“Akıncı’ya Rum, Anastasiyades’e Türk Danışman..(lar)”
Kronikleşmiş uzlaşmazlıklar veya çatışmaların çözümlenmesi için, 30-40 yıldır dünyada başarı ile uygulanan “Conflict Resolution”, “Conflict Managament” “Interactive Management” “Problem Solving”, “Creative Thinking” gibi çok yararlı yöntemler bulunmaktadır.
Üniversite eğitimi ve kariyerlerine giren bu metodlar, çok sofistike; birbiri ile ilgili politik, sosyal, psikolojik, felsefik ,humanistik, etik bilgi ve beceriye dayalı değerler ve disiplinlerin, doğru iletişim kanallarıyla bütün haline getirilip uygulanmasıdır.
Çözüm, Uzlaşma, Barış için bu yöntemi kullananlar, eziyetli, uzun ve sabırlı süreçten sonra mutlaka bir “ürün” elde etmelidirler. Hiçbir proje, uğraş ve çalışma sonunda, soyut olmayan, kucağa alınıp koklanacak somut bir “sabi bebek” doğurmadıkça anlamsız bir zaman yitirmedir ve çöpe atılmaya mahkumdur.
10 yıl gönüllü bir fedakarlıkla ve Kıbrıs sorununa çözüm bulunmasına belki bir miktar katkısı olur düşüncesiyle, bir grup Türk ve Rum arkadaşla öğrenmeye ve deneyimlemeye çalıştığımız bu barış tekniklerinin “resmi taraflarca” yeterli olmayacak kadar az kullanıldığını görmekteyiz.
Kanıtı da ortadadır: 40-50 yıldır süren “toplumlararası görüşmeler” ortaya bir “ürün” çıkaramamıştır.
Otuz yıl önce, başta rahmetlik hocamız Dr. Louise Diamond, Dr. Benjamin ve diğerleri, “Track I” dedikleri resmi kanallar ile çatışmaların çözümlenemiyeceğini, “Track II” dedikleri sivil toplum diplomasisine ihtiyaç duyulduğunu söylemişti. Tam da o dönemlerde Avrupa ve ABD’de NGO’ların zaferleri yazılmakta, görülmekteydi.
“Sivil Diplomasi” “Resmi Diplomasi”yi, baskı unsuru olarak değiştirebilir, dönüştürebilirdi.
O dönemler, yollar, barikatlar kapalı. Louise’nin aracılığıyla İki toplumdan 10 ar kişi bu yola baş koydu.
Rahmetlik Denktaş bey çok kızsa da, “Bu numaralar CIA işi” dese de, nedendir bilinmez, çoğu zaman izin vererek, izinlerde söz sahibi “askeri makamları” ikna ederek, tarihi Kıbrıslı liderler buluşmasının Ledra Palas Otel’deki o meşhur toplantı salonunu “evimiz” yaptı.
1992 yılında İngiltere’de Oxford üniversitesi kampusunda 10 gün birlikte öğrenen, üreten ve yaşayan iki-toplumlu grup Kıbrıs’ta “Sivil Diplomasi “kapısını açtı.
“Değişim için değiştirici kişiler” adı verilen grup yıllar içinde büyüdü genişledi ve sivil harekete dönüştü.
O zamandan bu zamana hiç olmazsa büyükçe bir grup “iki-toplumlu” yaşama başarısını göstermektedir. Kültür farklılığımızı bir zenginlik olarak gören insanların sayısı artıyor.
Onlarca kişi ile ta o zamandan kalan arkadaşlıklarımız sürmekte, evlerinde, evimizde, ya da o tarafta, bu tarafta buluşmalarımızda, Kıbrıs sorunu nasıl çözülebilir konusunda sürekli kafa yormaktayız.
Geçen hafta evlerine misafir olduğumuz Petros Yasemidis, -ki o 1984’lerde B.Azgın’ın da yer aldığı, Yale üniversitesi hocası Prof.Doob’un kurduğu ilk iki-toplumlu entelektüeller grubu üyesi idi ve 1990 ‘larda bizim C.R grubuna entegre oldu-, çok “yaratıcı” bir fikir ortaya attı.
Yaratıcı fikirler, hiç kullanılmamış, akla getiilrmekten korkulan, başkaları tarafından tepki çekeceği varsayılan, bir yerde “çılgınca” sayılan ama çözüm kapısını aralayacak anahtarlardan birisidir.
Akıncı-Anastasiyadis görüşmelerinin daha verimli ve olumlu sonuca varması için Petros Yasemidis’in yaptığı ve aşağıda okuyacağınız öneri dikkate değerdir.
“Tarihsel olarak, ister 1974’ten önce ister ondan sonra yürütülen toplumlar arası görüşmelerde her iki lider de kendi toplumlarına mensup danışmanlar kullanagelmişlerdir.
Halihazırda da Akıncı Kıbrıslı Türk, Anastasiyadis ise Rum danışmanlar kullanıyorlar.
Önerim şudur:
Her ikisi de öteki toplumdan oluşturacakları bir danışmanlar grubu ile çalışmaya başlamalılar.
Amaç, bu danışmanların gözle görülmeyen ama duyarlı olan ve geniş halk kitlelerini ilgilendiren konularda iki lidere tavsiyelerde bulunmalarıdır. Politik, ekonomik, dinsel ve medya gibi toplumsal yapılarda söz sahibi olmayan geniş kitlelerin duyarlılıklarını dile getirmelidirler.
Bu danışmanlar kendilerini birer Kıbrıslı gibi görmeliler ve ona göre önerilerde bulunmalıdırlar. Bir Kıbrıslı Türk danışman, Rum duyarlılıklarını ve çıkarlarını gözetmeli, buna karşılık Rum danışman da Türk duyarlılık ve çıkarlarını gözetmelidir.
Özetle, Türk danışmanlar, bir Rum gibi düşünüp önerilerde bulunmalı, Rum danışmanlar da bir Türk gibi düşünüp öneriler yapmalılar.
Her iki danışman grubu, Avrupalı bir Kıbrıs yurttaşı olarak görevlerini ifa etmeliler.
Böyle bir görevi yürütmeye gönüllü olan bu türde Kıbrıslıları her iki toplumda da bulmak zor olmasa gerektir”