “şüpheli ölüm” diye tanımlanacak vakaların yaşanması durumunda, adli ve tıbbi otoritelerin birlikte çalışması gerekir. Kısacası adli tıp uzmanı, gerçeğin aydınlatılması ve adaletin gerçekleştirilmesi için kilit rollerden birine sahiptir.

Geçtiğimiz günlerde, adli tıp uzmanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın, ev içi şiddet sonucunda hayatını kaybeden kişiler için yürütülen hukuki süreçlerdeki eksikleri anlattığı bir röportajına rastladım. Şebnem Hoca, 9 yıldır Türkiye İnsan Hakları Vakfı başkanlığı yapan ve mesleğini ülkesindeki insan hakları mücadelesine adayan isimlerden biri. Özellikle işkencenin önlenmesi ve raporlanması aşamaları ve tıp etiği alanlarında önemli çalışmaları oldu. Bahsettiğim röportajda da kadın cinayetleri ardından yürütülen otopsi ve delil toplama işlemlerinin, ne şekilde ele alınması gerektiğine dair açıklamalarda bulundu. Yapılan en büyük hatanın, otopsiyi sadece otopsi salonundan ibaret sanan yaklaşımdan kaynaklandığını söyledi. Ona göre bir soruşturma başladığı anda; adli tıp uzmanının olay yerinde bulunması, delil toplandığı esnada süreci izlemesi, hangi adımların atılıp atılmamasına karar vermesi, toplanan verilerin ne şekilde değerlendirileceğini saptaması gerekir. Tabi ki bunu yaparken, değişik uzmanlık dallarından kişilerin de yardımcı olması elzemdir. Mesela parmak izi ve kıl toplama uzmanı, adli fotoğrafçı, kriminolog ve savcılık. Hatta yüksekten düşmeye bağlı ölüm ve yaralanmalarda (ki Akile’nin ölümünde de benzer bir durum var) bilimsel saptama yapabilmek adına, alanda çalışan uzman fizikçilerden de yararlanıldığını aktardı.

Hukuk sistemimizde, Türkiye’den farklı olarak, savcılık soruşturma evresinde devreye girmemektedir. Kanımca Anglo Sakson ceza hukukuna sahip olsak bile, savcılığın soruşturmaya hukuki destek sağlamasında bir sakınca yoktur. Bugüne kadar yapılan pek çok hatanın, polisin hukuki bilgi eksikliğinden kaynaklandığına inanıyorum. Bu sebeple soruşturma aşamasında teşkilatın yalnız bırakılmaması gerekir. Tabi ki bu noktada, gerek teknik gerekse kadro anlamında ne denli yetersiz olduğumuz ortaya çıkıyor.

Yıllardır Kıbrıs’ın kuzeyinde tüm otopsileri yapan, olay yeri incelemelerini gerçekleştiren ve adli süreçlerde yaşananları uzmanlığı doğrultusunda raporlayan tek bir adli tıp uzmanı var. Dr. İdris Deniz elinden geldiğince çalışıyor olsa da, imkânsızlık yaşadığını basına yansıyan açıklamalarından da biliyoruz.

Şebnem Hocanın söylediklerine döndüğümüzde, etkili belgelemenin yapılabilmesi, yani hukuki olarak karanlıkta kalan bir mevzunun tıp aracılığıyla aydınlatılabilmesi için, disiplinler arası kurulacak köprüler önemlidir. Mesela batı ülkelerinden verdiği örneklerde, adli tıp uzmanının olay yerine gitmeden hiçbir adım atılamadığını söylüyor. Çünkü etraftaki delillerin dağılımı ve dizilimi, suçun ortaya çıkarılmasının bir parçasıdır. Kısacası otopsi, ölen kişinin bedeninden ibaret değildir. Mekânın didik didik incelenmesi ve zanlı pozisyonunda olan kişilerin de beden muayenesinin yapılması gerekir. Eğer bir boğuşma varsa, her iki şahısta yapılacak tespitler önemlidir.

Akile Nacisoy Davası, tüm bu bilgiler çerçevesinde değerlendirdiğinde, ülkede birçok eksiklik olduğu ortaya çıkıyor. Olay mahkeme gündeminde olduğundan, davanın içeriğine ilişkin saptama yapamam. En azından şunu söyleyebilirim ki; Mahkeme soruşturma sürecinin eksiklikleri ve aksaklıklarını fark etmiş ve adaletin gerçekleştirilmesi için oluşan delikleri kapatmak istemiş olacak ki, hem olay yerinde bir keşif yaptı hem de 28 Aralık’taki celsede adli tıp uzmanını tekrardan dinlemeye karar verdi. Eğer farklı çalışma alanlarından uzmanların bulunduğu bir adli tıp kurumumuz / merkezimiz olsaydı ve bu gibi şüpheli ölümlerde baştan savma soruşturma süreçleri yaşanmasaydı, belki de bunlara gerek kalmayacaktı. Özellikle suç oranlarının sayısının gün geçtikçe artması neticesinde, adli tıbbın önemi daha fazla hissedilecektir. Çünkü bu bir takım işidir ve tek bir doktorun omuzlarına bırakılamayacak kadar ağır bir yüktür.

Bu noktada gözleri siyasilerin üzerine döndürmek gerekir. İçişleri Bakanı Baybars, 11 Eylül 2018 tarihinde bir açıklama yaparak, adli tıp kurumunun kurulmasının gündemlerinde olduğunu söyledi. Bu güne kadar herhangi bir gelişme yaşanmadı. Konuya ilişkin diğer bir sorun ise, adli tıp alanında ihtisas yapmada çekince duyulmasıdır. Sağlık Bakanlığı da bu aşamada doktorları teşvik etmelidir. Ayrıca teknisyen olarak çalışacak ara elemanların da yetiştirilmesi önemlidir. Söz konusu husus sadece ölümle sonuçlanan meseleler için gerekli değildir. Ayrıca aylarca beklenen DNA testi sonuçlarının kısa sürede elde edilmesi, cinsel nitelikli suçların daha kolay aydınlatılması, yaralanmalar ve psikolojik şiddet sonucunda yaşanan travmaların ve işkence iddialarının tespit edilebilmesi açısından da kadroların yetiştirilmesi önemlidir. Aksi takdirde adaletin terazisi dengesini kaybedecek ve yaşanan acılar cezasız kalacaktır.

 

 

Bu yazı toplam 3474 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar