Akritas, Menderes, Zorlu, Davutoğlu, Loğoğlu
Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğünün 50.yılındayız. 21 Aralık 1963’le birlikte oluşan çatışmalarda hayatlarını kaybeden şehitlerimizi anıyoruz. Peki, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü içinde geçen bu son 50 yıl içinde, sanki yaşanmamış gibi, sağcımız solcumuz rahmetli Adnan Menderesi, Fatin Rüştü Zorlu’yu hiç ama hiç yad etmiyoruz.
Bakın, günümüzde Güney ile ortak belge konusunda anlaşmazlığın tartışmalarına dair fikirler öne sürüyoruz. Ama bu egemenlik tartışmasının dayandığı temelin, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini yaratan antlaşmalar olduğunu göz ardı edebilir miyiz? “ Türkiye’nin garantörlüğüne dair söz söyletmem” diyen milliyetçileri düşündüğümde, bunların; ne dün, ne bugün, bu iki idam edilmiş güzide siyaset insanının adını dahi ağızlarına almamalarını hayretle karşılamak gerekmez mi? Bu tavrı Vefasızlık olarak ifade etmek bunu izahta, hafif kalır.,
Bakın bugün Türkiye TV’ lerinde, Adnan Menderes’in darbe ile götürülmesini konu alan bir TV dizisi yayınlanmaktadır. Dizinin bir bölümünde Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’yu ve Adnan Menderes’i sorgulayan darbecilerin; onları vatan haini olarak suçlamalarının bir nedenin de Kıbrıs olduğunu çok güzel ve doğru olarak yansıttı dizi senaristleri.
İŞE BAKIN İŞE
Ama işe bakın işe. Fatin Rüştü Zorlu ile Adnan Menderes’i darbe ile devirip onları vatan haini olarak suçlayan bu darbecilerin kurduğu Milli Birlik Hükümeti, daha sonra Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşatılması için en büyük çabayı gösterdi. Onların Kıbrıs’a yolladığı T.C Büyükelçisi Rahmetli Emin Dırvana, Kıbrıs’ta Özel Harp Dairesinin etkisinde ve yönlendirmesindeki hem TMT ile hem de onun siyasi temsilcileri ile derin çelişkiler yaşadı.
İşin en ilginci de şudur. 27 Mayıs darbecilerinin bir müddet sonra, seçime gitmeleri ile kurulan hükümetin Başbakanlığına, CHP Başkanı Rahmetli İsmet İnönü geldi. Menderes’in en büyük Muhalifi olan ve T.B.M.M ‘sinde 1960 antlaşmalarının oylanması sırasında; bu antlaşmanın Taksim siyasetinden ayrılmakla oluşması nedeni ile eleştiriler yaparak, ret oyu veren CHP’ nin Başkanı olarak İsmet İnönü, Başbakan oldu. Ama Başbakan olduktan sonra, başlayan 21 Aralık 1963 çatışmalarına bağlı olarak, 1964 Mart ayında Kıbrıs Türk liderliğine bir mektup yolladı.
Kıbrıs Türk liderliğine yolladığı mektupta, Rahmetli İsmet İnönü, Kıbrıs Cumhuriyetinden ayrılmamaları gerektiği, Türk milletvekilleri, Bakanları ve memurlarının görevlerine geri dönmeleri çağrısını ve isteğini Kıbrıs Türk liderliğine iletti. Yani İsmet İnönü’de 27 Darbecilerinin kurduğu Milli Birlik Hükümeti gibi “hain” diye suçlanan Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu’nun anlaşma ile oluşmasına katkı sağladığı Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip çıkmıştı. Ama Kıbrıs Türk siyasi liderliği bunu ret etti. Çünkü gerideki Özel Harp Dairesi idi.
AKRİTAS
Şimdi, 21 Aralık 1963’ün yıl dönümü ile anmasını yapıyoruz. Yine Akritas Planı’ndan bahsedilmekte ve “jenosid” söylemleri yapılmaktadır. Ama o meşhur Akritas Planın dayandığı temel mantığı yine göz ardı etmeye çalışmaktadırlar. O meşum Akritas Planının dayandığı mantık şu idi.
