1. YAZARLAR

  2. Sevgül Uludağ

  3. Akova’da dördüncü şahıstan geride kalanlara ulaşıldı... Alayköy’de askeri bölgede bir kayıptan geride kalanlar bulundu...
Sevgül Uludağ

Sevgül Uludağ

0090 542853 8436/00357 99 966518

Akova’da dördüncü şahıstan geride kalanlara ulaşıldı... Alayköy’de askeri bölgede bir kayıptan geride kalanlar bulundu...

A+A-

Kayıplar Komitesi’ne bundan 14 yıl önce göstermiş olduğumuz Akova’daki (Yipsu/İpsoz) kuyuda dördüncü şahıstan geride kalanlara ulaşıldığı öğrenildi. Kayıplar Komitesi kazı ekiplerinin Alayköy’de (Yerolakko) askeri bölgede yürüttükleri bir kazıda da bir kayıp şahıstan geride kalanlara ulaştığı belirtildi.

Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu kazılarda, gerek 1963-64, gerekse 1974’te kayıp edilmiş olan Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerleri aranıyor...

Geçtiğimiz hafta içerisinde yürütülen kazılarla ilgili olarak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Gülseren Baranhan’dan aldığımız bilgilere göre, son durum şöyle:

***  Yipsu/İpsoz/Akova: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un kuyuda olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları sırasında kuyunun beşinci metresinde insan kalıntılarına ulaşılmıştır. Kuyudaki rampa işlemi tamamlanmış ve dördüncü kişiye ait kalıntıların kazısı devam etmektedir.   (Okurlarımıza not: Sözkonusu kuyuyu bundan 14 yıl önce Kayıplar Komitesi yetkililerine, bir Kıbrıslırum şahidin bize vermiş olduğu bilgiler üzerine göstermiştik... S.U.)

***  Girne Barış Parkı: 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un şüpheli alanda kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları devam etmektedir.

***  Balekitire/Balıkesir:  1974 kaybı iki Kıbrıslırum'un mezarlık yakınlarına gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine yürütülen kazı çalışmarı tamamlanmış, herhangi bir kalıntıya ulaşılamamıştır.

***  Omorfo/Güzelyurt: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tamamlanmış, herhangi bir kalıntıya ulaşılamamıştır.

***  Tripimeni/Tirmen: 1974 kaybı üç Kıbrıslırum'un mezarlık duvarının yanında gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları tamamlanmış, herhangi bir kalıntıya ulaşılamamıştır.

***  Güngör/Kutsovendis: 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un şüpheli alan içerisinde gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine kazı çalışmaları başlatılmıştır.

kazi-001.jpg

***  Dohni/Taşkent: Bir Kıbrıslı Türk'ün kuyuya atılmış olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları devam etmektedir.

***  Akdeniz/Ayia İrini:  1974 kaybı iki Kıbrıslıtürk'ün denize yakın kumluk arazide gömülmüş olabileceği bilgisi üzerine başlatılan kazı çalışmaları halen devam etmektedir.

***  Alayköy/Yerelakko (askeri bölge): MNI:1, 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un şüpheli alanda kayıp edilmiş olabileceği bilgisi üzerine askeri bölgede başlatılan kazı çalışmalarında bir kayıp şahsın kalıntılarına ulaşılmıştır. Kazı çalışmaları manuel ve mekanik olarak arazide devam etmektedir.

Biz de kazılarda görev yapan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...


KIBRIS’TAN HATIRALAR...

“Baf çarpışmaları ve çocukluk anılarımda 4-7 ve 9 Mart 1964...”

Ulus IRKAD

Etrafımızda daha fazla uzaktan çatışma sesleri duyuyorduk. Ara sıra Türk mevzilerine atılan bir dumdum kurşunu oturduğumuz evimize arka duvara gelip rastgele çarpmaktaydı. 21 Aralık 1963’ten beri okula gitmemeye başlamıştık. O sene 1963 Eylülünde Birinci sınıfa gitmeye başlamıştım. Naciye Hanım öğretmenimdi. Okumayı az çok öğrenmeye başlamıştım. Kardeşim Baf Gazi Büyükler İlkokulu’na giderken ben Baf Gazi Küçükler İlkokulu’na gitmeye başlamıştım.

İNÖNÜ’YE SUÇLAMALAR...

Geceleri Mutallo’daki komşular ve insanlar evlerini terkediyorlardı. Karşıda Babagoççino denilen büyük binadan ateşler gelmekte onun karşısında da Raub Çavuşların evlerinin bulunduğu bahçelerde mevzilerde mücahitler vardı. Olaylar 21 Aralık 1963’ten itibaren başlamıştı. “4 Mart 1964 kararıyla Türkiye’nin müdahalesi engellendi” diyorlardı. Bunun üzerine Türk taraflarının stratejilerini bunun üzerine kurdukları da gözlemleniyordu. Türkiye’yi müdahale şartlarına zorlamak… Bazen İsmet İnönü’yü suçluyanlar da vardı. “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ve Makarios’u destekledi” dedikoduları vardı. “İnönü Dr. İhsan Ali gibi bir hainin adamı” diye suçlayanlar da vardı. Oysa İnönü Kıbrıslıtürklerin uluslararası hukuku terketmesini istemiyordu.

BİNBİR GECE MASALLARI...

Annem dışarıya çıkmamamız için evin içinde bizlere “Binbir Gece Masalları”nı okumaktaydı. Pencerelerin yanına yaklaşmamamızı söylemekteydi. Korkmaktaydık…O zamanlar tam dört kardeştik. Beşinci en küçük kardeşin gelmesine iki sene daha vardı… Bu arada evimize Rum tarafından bir aile göçmen olarak gelmişti. Ziraat Mühendisi Tarım Dairesi’nden memur İsa Bahçeçicoğlu amca ve hanımı… O zamanlar bebek olan oğlu İlker... Korkuyorduk… Bomba sesleri duyulmaktaydı arada sırada. Galiba İsa amcalar gelmeden önce de bir sabah, herhalde daha 1963 yılı olmalı, bir sabah, babamı kendi yatağımda benimle uyurken bulacaktım. Gece yarısı yeni evli olan Mustafa Adaoğlu ve eşinin evleri zarar görmüş, çatışmada ölmemek için bize sığınmışlardı. Yani günler hep böyle kötü olaylarla geçmekteydi.

Evet, annemiz bize devamlı masal okumaktaydı. Olaylar sürmekteydi. Şimdi hangi taraf haklıydı veya onlar suçlu biz suçsuzduk demenin ne manası var ki? Diyelim ki biz haklıydık. Belki de başından itibaren biz  haklıydık da şu anda ben 50 yıldır evimi, doğduğum ve 18 yaşıma kadar yaşadığım kentimi terkettim. Üstelik ben 1974 yılında, 17 yaşında bir genç olarak, doğduğum kenti tam 21 saat esir düşünceye kadar ölümüne savunmuştum. Hep hayalime geliyor… Bu arada gerek 1963 ve gerekse 1974 yıllarında kaybettiklerimiz de var. Onlar da aklımda. Herşeyi ama herşeyi hatırlıyorum. Evet biz haklıydık.. Peki haklıydık da haklılığımızı niye anlatamadık? Haklıydık da haklı olan biz niye halkımızı bugün tükettik. Kıbrıslıtürkler niye azınlıkta, Kıbrıslıtürkler niye 1963 yılından beri uluslararası hukukun dışında? Niye özgürlükler ve demokrasi alanında sıkıntı çekiyorlar? Nasıl bir özgürlüktü bu ki 50 yıl sonra biz tükenen bir toplumdan bahsediyoruz? Nasıl bir özgürlük veya haklılık bu ki 60 yıldır hep mağdur olmuş ve 1974 yılında özgürlüğüne, haklılığının gereği kavuşmasına rağmen hala dünya yüzünde tanınmayan, sahipsiz ve de pasaportsuz,1963 yılında terkedilmiş denilen Cumhuriyetin pasaportuna muhtaç? Bırakın bunu 1974 yılında buraya gelip burada evlenen veya Türkiye’den gelip çocuk sahibi olanlar da tanınmak istenmeyen bir Cumhuriyetin bugün pasaportuna muhtaç: Burada tanınmak istenen, 1983 yılında ilan edilen cumhuriyet ise tanınmıyor ve 1963 yılından beri uluslararası hukuktan, her türlü resmiyetten uzak bir toplum var. Bırakın onu bu toplumun 1963 ve 1974 sonrası büyük sayıda vatandaşları artık Londra, Kanada ve Avustralya’da yaşamakta. Haklılığımız nerede? Haklılığımız göçetmek miydi dünyanın dört bir yanına? Şöyle önümüze bakıp “Acaba bir yerlerde bizim de büyük hatalarımız mı oldu?” Denmeli mi? Bence denmeli…

sayfa-16-carpismalardan-sonra-1964te-mutalloda-kahvehaneden-gorunum.jpg

Çarpışmalardan sonra 1964'te Mutallo'da kahvehaneden görünüm...

ÇARŞIYA SALDIRI...

7 Mart 1964; Olaylara gebe olan Baf’ta Yortu dolayısıyla dolu olan çarşılara bir saldırı… “Mücahit tansiyonuna ve öfkesine sahip çıkamadı” diyor Baf Bucak Dergisi yayınları arasında çıkan bir kitapta. Stratejik nedenlerle de Baf Çarşı Minaresini havaya uçurmuş Mücahitler. O gün 300 ve 600 arasında bir Kıbrıslırum kitlesini de esir almış ve karşı tarafa o baskında yedi kayıp verdirmişiz. Rumların kayıpları arasında öğrenciler, çocuklar ve hamile bir kadın da vardı… 8 Mart 1964 tarihinde Binbaşı Mckey refakatinde 300-600 arasında bu esirleri veriyoruz ve 9 Mart 1964 tarihinde sabah namazında büyük bir saldırı başlıyor Baf’a karşı. Hem de binlerce kişilik birliklerle… Kafalarımıza binlerce bomba ve top yiyoruz. Yedi yaşında o gün o curcuna içinde “Herhalde öleceğiz!” diye korkudan ağlamaya başlıyorum. Çok iyi hatırlıyorum. O gün bu misilleme ile 15 Mücahit şehit veriyoruz. Yediye karşı 15…

Bazen düşünüyorum; Hani, Dr İhsan Ali derdi ya; Uzlaşmalı ve anlaşmalıyız. Rumlar Türk kulüblerine, bizler de Rum kulüblerine üye olsak, biribirimizi tanısak, anlamaya çalışsak, onlar bazı taleblerinden biz de bazı taleplerimizden vazgeçseydik… Çatışma öncesinde bir masaya oturup birbirimize ateş etmeme, ve birbirimizi vurmama kararı alsaydık, Dr. İhsan Ali gibi bir lideri ortak uzlaşmacı ve birleştirmeci liderimiz olarak seçsek ve benimseseydik, bunca kayıba, bunca ölüme ve bunca acıya sebep olunur muydu? Gerçekten bu soruları şu anda bu ihtiyar yaşıma rağmen sormakta ve yanıtlar aramaya devam etmekteyim. Üstelik bu olaylardan en fazla Kıbrıslıtürkler zararlı çıktı gerçeği üzerinden de düşünmek gerekir diye düşünmekteyim…

Bu yazı toplam 1017 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar