1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. AKP İktidarında Türkiye’de Kadın Olmak
AKP İktidarında Türkiye’de Kadın Olmak

AKP İktidarında Türkiye’de Kadın Olmak

AKP İktidarında Türkiye’de Kadın Olmak

A+A-


İlke Gürdal
[email protected]

Dünyadaki bütün kadınlar dil, etnik köken, din, sınıf, yaş ve cinsel yönelim gibi farklılıklarla birbirlerinden ayırt edilebilirler. Fakat gerçek şu ki dünyadaki bütün kadınların maruz kaldığı bir durum vardır: O da ataerkil toplum yapısı ve bunun getirdiği cinsiyetler arasındaki ekonomik eşitsizliktir. Türkiye’de de dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, kadınlar ülke refahından yeteri kadar payını alamamış, siyasette gerektiği kadar temsil edilememiş ve eğitim olanaklarından yeteri kadar faydalanamamıştır. Bu ortama neden olan neo-liberal politikalar ve ataerkil düzen, Türkiye’yi küresel pazara entegre etmeye çalışma gayretindeki AKP iktidarı döneminde de yaşanmaktadır. Bunun bir göstergesi olarak Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan ve cinsiyetler arasındaki gelir farkını hesaplayan Global Gender Gap Index’te 2006’da 105. Sıradayken, 2013’te 124.sıraya gerilemiştir.

OECD’nin 2013 yılında yayınladığı rapora göre Türkiye üye ülkeler arasında %28.7 ile en düşük kadın istihdamına sahip ülkedir. Bu bağlamda, Meksika % 45.3 ve Şili % 52.2 gibi ülkelerin neredeyse yarısı kadardır. Türkiye’deki yaklaşık 27 milyon kadının, 11.9 milyonu kendilerini “ev hanımı” olarak tanımlamakta, 3 milyon kadın da tarım sektöründe çalışmaktadır. Çalışan kadınların çoğu düşük maaşlı işlerde görev alıp, hayatını idame ettirebileceği ekonomik özgürlüğüne sahip olamamaktadır.

Neo-liberal uygulamalar, dünyada emek kavramını esnekleştirip daha düşük maaşlar yaratmış, çalışma saatlerini arttırmış ve sosyal güvenlik haklarını budamıştır. Türkiye’deki neoliberal uygulamalar ise genelde yoksulların emeğinin, özelde de kadın emeğinin sömürüsüne yol açmış, ve geleneksel cinsiyet kalıplarının tekrardan oluşturulmasında önayak olmuştur. Türkiyenin dünyadaki ucuz emek piyasasındaki rolünü kaybetmek istemeyen AKP hükümeti de bu düzeni korumak için elinden geleni yapmaktadır. Bu nokta tam da neo-liberal düşünce ile İslamcı muhafazakârlığın kesiştiği noktadır.

Bahsi geçen düzenlemeler, dünyada kadının işgücüne katılımı ve bunun bir sonucu olarak daha düşük doğum oranları ile evlilik ve çocuk temelindeki gelenekselliği yıkarken; dindar ve muhafazakâr bir ülke olan Türkiye’de bu durum farklı bir şekilde yaşanmaktadır. Daha önce yukarda bahsedildiği gibi, 15 yaşın üzerindeki kadınların yarısından fazlasının ekonomik özgürlüğünün olmaması, kadınların eve hapsolmasında ve bir ucuz işcilik rezervi olarak görülmesine zemin hazırlamaktadır. İslamcı muhafazakârlığın yegane amacı, neoliberalizm ve din temelinde bir birliktelik yaratarak bu düzeni devam ettirmektedir.

2002 yılından beri iktidarda olan AKP, kadının toplumdaki rolünü değersizleştirmek için adımlar atmakta; buna isyan eden kadınlar ise marjinalleştirilip, şiddete ve cinayete maruz kalmaktadır. 2012’nin Ekim ayındaki oranlara göre, kadına şiddet AKP iktidarında % 1400 artmıştır. Bu şiddetin içerisinde işkence, cinayet, fiziksel ve sözlü şiddet, zorunlu evlilik yer almaktadır. 2002 yılında 66 olan kadın ölümleri, 2013’ün ilk 9 ayında 847’ye fırlamıştır. 2008 ve 2011 yılları arasında öldürülen kadınların % 47’si kocaları veya eski kocaları tarafından öldürülmüşken, şu anda bu oran %  69 civarındadır.

Peki bu noktaya nasıl gelindi? AKP’nin kadın bedeni ve hayat tarzı üzerindeki politikaları ile erkek şiddetini önlemek için elle tutulur hiçbir adım atmaması, yaşanan mağduriyetin en temel nedenleri arasında sayılabilir. Erdoğan’ın “Kürtaj cinayettir” çıkışı ile kürtajı nerdeyse imkânsız hâle getirmeye çalışması, kadın ve erkeğin toplumsal rollerini “fıtrat” üzerinden okuyup İslamcı muhafazakârlığı normalleştirme çabaları ve kadını özgür bir birey olarak değil de sadece aile içindeki “anne” olarak tanımlaması sayabileceğimiz örneklerden sadece birkaçıdır. Bu politikalar cinsiyet eşitsizliğini gidermek yerine daha da beslemektedir. Bence bu noktada yapılması gereken, bu söylemlerin üzerine gitmektir. “Fıtrat” diye bir olgunun var olmadığını ve toplumsal cinsiyet rollerinin değişebileceğini ısrarla dile getirmek gerekmektedir.

 

Bu haber toplam 1551 defa okunmuştur
Gaile 312. Sayısı

Gaile 312. Sayısı