KC Anayasası Referandumlarla kabul edilmemiştir. İki liderin imzası ile onaylanmıştır. Dolayısı ile ne yapıp yapmalı ve KC Anayasada bulunan ve Kıbrıs Türk halkına fonksiyonel federatif haklar verilen maddeleri değiştirilmelidir. Hedefi bu idi. Bunu siyaseten yapmak ve bunun resmi düzlemde siyaseten ilerlememesi halinde de zor ve şiddeti kullanarak, bunun evrensel zeminde dünyaya kabul ettirilmesi amaçlanıyordu.
Geriye dönük baktığımızda bu planı yazan Rum milliyetçilerinin bunu başardıklarını söylemek mümkündür. Kıbrıs Cumhuriyetinin iki toplumlu yapısını, yasal olmayan yoldan, Anayasayı buzluğa koyarak, şiddeti de devreye sokarak, ama 1964 BM Güvenlik Konseyinin kararına da dayanarak değiştirdiler.
Ama, bugün açısından baktığımızda, 1960’ta darbeden evvel , bu antlaşmanın TBMM’ sinde oylanması sırasında, eleştirilere yanıt vermek ve antlaşmayı savunmak üzere konuşan Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu’nun ifade ettiği , “bu antlaşma ile tarihte ilk kez Kıbrıs Türk Toplumu, siyasi eşit toplum olarak dünya siyaset sahnesinde yer aldı” dediği gibi, bu gün biz; ayni temeli, 50 yıl sonra, hala bir antlaşma ile bu kez Federasyon temelinde elde etmek için uğraşıyoruz. Ama, ne tarihten ders alıyoruz, nede bu antlaşmaları sağlayanları saygı ile anıyoruz.
Bu bakımdan günümüzde de dikkatimizi kaybetmemiz lazımdır. Bakın AK Partiye eleştirilerimiz olacak. Olmalıdır da. Ancak bir şeyi unutmamız gerekir. Eğer bu eleştirileri, “nefreti” makamında yapılan bestelerin etkisinde, onların nakaratçısı haline dönersek. Bilin ki eskinin tekrarını yaşamamız kaçınılmaz olur. KC ‘nin oluşmasını sağlayanları idam edenlerin, daha sonra bize ve Türkiye’ye yaşattıklarını tekrar tekrar yaşarız.
Baksanıza, Sayın Davutoğlu, bu belge meselesinin çözümüne katkı sağlamak için geçen haftalarda Kıbrıs’a geldiği gün, CHP Milletvekili Sayın Faruk Loğoğlu hemen bildiri yayınladı.” KKTC satılacak toprak değildir” deyip Davutoğlu’nu caydırmak ve suçlamak maksatlı açıklamalar yaptı.
Ama çok ilginçtir, hem görüşmelerin bir an önce başlamasını, hem de çözümü arzulayan, siyasi, sivil toplum ya da medya mensubu, kimse gıkını çıkartmadı. Bu ne? Demedi. Çünkü,” nefreti” makamındaki AK Parti düşmanlığı daha cazip geldi. Loğoğlu’na dönük, bu ne diye eleştiri yaparlarsa, onlara “AKP’ci” deneceğinden korktular. Ama ne yapıp yapacağız, düşünce tartışacağız,” nefreti” makamından bestelenmiş şarkıların nakaratçısı olmamamız gerekir. Evet, bunları günümüzün bu hay huyu içinde yazmak ve Adnan Menderes’i, Fatin Rüştü Zorlu’yu da bu, 50. Çözümsüzlük yılında da anmak istedim. Ayrıca, bu karmaşık ve “organize işlerin” bir birinin içine girdiği günümüzde, çözüme odaklanmamız gerektiğini vurgulamak istedim. Çünkü günümüzün bu karmaşası, Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü arzulayanların en büyük umududur. Kim bana ne diyecek diye gözümü kapatamam.