Tümay Tuğyan

Tümay Tuğyan

Aklın yolu

A+A-

Kıbrıslı Türkler, eğitimde bu denli uzun bir kesintiyle ilk kez karşılaşmıyor.

1964 yılında şu andakinden çok daha uzun bir ara verilmişti eğitime.

1963 olaylarının patlak vermesinin hemen ardından okullar kapanmış ve öğrenciler 1963-1964 eğitim-öğretim yılına Aralık sonu itibarıyla veda etmiş, tam altı ay boyunca okullarından uzak kalmışlardı.

Hem öyle uzaktan eğitim, internet üzerinden, televizyon aracılığıyla falan ders olmaksızın.

Peki kurtarılabilmiş miydi o altı aylık boşluk?

Elbette…

O yıl ortaokuldan ve liseden mezun olacaklara yaz aylarında hızlandırılmış bir program hazırlanmış ve Haziran, Temmuz ve Ağustos’u kapsayan dönemde uygulanan bu programla eksik dersler tamamlanıp bu öğrenciler mezun edilmişti.

Ara sınıflardaki öğrencilerin açığı da 1964-1965 eğitim-öğretim yılı içerisinde oluşturulan ‘intikâl sınıfları’ aracılığıyla kapatılmış ve çocuklar, o yılın sonunda, müfredat bakımından olmaları gereken yere gelmiş, kayıp giderilmişti.

Normalde iki döneme ayrılan (Eylül-Ocak/Şubat-Haziran) eğitim-öğretim yılı, o yıl üçe ayrılmış, ilkinde bir önceki yıldan kalan müfredat tamamlanmış, son iki dönemde de o yıla ait müfredat okutulmuştu.

Şu anda, Covid-19 salgını nedeniyle okullarda yaşadığımız kayıp, o döneme kıyasla çok daha az.

Okullar 10 Mart itibarıyla tatil edildi.

Bu aksama yaşanmamış olsaydı, ders kesiminin yapılacağı Mayıs sonuna kadar, yaklaşık iki buçuk aylık bir süre daha eğitim devam edecekti.

Ancak hepimiz biliyoruz ki bu son birkaç ay, okulların çok da verimli çalıştığı aylar değildir.

23 Nisan gösteri hazırlıkları, 19 Mayıs gösteri hazırlıkları, yıl sonu müsamereleri hazırlıkları derken, bu dönem zaten hep aksayan, hep gevşeyen bir dönemdir.

Yani şu anda öğrencilerin kaybı, en iyi niyetli hesapla, iki aydır ve bu iki ay, doğru bir planlamayla, önümüzdeki ders yılı içerisinde kolaylıkla kapatılabilecek bir süredir.

Yıl içerisindeki tatilleri biraz budayarak, her eğitim-öğretim yılında neredeyse toplam bir ayı bulan sınav dönemlerini, belki ders kesimine gitmeden eğitimin içine yayarak, aradaki kayıp, büyük bir sıkıntıya girilmeden giderilebilir.

Bu nedenle şu anda salgın tehlikesi henüz tam anlamıyla atlatılmamışken okulları açmak, sırf eğitime devam edelim diye, gerekli tedbirler alınmadan hem öğrencileri ve öğretmenleri, hem idari çalışanları ve hem de dolayısıyla aslında tüm toplumu riske atmanın hiçbir gereği yoktur.

‘Yaz aylarında kayıp giderilsin’ şeklindeki öneri de ne yazık ki ülke gerçekleriyle bağdaşan türde bir yaklaşım olmaktan uzaktır.

Mezuniyet yıllarında olan sınıflar için, elbette hızlandırılmış bir prosedüre ihtiyaç olacaktır.

Fakat hava sıcaklığının 40 dereceyi aşacağı bir mevsimde öğrencilerin okuldan verim almalarının ne kadar zor olacağını hesaba katalım.

Okulların Haziran ortasında tatile girmesinin, bu coğrafyada iklimsel bir mantığı var.

Bütün okulların bütün sınıflarında soğutma sistemine sahip miyiz?

Hayır!

Sahip olduğumuzu, her sınıfta bir klimanın bulunduğunu varsayalım.

Devletin, üç ay boyunca her gün en az 5 saat çalışacak klimaların ihtiyaç duyacağı elektriği karşılayabilecek fiziki ve mali kaynağı var mı?

Bu ve bunun gibi pek çok sebeple, 2019-2020 eğitim-öğretim yılının sona ermesi gerektiği kararı bir an önce siyasi otorite tarafından alınmalı ve şimdiden, gelecek yılın nasıl planlanacağına mesai harcanmaya başlanmalıdır.

Aklın akil yolu, budur!

 

 

Bu yazı toplam 2298 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar