1. HABERLER

  2. ÖZEL HABER

  3. Akıncı, Anastasiadis ve İki Devlet
Akıncı, Anastasiadis ve İki Devlet

Akıncı, Anastasiadis ve İki Devlet

“Crans Montana’da reddedilen, Baf’tan Apostolos Andreas’a, Limasol’dan Girne’ye kadar Avrupa çözümüydü. Anastasiadis’in karşı önerisi ise, Lefkoşa’da Ledra Caddesi’nde Türkiye ile sınırın olmasıydı. Anastasiadis’in sonraki nesillere aktaracağı miras budur

A+A-

Makarios Druşotis

Geçtiğimiz hafta, Mustafa Akıncı ile bir araya gelip kendisiyle Kıbrıs sorununa ilişkin bir görüşme gerçekleştirdik. Kaybedilmekte olan Kıbrıs’a ilişkin endişesi tarif edilemez boyuttadır. İki devletin, Kıbrıs’ın kuzey kısmının Türkiye tarafından ilhak edilmesine yönelik bir ara istasyon olduğunu söyledi. Kıbrıslı Rumlar, sorunun sadece Kıbrıslı Türklerin sorunu olduğunu ve kendilerinin güvende olduklarını sanıyorlarsa trajik bir yanılgı içerisindedirler.  Türkiye ile sınırları olduğunda onlar da tehdidi hissedecekler.  Akıncı, Crans Montana’daki zirvenin çökmesinden bahsederek, “Crans Montana’da yaşananların cinayet (crime) olduğunu” söyledi. Crans Montana’da -ve öncesinde- ne olup bittiğini, ikinci cildi çıkacak “Şebeke” kitabında kaleme aldım. Çok fazla belgeye dayandırılmış ve “Şebeke” kitabının birinci cildinden daha fazla şok edici bilgiler içeren ikinci cilt, son düzenlemeler aşamasındadır ve birkaç aya kadar yayınlanacağını umuyorum.

Bu yazıda Akıncı’nın Crans Montana ile ilgili yukarıda değindiğim tanıklığına yer vermemin sebebi, kendisinin Yenidüzen gazetesine verdiği röportaj ve Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in bu röportajın ardından şimşek hızında Akıncı’yı haklı bulduğunu iddia ettiği yazılı açıklamasıdır. Anastasiadis, açıklamasını Akıncı’nın röportajındaki iki alıntıya dayandırmıştır. Bunlardan biri, Ankara’nın hedefinin ilhak olmasıdır.   Diğer bir nokta ise, Türkiye’nin iki devletliliğe dönüş yaptığı bir dönemde, 2019 yılının Kasım ayında yapılan zirvede Kıbrıs sorununun teorik olarak Guterres çerçevesine geri geldiği Berlin Mutabakatıdır. 

İki devletliliğin, ikinci aşama olarak ilhaka götürecek bir araç olduğu gayet açıktır.  Türkiye’nin bu doğrultuda kullanabileceği iki model vardır. Bunlardan bir Hatay örneği bir diğeriyse daha yakın geçmişteki Kırım örneğidir. Bunun anlamı, Kıbrıs’ın kuzeyinin tamamen Türkleştirilmesi, yeni nüfusun taşınması, vatandaşlıkların verilmesi ve Türkiye’ye ilhak edilmesine ilişkin referandum yapılmasıdır. 

Akıncı, Kıbrıslı Türklerin lideri olduğu sürece Kıbrıs’ın bütünlüğünü kurtaracak federasyon çerçevesinde bir çözüme ulaşmak için mücadele vermiştir. Yeni vatandaşlıklar verilmesini reddetmiş, Anastasidis ile 4’e bir nüfus oranında anlaşmaya varmış, Türkiye’nin talimatlarının aksine toprak konusunda (Morfu) girişimlerde bulunmuş ve en önemlisi şu yönde mücadele vermiştir: Çözümün ilk gününden itibaren hiçbir sapma olmaksızın AB Müktesebatının devreye girmesi. Akıncı, fırsatın kaybedilmemesi umuduyla Crans Montana Zirvesi’nde görüşmelerin tamamlanmasını zorlamıştı.     

Yakında çıkacak olan kitapta belgelenmiş haliyle anlatıldığı üzere, Crans Montana’daki müzakerelerin doruk noktasının hemen öncesinde, Anastasiadis Çavuşoğlu ile özel bir görüşme talep etmiş ve gerçekleştirmişti. Bir saat bir çeyreklik sürede, Çavuşoğlu’na iki devletlilik vizyonunu ayrıntılı bir şekilde anlattı ve kendisinden seçime kadar kendisini rahat bırakmalarını rica etti. Devamındaysa seçim sonrasında hidrokarbonları da paylaşmaktan söz etti. Ertesinde Kıbrıs’a döndü ve bölünmeye ilişkin vizyonunu yüzlerce kişiye ayrıntılı bir şekilde anlattı. Öte yandan, Andreas Mavroyannis’ten MEB’in taksimi ile ilgili bir proje hazırlamasını talep etti. Anastasiadis, bölünmeye ilişkin beklediği desteği bulamayınca, Crans Montana’dan iki buçuk yıl sonra Akıncı’yı “haklı bulduğu” iki noktadan birisi olan Berlin Mutabakatını kabul etti.     

Berlin toplantısı ile ilgili ortaya çıkmamış bazı şeyler:

a) Genel Sekreter, Guterres çerçevesinin tek bir belge olduğunu ve bu belgenin 30 Haziran tarihli belge olduğunu netleştirdi. Geriye kalan tüm belgeler Anastasiadis’in federasyonu gömmek doğrultusundaki taktiklerinin parçasıydı. b) Siyasi eşitliğin ne olduğunu net bir şekilde açıkladı ve çıkmazın kırılmasının anahtarının bu açıkladığı anlamıyla siyasi eşitlik olduğunu ortaya koydu. Anastasiadis, Guterres çerçevesini kabul ederek, Berlin Mutabakatı öncesi ve sonrasında şeytanlaştırdığı şeyleri kabul etmiş oldu.  c) Genel Sekreter, Crans Montana’da olan bitenlerle ve Türkiye’nin perde gerisinde garantilerin kaldırılmasını kabul etme taahhüdü ile ilgili olarak her şeyi gayet açık bir şekilde anladığını ve Çavuşoğlu’nun kendisini kandırdığını düşünmediğini ortaya koydu.  

Akıncı, Yenidüzen’e verdiği röportajda Berlin Mutabakatı ile Akıncı’nın Guterres çerçevesini kabul ettiğini ve Kıbrıs sorunu ile ilgili olarak rayından çıkan trenin tekrar rayına oturtulduğuna değiniyor. Bu söyledikleri, gerçeklikten ziyade hüsnükuruntudan ibarettir. Aradaki fark, Akıncı’nın Türkiye tarafından emilip yutulma korkusuyla çözüm için yanıp tutuşurken, Anastasiadis’in belki yeniden aday olabileceği düşüncesiyle sadece görüşmelerin yapılmasını istemesiydi.    

Bu arada, Akıncı’nın röportajında ifade ettiği üzere, Türkiye artık federal çözümden kaçmış durumdaydı. Akıncı, işgal bölgelerindeki Türk “Büyükelçinin” kendisine sen federasyon istiyorsun, bizim bakış açımız bu değildir dediğini belirtti. Anastasiadis’in yanıtlaması gereken soru, Türkiye istekliyken Crans Montana’dan neden kaçtığıdır. Ayrıca, madem Akıncı’ya atıfta bulunuyor, Kıbrıslı Türk politikacı da röportajında Türkiye’nin Crans Montana’da çözümü desteklediğini söylemiştir. “Burada çözüme destek verildi. Bunu inkâr etmek doğru değil” demiştir. Şaşırtıcı biçimde, Akıncı’nın röportajındaki bu ifadesi Basın ve Enformasyon Dairesi’nin bülteninde yer almıyor.         

Vaziyetin özü, Anastasiadis’in Akıncı’nın arkasından Türkiye ile iki devletliliği görüşmeye başlamış olmasıdır. Akıncı iki devletlilik oyununu oynamayı reddetmiştir, Türkiye ile çatışmasının sebebi de budur. Bu gidişat durdurulmaz ve nihayetinde ilhak gelirse, kesin olarak Kıbrıs’ın geriye kalan kısmı Türkiye’nin gölgesi altında yaşayacak ve zaman içerisinde Türkiye tarafından emilip yutulacaktır. Crans Montana’da reddedilen, Baf’tan Apostolos Andreas’a, Limasol’dan Girne’ye kadar Avrupa çözümüydü. Anastasiadis’in karşı önerisi ise, Lefkoşa’da Ledra Caddesi’nde Türkiye ile sınırın olmasıydı. Anastasiadis’in sonraki nesillere aktaracağı miras budur.


(Çeviri: Çağdaş Polili)

 

Bu haber toplam 4114 defa okunmuştur