1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. AKINCI OYUNA MI GE(TİRİ)LDİ?
Sami Özuslu

Sami Özuslu

AKINCI OYUNA MI GE(TİRİ)LDİ?

A+A-

 

Başlıktaki soruya kestirmeden, dolanmadan cevap vereyim: Evet. Akıncı oyuna ge-ti-ril-di!..
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Türkiye diplomasisinin ‘şark kurnazlığı’ taktiğinin oyununa geldi.
İstanbul’daki BM İnsani Zirvesi’nde Anastasiadis’in ‘Kıbrıs Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla yer alacağı biliniyordu ve günler, belki haftalar öncesinde Akıncı’nın durumunun ne olacağı üzerinde Lefkoşa-Ankara arasında diplomasi trafiği sürüyordu.
Sözcü Barış Burcu geçen hafta “Akıncı davet almadı” açıklamasında bulunmuş, konu orada kalmıştı.
Pazar gün Anastasiadis İstanbul’a uçtu, pazartesi de zirve açılışında konuşma yaptı.
Akıncı hala Lefkoşa’da, beklemedeydi.
Ne olduysa Pazartesi akşamüzeri oldu.
Akıncı, apar topar, TC’den gönderilen özel uçakla İstanbul’a gitti. TC Cumhurbaşkanı Edoğan’ın verdiği yemeğe çağrılmıştı.
Buraya kadar her şey olumlu gibi görünüyor.
Oysa değil…

***

Akıncı’nın ‘son dakika golü’ olarak Erdoğan’ın yemeğine çağrılması, bir yanıyla ‘iç tribün’ hesabıydı.
Ama diğer yanıyla da, giderek AB’den kopan, demokrasi dışı uygulamaları nedeniyle bütün şimşekleri üzerine çeken Ankara, bir süreden beridir ‘gerginlik’ politikasını ısıtmaya başlamıştı ve Akıncı’nın ‘emrivaki’ ile yemek masasına oturulması o gerginliği artırmayı amaçlıyordu.
Zira Ankara’dın dış siyasetine yön verenler bal gibi biliyorlardı ki Anastasiadis o masaya oturmayacaktı!

***

Peki ama sadece Ankara’daki diplomatların değil, bütün herkesin tahmin ettiği bu yalın sonucu Cumhurbaşkanı Akıncı hesap edememiş olabilir miydi?
Kıbrıs’ta sürekli ‘iyi ilişki’ içinde oldukları mesajı veren, kahve-zivaniya içen, bol gülücüklü  fotoğraflarda çıkan Akıncı ile Anastasiadis’in bu şekilde bir ‘yemek krizi’ yaşamasının izahı nedir?
Siyasetçilere bakıyorum, İstanbul’da olup bitenlere “Normal” dediler. CTP yetkilileri de dahil buna…
Nesi normal, anlamadım.
‘Normal’ denilen şu aslında: Anastasiadis’in o masadan kaçacağı belliydi. Ama KKTC Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki BM toplantısında bir şekilde ‘boy göstermesi’ de bizim ‘milli’ siyasetimiz açısından gerekliydi.
Nasıl ki ‘çözümsüzlük cephesi’ o yemeğe otursa Anastasiadis’i topa tutacaktı, Akıncı da İstanbul’a hiç gitmemiş olsa, benzer bir tepki de bizim ‘çözüm karşıtları’ndan gelecekti.
Yani formül ‘mutlak gerginlik’ üretecekti.
Nitekim öyle de oldu!

***

Mustafa Akıncı Kıbrıs’ta uygulanabilir bir çözüme inanan geniş bir kesimin oyuyla seçildi. Kuşkusuz her kesimden tepkileri ve beklentileri dikkate almak durumunda olduğu bir makamda bulunuyor.
Amma ve lakin öncelikler ve tercihler hayatta bazen kritik rol oynar.
Akıncı Pazartesi gecesi apar topar İstanbul’a giderken, Anastasiadis’i zora sokacağını elbette kestirebiliyordu.
O yemeğe katılırsa ‘Nikos’ diye ilk ismiyle hitap ettiği mevkidaşının o yemekte olmayacağını da öngörüyordu.
Ama gitti.
Gitti, çünkü davet Erdoğan’dan gelmişti.
Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakaldı.
Erdoğan’ı reddetmeyi göze alamadı. Bunun yerine Anastasiadis’in yemekten kaçmasına ve peşi sıra gerginliğin tırmanmasına yol açacak adımı attı.
‘Zorunlu’ muydu?
Bence değildi.
Zira Erdoğan’ın iç tribünlere ve dış dünyaya vermek istediği mesaj, Kıbrıs sorununun çözümüne katkı yapabilecek bir niyet taşımıyordu.

***

Cumhurbaşkanı Akıncı İstanbul’a gitmeyebilirdi pekala…
Son dakika ‘emrivaki’ bir şekilde Anastasiadis’e ‘sürpriz’ yapmak yerine, eğer böyle bir olasılık varsaydı, bunun formülü önceden tartışılır, bir çıkış yolu aranırdı.
Belki Anastasiadis’e “Sen resmi toplantılara katılıp konuşacaksın zaten, Akıncı da yemeğe gelecek, ona da sen katılma istersen” denseydi, diplomasinin kıvraklığında bir formül bulunurdu.
Çok daha geriye gidersek, BM İnsani Zirvesi’nde ‘tanıdığı’ KKTC’nin değil, ‘tanımadığı’ Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bayrağını göndere çeken Türkiye, “Ben Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımam, tanımadığım devletin Cumhurbaşkanı’nı da ülkeme davet etmem, bayrağını da asmam arkadaş” diyerek, bu etkinliğe ev sahipliği yapmayı reddedebilirdi.
“Anastasidis’in ve Rumların ezberidir” diyerek Güney’de hala bir şekilde canlı olan ‘sahte devletin seviyesinin yükseltilmesi’ alerjisini es geçmek gerçekçi olmadığı gibi, Erdoğan’ın oldu-bittisine karşı Akıncı’nın İstanbul’a gitmek zorunda olduğunu hissetmesi de bizim ‘ezberimiz’ değil de nedir?
Birkaç aydır yazıyorum: Türkiye’nin Kıbrıs’ta çözüm motivasyonu gerilerde kaldı. Falımızda ‘ilhaka kadar yolumuz’ görünüyor.
Kimse oyuna gelmesin lütfen!..

Bu yazı toplam 6649 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar