1. YAZARLAR

  2. Birol Karaman

  3. “AKP’nin Kıbrıs bayisi Talat!” ve “Mustafadis!”
Birol Karaman

Birol Karaman

“AKP’nin Kıbrıs bayisi Talat!” ve “Mustafadis!”

A+A-

 

“KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı açıklamalar yaptı.

Rumlarla birleşmezlerse Ankara tarafından yutulabileceklerini, bu ihtimalin ‘korkunç’ olduğunu söyledi.

‘Yavru vatan değiliz, yavruluktan kurtulma zamanımız geldi’ dedi.

‘Kıbrıs Türk’tür Türk kalacaktır siyaseti, 1950’lerde kaldı’ dedi.

Yine öfkemi frenleyerek yazıyorum…

Bir tek ‘benim adım Mustafadis’ demediği kaldı yani!”

Yukarıdaki satırlar; Cumhurbaşkanı Akıncı’nın The Guardian gazetesinde yayınlanan röportajı üzerine, Sözcü gazetesinden Yılmaz Özdil’in, 11 Şubat 2020 tarihinde kaleme aldığı “Yes be annemci AKP’nin eseri” başlıklı yazısından… Hani şu Türkçe’ye çevrilirken çarpıtılmış haline Tayyip Erdoğan’ın da yüksek perdeden tepki gösterdiği röportaj!

Türkiye’deki ulusalcı cephenin en popüler yazarlarından olan Özdil, 2002 yılında Türkiye’de iktidara gelen AKP’nin Kıbrıs konusunda izlediği “federasyon temelinde çözüm” siyasetini hiçbir zaman benimsemedi.

Özdil, Türkiye’de Atatürkçü kimliğiyle biliniyor. “Mustafa Kemal’in askeri” olmaktan gurur duyan birisi. Türbana bakış açısı da benzer bir çerçeveden mütevellit.

Nitekim 3 Kasım 2013 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde kaleme aldığı “Saç” başlıklı yazısında dönemin başbakanı Erdoğan’ın “başörtüsü dinimizin gereklerinden biridir, dinimizin böyle bir emri olduğunu bilmeyecek kadar cahiller” sözü üzerine eleştirel bir yazı kaleme alıyor.

Bahse konu yazıda Özdil, Bangladeş’ten Fas’a, Irak’tan Lübnan’a kadar Müslüman nüfusa sahip ülkelerin devlet başkanlarının veya eşlerinin başlarının açık olduğuna vurgu yaparak yazısını şöyle bitiriyor:

“KKTC’de rahmetli Denktaş’ın eşinin başı açıktı, AKP’nin Kıbrıs bayisi Mehmet Ali Talat’ın eşinin başı açıktı, şimdiki cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun eşinin başı açık. Hepsi cahil demek ki. İmam hatip’e gitmedikleri için, nasıl giyineceklerini bilmiyorlar herhalde.”

Bu yazının yayınlanmasından birkaç gün sonra Kıbrıs TV’de bir programa konuk olan Talat’a, Özdil’in kullandığı bu ifadeler de soruluyor.

Talat, kendisine yönelik olarak kullanılan ‘AKP’nin Kıbrıs acentesi’ ifadesini doğru bulmadığını ancak (Özdil’in Kıbrıs sorununa bakışını bildiğinden olacak) buna üzülmediğini de söyleyip devam ediyor:

“AK Parti Türkiye’de bugüne kadar Kıbrıs sorununa en farklı yaklaşan parti, federasyon temelinde çözüme ve Annan Planı’na destek verdi. Bu partinin bizim politikalarımızla örtüşen Kıbrıs politikasını desteklemek AK Parti’nin Kıbrıs temsilcisi olmaksa, bu beni üzmez.”

Bugün sosyal medya tabiriyle “capsleri” yapılan ve çok sayıda kişinin Talat’a hakaretler yağdırdığı “AKP’nin Kıbrıs temsilcisi olmak beni üzmez” ifadesinin doğuşu işte bu şekilde oluyor!

**

Peki, aynı yazarın Talat’ı “AKP’li olmakla”, Akıncı’yı ise kendince “Rumlar gibi konuşmakla” itham etmesi şaşırtıcı mı? Kıbrıs sorununa bakışı düşünüldüğünde bence değil! Daha şaşırtıcı olan, Erdoğan’a bu denli muhalif olan birinin, belki de ilk kez Akıncı’nın açıklamaları üzerinden Erdoğan ile aynı çizgiyi paylaşması... Ki aslında bu veri bile AKP’nin Kıbrıs konusunda nereden nereye geldiğini gösteren önemli bir veri. Ancak şaşırtıcı olan şeyler bu kadarla sınırlı değil elbette!

Örneğin, bütün siyasi yaşamını Kıbrıs sorununun federasyon temelinde çözümüne adayan ve 2000’li yılların başında bu toplumun gasp edilen referandum hakkının, iade edilmesi sürecine liderlik eden bir kişiye bu şekilde hakaretler edilmesi şaşırtıcıdır.

Talat’ın sürece dair samimiyetle yaptığı eleştirilerin yine çözüm istediğini söyleyen bir cumhurbaşkanı tarafından bu denli tahammülsüzlükle karşılanması da öyledir. Tam da bu sebeple belli soruları yeniden sormak gerektiğini düşünüyorum.

Talat, bir süreden beridir Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere hiç danışmadan, Kıbrıs konusunda politika geliştirip bunu açıklamasını kabul edilemez bulduğunu söylüyor. Bunu da ısrarla tekrarlıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz Sayın Akıncı?

Talat’ın yaptığı eleştirilere halkın gerekli cevapları verdiğini gördüğünüzü ve bu sebeple tekrardan cevap verme ihtiyacı duymadığınızı bir yana bırakalım! Kıbrıslı Türkleri gerçek anlamda koruyacak başka hiçbir gerçekçi alternatif olmadığını bildiğiniz halde Crans Montana’ya “bu son şans” diye diye gitmenizin, bu ortamın oluşmasına ciddi bir katkısı olabilir mi?

Konferansın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine “bu bizim neslin son denemesiydi” diyerek çözümsüzlük çözümdür siyasetini güdenlere, geniş bir alan açtığınızı düşünüyor musunuz örneğin?

Crans Montana sonrasında yaşadığınız şaşkınlıkla “AB çatısı altında iki ayrı devlet” formülünü, UBP-HP hükümetinin kurulmasından çok önce, ilk kez siz ortaya atarak çözüm güçlerine zarar verdiğinizi düşünüyor musunuz?

Son olarak Talat, bugün hepimizin eksikliğini hissettiği pandemi hastanesi konusunda Cumhurbaşkanı olarak sizin girişim yapabileceğinizi düşünüyor. Bu konuda hükümetle temas kurarak, ara bölgede BM’nin de desteğiyle iki toplumlu bir pandemi hastanesi yapılması için Kıbrıslı Rumlara öneri götürülmesinin iyi olacağını düşünüyor. Bu yolla hem ekonomik kaynakların verimli kullanılacağını hem de barışa ciddi bir katkı sağlanacağını düşündüğünü söylüyor. Üstelik kapıları da bir daha kapatmak zorunda kalmayacağımızı! Siz bu konuda bir girişim yapmayı düşünüyor musunuz?

Yoksa salgın geçti, biz Ağustos’ta seçimimizi yapalım, sonrasına bakarız mı diyorsunuz?

Bu yazı toplam 4322 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar