1. YAZARLAR

  2. Ferdi Sabit Soyer

  3. Akıncı, Özersay, Eide, Anastasiadis
Ferdi Sabit Soyer

Ferdi Sabit Soyer

Akıncı, Özersay, Eide, Anastasiadis

A+A-

 

CB Sayın Mustafa Akıncı'nın CB seçilmesi ve Sayın Özdil Nami'nin de Müzakereci olarak atanmasından sonra, Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabaları son derece olumlu bir atmosfere girdi.
Ancak çözümün esaslarının tam anlamı ile sonuçlanmasına dönük daha çok ciddi yol yürünmesi gerektiği de açıktır.
İşte bu aşamada hem iki lidere, hem de toplumsal her kesime çok önemli görevler düştüğü de açıktır.

GİZLİLİK ve TUZAK

Burada ciddi bir sorun var. Bu da görüşmelerin gizliliği meselesidir. Bunun sınırını iyice belirlemek gerekiyor.
Çünkü CB Sayın Akıncı'nın bu son tartışmalarla ilgili olarak söylediği bir doğru var.
Sayın Akıncı, her  konuda anlaşma olmadıktan sonra, üzerinde anlaşılan konuların geçerli olmadığı kuralına bağlı olarak,  üzerinde yakınlaşılan konuların, bütün sonuçlanmadan geçerli olmadığına vurgu yaptı.
Bu bir gerçektir.
Ancak zaman içinde, bu kuralında maalesef,  çözümden kaçmanın bir aracına döndüğü de gerçeğin diğer yüzüdür. Ayrıca bu kuralın, büyük çabalarla oluşan pek çok  yakınlaşma noktasının da, bütün bitmediği gerekçesi ile bir nevi çöpe atılmasını yaşattığı da bir gerçektir.
Bu yüzden, bu, 'her şey bitmeden uzlaşılan konular geçerli değildir', sözünü çok duyduk. Her dönemde duyduk.
Görüşme ve çözüm sürecinde olumlu bir gelişme olduğu dönemlerde, buna dair, iki tarafta da çözüme tepki duyan ve kendi anlayışları doğrultusunda statükonun devamını isteyen çevreler, hemen karşı kampanya başlatıyor. 
Bu kampanyalar üzerine, görevde kim isterse olsun, iki tarafın liderliklerinde bu söz, kolaya kaçan bir husus haline döndü.
"Bütün üstünde antlaşma olmadan anlaşılan konular geçerli değildir."
Böylece itiraz edenlere dönük ciddi tartışma yerine, bu söz, liderlerin tartışmadan kaçış için can simidine döndü..
Dolayısı ile bütün süreçler, inanılmaz bir şekilde hep yeniden başlamak zorunda kaldı.
Bu yüzden, Kıbrıs sorunun çözüm süreci sonuçlanmadığı için pek çok çözüm planı ile birlikte, özellikle son dönemlerde, büyük siyasi riskler de alınarak ve büyük emekler verilerek, liderlerce gerçekleştirilen görüşmelerde üzerinde yakınlaşmaların sağlandığı pek çok husus, ya silindi, ya da yaygın hali ile tarihi belgeler klasörüne girdi  ve her şeye, yeniden başlamak durumu oluştu.

ORTAK AÇIKLAMALAR ZAMANI....

Buna en son örnek, 2008' den sonra gerçekleşen Talat - Hristofyas görüşmelerinde olan yakınlaşmalardır.
Bu yakınlaşmaların bedelini iki siyasi lider, kendi siyasi yaşamlarında, CB'lığına devam edemem olarak ödedi.
Ayni şekilde Sayın Eroğlu'da 11 Şubat 2014 Ortak Belgesini imzalamasına karşın, bu bedeli ödedi.
Şimdi, Sayın Akıncı ile Sayın Anastasiadis sorumluluğunda bu süreç ilerlemektedir.
Pek çok yakınlaşma oluştuğu, eski yakınlaşmaları baz alıp, yeni tarzda yakınlaşmalar sağladıkları açıktır.
Ancak, gizlilik ilkesi ve bütün üzerinde anlaşma sağlanmadığı sürece, üzerinde yakınlaşılan, hatta uzlaşılan konuların geçerli olmadığı kuralı nedeni ile iki liderin elleri kolları bağlı durumda kaldıkları da açıktır.
Bundan ötürü kimi zaman belli statükocu odaklar, belli konuları ustalıkla ve manipülasyon teknikleri de kullanılarak, ağırlıkla Güney basınına sızdırmaktadır...
Basına sızdırılan bu servis, Kuzeyde de hangi bam teline basılırsa, "fasariyası çıkar" bilinci içinde yazılmakta ve bir anda iki tarafta da kamuoyunda güvensizlik ve kuşku eşliğinde kaos yaratma çabası doruğa çıkmaktadır.
Böylece çözümün ihtiyaç duyduğu olgu, yani kamu oyunda sağlıklı tartışma atmosferi bozulmaktadır.
Bu yüzden artık iki liderde, belli zamanlarda ortak açıklama yapmayı gündemlerine almalıdırlar. En son Mülkiyet konusu ile ilgili Sayın EİDE'nin yaptığı açıklamayı, neden iki lider ortaklaşa olarak yapmadı?
Elbette ki üzerinde yakınlaşılan konular bir tarafın lehine olamaz.
1964 ve 1974 statükolarından farklı, Tek egemenliğe, Tek vatandaşlığa, Tek uluslararası kimliğe, İki Kurucu devlete, İki bölgeliliğe, İki toplumluluğa ve siyasi eşitliğe sahip bir Federal çözümün sentezine, dair  olacaktır üzerinde yakınlaşılan konular.
Bu yüzden bu yeni durumu, ne 1964 statükosunun, ne de 1974 statükosunun mantığı ile izah edemezsiniz. Bu yeni durumu temel prensipler üzerinden ortak işleyişin yeni mantığına göre izah etmeniz gerekir.
İşte bu yüzden, iki liderin üzerinde yakınlaştığı konuları, bu ortak açıklamalarla ele aldığınız zaman, hiç olmazsa, o,' tümü üzerinde anlaşma olmadan anlaşılan hususlar geçerli değildir' kuralının, yol açtığı bir konu olan, süreçte üzerinde yakınlaşılan ortak sonuçların da, bir tıkanma halinde yok olmasını da engellersiniz..
Eğer, Sayın Talat ile Sayın Hristofyas üzerinde yakınlaştıkları konuları, bir ortak açıklama ile toplumlarına anlatma şansını yakalasaydılar, belki ikisi de seçim mağduru olmayacaklardı.
Ayrıca bu olmuş olsaydı, sonraki süreçte de çok daha kısa sürede, üzerinde uzlaşma olmayan konuların üzerinde yoğunlaşacak olan bir görüşme süreci gelişecekti. Bu da daha etkili çözüm sonucu elde edilmesini sağlardı.
Bakın, o süreç bittikten, sonra günlerce ve aylarca BM Temsilcisi Sayın Downer'in, bu yakınlaşmalar üzerine hazırladığı belgenin de tartışması oldu. Sonunda onunda geçersiz olması oluştu. Şimdi o da, tarihi bir arşiv belgesi  oldu.
Bu yüzden her şey en baştan başladı.

İÇ SİYASETTE DE SAMİMİYET

Eğer bu Ortak Açıklama, Talat- Hristofyas arasında, o zaman olmuş olsaydı, iç siyasette de samimiyet olurdu.
Çünkü iç politik hesaplarla Sayın Eroğlu,Talat'ın yarattığı yakınlaşmaları ret ederek seçim kazandı. Ama sonra," onun bıraktığı yerden başlayacağım" diyerek görevi aldı. Böylece siyasette, her şeyin samimiyet temelinde sıfırlandığı sürece girdik.
Sayın Anastasiadis'de benzer süreci yaşadı.
Sayın Akıncı da her ne kadar son seçimden evvel, aktif siyasette etkin olmasa da, o sürecin yok sayıldığı dönemde görüş dahi üretmedi.
İşte bu nedenle şimdi Sayın Akıncı ve Sayın Anastasiadis'e büyük görev düşüyor.
Oluşan yakınlaşmaları ve sıkıntıları, farklılıklarını da ortak bir açıklama ile kamuoylarına, belli periyotlarla açıklamalıdırlar.
Böylece yakınlaşmalar, toplumsal tabana sahip olurken, farklılıkların aşılması için de pozitif ortam, çözüm isteyen, ister Elence, isterse Türkçe konuşsun, toplumun sağ duyu sahibi insanları ve güçlerince dile getirilmesinin yolu açılır.
Üstelik bu ortam antlaşma daha sonuçlanmadan ve halkın huzuruna çıkmadan, iki toplumun çözüm isteyen tüm insanlarınca  bilinir ve endişe ile kuşkular yanı sıra, ortak değerlerin yaygın bir şekilde tartışılması ve anlaşılması da oluşur.
Bu da, gizliliğin yarattığı sıkıntılar nedeni ile kuşku ve tarihsel önyargılara dayanarak sürekli olarak, 1964 ve 1974 statükolarının devamı peşinde koşan Elence  ve Türkçe konuşan statükocuların hareket alanını daraltır.
Üstelik bu durum Referandum öncesi, pek çok konunun daha da anlaşılır ve bilinmiş olmasını da getirir.
İşte bu yüzden de artık o bilinen kurala karşın iki lider, belli zaman aralıklarında, hem yakınlaşılan, hem de sorunlu olan konuları uygun üslup ve içerikle toplumlarına ortaklaşa açıklama yapmayı ele almalıdırlar.
Yani görüşme sürecine yeni bir bakış açısı yaratmak lazımdır.

AB KONUSU VE ÖZERSAY

Sayın Kudret Özersay'ın, AB'nin kendisi ile ilgili konularda görüşme  sürecinde yer alması arayışına, dünkü anlayışla karşı çıkmasının  da bence sorgulanması gerekmektedir.
Evet, Kıbrıs Türk Tarafı olarak hem 2003'te çözüm olmadan Güneyin AB üyesi olmasının yol açtığı büyük sıkıntı ile. Ayrıca AB'nin başta direk ticaret olmak üzere, bize dönük resmi dil vs gibi haksız tavırları nedeni ile .
Ayrıca Güneyin AB üyesi olduktan sonra, Avrupa'nın muhafazakarları ile kurduğu bağlaşıklıkla, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak mantığı ile düşmanlık derecesine  döndürülen, Türkiye'nin AB üyelik sürecini hoyratca bloke etme çabalarının yol açtığı öfke ile, biz, görüşme sürecinde AB'nin yer almaması görüşünü geliştirdik.
Ama bu politika da artık gözden geçirilmelidir.
Çünkü bu bizi, AB alanının tamamen dışına düşürmüştür. Arada bir tantana ile Brüksel'e yapılacak olan ziyaretlerle bu iş olmaz.
Federal Kıbrıs AB'de yer alacak. Peki Ortak Belgede yer alan Tek egemenlik ile Tek Uluslararası Kimlik olgusu AB'de nasıl sağlanacak?
Bu, AB organlarında temsiliyet meselesi ile de sınırlanamaz. Ortak politika ve Federal Devletin ortak tavrı ve sorumluluğu, ortak talebi, nasıl ve hangi esaslarla  sağlanacak?
Kurucu devletlerin konumu ne olacak? Bütün bu konuları yalnızca iki lider çözemez.
Üstelik liderlerin biri de fiili olarak AB üyesidir. Olmayan biziz. O zaman kendi arzularımızı ve AB'nin kurallarını nasıl buluşturacağız?  Bu temele bağlı olarak iki toplumun ortak sentezini nasıl ve nerede sağlayacağız?
Bu yüzden kendi ile ilgili konularda AB'de görüşme sürecine dahil olmalıdır. Artık bu konuda eski politikayı sorgulamak ve gözden geçirmek gerekmektedir.
Sayın Özersay, Müktesebat ile ilgili kuşku ve güvensizliklerini açıkladı. Ama açık yazayım, çok eski bir siyasi mantıkla bunu yaptı. Müktesebatı öcü olarak lanse eden bir anlayışa bağlı, onu  düşmanlaştırarak bunu yaptı.
Evet, AB üyeliği her üye için müktesebatı gerektirir. Evet, çözüm olmadan Kıbrıs'ın AB bağlamında,bizsiz, bir müktesebatı oluşmuştur ve vardır.
Şimdi işte mesele buradadır.
Çözümde oluşacak olan ilke ve prensipler buna nasıl dahil olacak? Evet, sorun budur? İşte bence bunun için AB'nin de artık bu konularla alakalı masada olması gerekir.
Ama karşıtlık yaratmak veya bu eski politikanın, yani AB'nin kendisi ile ilgili konularda da masada olmamasını savunmak için Sayın Özersay'ın ifadesi ile eğer AB'de masada olursa, "ikiye bir oluruz" demek doğru değildir.
Çünkü görüşme masasının iki esas ve eşit tarafı vardır. KT ve KR Tarafları. Masada konular oy çokluğu ile ele alınmaz.  O zaman, neden "ikiye bir " yaklaşımı ifade edilsin?
Evet, artık yeni anlayışları ele almamız gerekir.
Liderler artık periyodik  Ortak Açıklamalar üzerinde durmalıdır. Bakın Mülkiyetle ilgili açıklamayı Sayın EİDE yaptı.
Bu bir nevi ortak değerlerin ifadesi idi. Ama bu açıklama üzerine, iki liderde doğan tartışmalar  üzerine, ayrı ayrı  Sayın Eide'nin yaptığı açıklamanın, kendi yakınlaşmaları olduğunu da açıklamak zorunda kaldılar Nedir bu utangaçlık hali? Bir an evvel iki lider Sayın EİDE ile birlikte yakınlaşılan konuları ve farklıkları da uygun üslup ve ifadelerle açıklama konusunu geliştirmelidir.
Kıbrıs Türk tarafı olarak biz, artık masada, kendisi ile konularla bağlantılı olarak AB'nin yer almasını da konuşulur haline döndürmeliyiz.  Tabu yapmadan ve eski tabuları da yenilik adına yeni  tabular haline sokmadan, tartışmayı da becermeliyiz.

Bu yazı toplam 2733 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar