Akkuyu’da Nükleer Karşıtı Mücadelenin Tarihi
İnsan zincirinin başarılı olması nükleer karşıtı aktivistlerine büyük bir moral oldu ve eylem ve etkinliklere ivme kazandırdı. Artık nükleer karşıtı eylemler gündelik yaşamın önemli bir parçası olmuştu.
Dr. Ful Uğurhan
Mersin Tabip Odası Başkanı
Nükleer karşıtı mücadele, Akkuyu’ya nükleer santral kurulması için 1976 yılında yer lisansının verilmesinden kısa bir süre sonra başladı. Aradan geçen 41 yıl boyunca, nükleer karşıtlarının verdiği hukuksal mücadele, yapılan kitlesel veya sivil itaatsizlik şeklindeki bireysel eylemler, toplum bilgilendirme çalışmaları ve karar vericilerin üzerinde oluşturulan baskılar, değil bir iki sayfaya, ciltler dolusu kitaba sığmaz. Hal böyleyken, başlangıcından bu yana, henüz pek çoğumuz daha küçük birer çocukken mücadeleyi sürdüren, Prof. Dr. Leziz Onaran, Av. Noyan Özkan, Savaş Emek, Remziye Eryılmaz başta olmak üzere bazıları şu an aramızdan ayrılmış, değerli pek çok emektarı anarak giriş yapmak en uygunu olacak sanırım. Çünkü bizler 41 yıl boyunca verilen emekler sayesinde, nükleersiz bir Türkiye dahası nükleersiz bir Akdeniz’de yaşama şansı bulduk.
En baştan başlamak gerekirse, Akkuyu’ya bir nükleer santral yapılacağının haberini gazeteci Ömer Sami Coşar’dan alan Taşucu Balıkçılık Kooperatifi ve İçel Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği (İÇKO)'nun Başkanı Arslan Eyce bu mücadeleyi ilk başlatan kişidir diyebiliriz. Taşucu Akkuyu’ya en yakın ilçelerden biridir. Arslan Eyce, 1974 yılında gazeteci Ömer Sami Coşar ile Paris'te bulunduğu yıllarda, Fransa kamuoyunda sıkça tartışılan, Fransa’nın Akdeniz sahillerine nükleer santral kurulmasına karşı yapılan mücadeleyi izlemiş, bu tarihten iki yıl sonra kendi yaşadığı bölgeye nükleer santral kurulacağını yine gazeteci Coşar’ın bildirmesiyle öğrenmiştir. Bunun üzerine Arslan Eyce, Ömer Sami Coşar ve Örsan Öymen'le birlikte, 8 Nisan 1976'da bölgedeki balıkçılara nükleer santrallerin tehlikelerini anlatarak ilk nükleer karşıtı çalışmayı yapmışlardır. Sonrasında Taşucu Balıkçılar Kooperatifi, Köy Koop ve İçel Kooperatifler Birliği (İÇKO Birlik ) Genel Kurulları'nda, "Akkuyu'ya Nükleer Santral Yapılmasına Karşıyız" kararı alınmış, Arslan Eyce'nin 1978 yılında yayınladığı "Akdeniz'e Nükleer Saldırı" kitabı ve karikatürist Turhan Selçuk tarafından çizilen nükleer karşıtı afişler, yörede dağıtılarak bilgilendirme çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmaların sonucunda 5 Haziran 1978 tarihinde, Akdeniz Kıyısı Belediye Başkanları, Mersin'de bir toplantı düzenleyip, yörelerinde nükleer santral kurulmasını protesto etmişler ve "Nükleer santrallerin, yurdu hammadde bakımından süper devletlere bağımlı kılacağını ve yöre halkını göç etmeye zorlayacağını, Akdeniz'i kirleteceğini" söylemişlerdir. Nükleer karşıtı mücadelenin ilk olarak, santralın yapılacağı şimdilerde sesi soluğu neredeyse hiç çıkmayan ya da çıkamayan bölgeden başlaması ve daha nükleer santralların zararlarının açık seçik ortaya çıktığı 1986 yılındaki Çernobil Felaketi’nin öncesinde başlaması çok anlamlıdır.
Akkuyu’ya yer lisansı verilmesinin ardından defalarca ihale açıldı, ama çeşitli nedenlerle (kredi bulma, güvenlik, politik nedenler vs) ihaleler iptal oldu. 1986 yılındaki Çernobil Nükleer Santral Felaketi’nin ardından da bir süre çalışmalar askıya alındı. Ancak felaketin üstünden henüz üç yıl geçmişti ki nükleer aşk tekrar alevlendi. 1989 da Arjantin’le görüşmeler yapıldı. Çalışmaların tekrardan başlaması üzerine nükleer karşıtı yöre halkı, 16 Aralık 1990 yılında Silifke’de ilk nükleer karşıtı yürüyüşü yaptılar. Bu 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nden sonra yapılan ilk eylem olarak tarihe geçti. Yürüyüşü Silifke Belediyesi ve Yeşiller Partisi düzenlemişti. Yürüyüşten önce "Nükleer Enerji ve Sonrası" paneli yapıldı.
1991 yılında bu projeden de hukuksal sorunlar ve mali engeller nedeniyle vazgeçildi.
1993 yılında Akkuyu’ya nükleer santral projesi tekrar yatırım programına alındı. 1993 yılı ulusal çapta nükleer karşıtı mücadelenin miladı oldu.
26 Mart 1993 günü ikiyüzelli kadar çevreci balıkçı tekneleriyle Taşucu'ndan Akkuyu yönüne doğru demir aldılar ve Akkuyu Nükleer Santral alanına girdiler. Bu arada Yeşilovacık'tan kalkan bir grup balıkçı da çevrecilere katılarak destek verdi. Çevreciler mendireğin duvarlarını ve beton blokların üzerini birçok dilde yazılmış nükleer karşıtı slogan yazdılar, santral bölgesinde döviz ve pankartlarla yürüyüş yaptılar, yerlere yatarak, nükleer santrallerin ölüm demek olduğuna dikkat çektiler.
26 Nisan 1993 tarihinde, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi ve Balıkçılar Derneği'nce düzenlenen, "Çernobil Suçluları Yargılansın" mitingine 5000 civarında insan katıldı.
16-17 Ekim 1993 tarihinde, Ankara’da aynı tarihlerde nükleer lobinin düzenlediği Uluslararası Nükleer Teknoloji Kurultayı’na karşı düzenlenen 1. Nükleer Karşıtı Kongre’de, 190 nükleer karşıtı ve onların temsil ettikleri 50 ye yakın kuruluş, hareketin öncülerinden Savaş Emek’in deyimiyle, ”Simens’in, Candu’nun çanına ot tıkamak” için bir araya geldiler ve nükleer karşıtı mücadelenin ulusal düzeyde yolunu açtılar. Kongreye hazırlık aşamasında ülkenin dört bir yanında çalışmalar yapan nükleer karşıtı platformlar renkli etkinlikler yaptılar, standlar açıp imza topladılar, broşür, afiş, çıkartma ve rozetler bastırıp satarak para biriktirdiler, koskoca nükleer lobiye biriktirdikleri mütevazı paralarla yaptıkları etkinliklerle kafa tuttular. 1993 yılı başından itibaren toplanan 170 000 adet "nükleere hayır" imzasını Meclis Başkanı'na teslim ettiler.
Daha sonra 1994 den itibaren 2000 yılına kadar her yıl Akkuyu’da düzenlenen kamplar Türkiye’deki nükleer karşıtları ile Akkuyu Köylüsü’nü bir araya getiren, mücadeleyi kuvvetlendiren etkinlikler oldu. 1994 Temmuz’unda daha sonra sayısız kere kapısına dayanılan santrala doğru hep birlikte yürüyüş yapıldı. Bu yürüyüşte, 2000 li yıllardan sonra yürütülen mücadelenin aksine yine köylüler dışardan gelen nükleer karşıtlarından daha çoktu.
1997’de nükleer santral için tekrar ihale açıldı,bu ihale de çeşitli nedenlerden dolayı ertelendi. Bu arada nükleer karşıtı mücadele, tüm renkliliyle ve kararlılığıyla, hızını kesmeden sürüyordu.
Sonuçta nükleer karşıtlarının yaptığı çalışmaların oluşturduğu baskının etkisiyle, zaten yüksek maliyet yüzünden de altından kalkılamayacak olan bu projeden vaz geçilmesi gerektiğini idrak eden Bülent Ecevit hükümeti, 2000 yılında ihaleyi iptal ederek projeyi rafa kaldırdı.Nükleer karşıtı halk kararı büyük bir coşkuyla karşıladı,şenliklerle kutladı.
Ne yazık ki projenin raftan indirilmesi uzun sürmedi. 2002 yılında, iktidarı bugüne kadar kimselere bırakmayan AKP hükümeti,Türkiye’nin derelerini, dağlarını, ovalarını, denizlerini, nesli tükenmek üzere olan canlılarını yok etme pahasına, kalkınma adına sürdürdüğü projelerine nükleer santralları da ekleyerek, son sürat, yola devam kararı verdi. Böylece nükleer karşıtı mücadelede ikinci kısım da başlamış oldu. Başlangıçta nükleer santral yeri olarak Sinop’un adı geçse de çeşitli yasal engeller nedeniyle Sinop yerine zaten yer lisansı 1976 yılında verilen Akkuyu tekrar gündeme geldi.
2008 yılında açılan ilk ihale, Rosatom dışında teklif veren olmadığı için iptal edildi. En nihayetinde 12 Mayıs 2010 da Rusya ile hükümetler arası bir antlaşma imzalanarak nükleer santralın yolu açıldı.
Antlaşmanın üstünden daha bir yıl geçmemişti ki 11 Mart 2011 de Fukuşima’da tarihin 2. en büyük nükleer felaketi meydana geldi. Bu durum nükleer santralların ne denli büyük tehlikelerle dolu olduğu konusunda büyük bir farkındalık yarattı. Bunun üzerine Mersin’liler, 17 Nisan 2011 tarihinde, kent merkezinden, Akkuyu’da santralın kapısına kadar, o zaman 159 km olan hat boyunca onbinlerce insanın katılımıyla bir insan zinciri oluşturdular.
İnsan zincirinin başarılı olması nükleer karşıtı aktivistlerine büyük bir moral oldu ve eylem ve etkinliklere ivme kazandırdı. Artık nükleer karşıtı eylemler gündelik yaşamın önemli bir parçası olmuştu. Bir yandan Sinop’ta, bir yandan Mersin’de, bir yandan İstanbul’da ve ülkenin diğer şehirlerinde eşsiz bir nükleer karşıtı mücadele yürüyordu. Onbinlerce insanın katılımıyla yapılan mitingler, yürüyüşler, Çed raporu bilgilendirme toplantıları sırasında verilen mücadele, onlarca kurumun,yüzlerce insanın ÇED raporu iptali için açtıkları davalar, insanların nükleerin kaderleri olmamasını istemediklerinin kanıtıydı.
Bu etkinlikler içerisinde en çok ses getirenlerden biri Mersin’deki hekimlerin Mersin’den Akkuyu’ya kadar olan yolun, 65 km lik kısmını üç gün boyunca yürüyerek,yol boyunca insanlara nükleer santralın sağlığımıza yapacağı zararları anlatmasıydı.
Yine Sinop’ta ve Mersin’de on binlerce kişinin katılımı ile yapılan mitingler, Greenpeace’in Mersin’in simgelerinden olan 52 katlı gökdelen binasından sallandırdığı afiş, santralın deniz tesisleri inşaası için yapılan temel atma töreni sırasında kapıda yapılan gösteriler nedeniyle tören için gelenlerin santralın içinde mahsur kalması ,basında geniş yer buldu.
Süreç içerisinde, Akkuyu’da olası bir felaketten en çok etkilenme riskiyle karşı karşıya kalacak olan Kıbrıs’tan da yükselen nükleer karşıtı sesle mücadele daha da güçlendi.
Şu an Akkuyu’da yer lisansı iptali ve çevre etki değerlendirme raporunun iptali davası sonuçlanmamasına yani hukuksal süreç tamamlanmamasına rağmen inşaat çalışmaları son hızla sürmekte. Hükümetin isteği, santralın ilk reaktörünü 2023 yılına yetiştirmek ve Sinop’ta da santral çalışmalarına başlamak. Ama biz nükleer karşıtları olarak nasıl ki 41 yıldır ülkemizde nükleer santral yaptırmayarak bugünümüzü ve geleceğimizi korumayı başarmışsak bundan sonra da mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Atasözündeki gibi, ne de olsa “çıkmamış candan ümit kesilmez”.
Kıbrıs’taki bütün dostlarıma sevgi ve saygılarımı sunar, nükleersiz bir dünyada, barış içinde yaşamayı dilerim.