Aktarlık ve oyunculuk
Aktarlık ve oyunculuk
Stella Aciman
Kıbrıs’ın en sevdiğim yanlarından biri; her köşe başında sohbet edebileceğim insanlarla karşılaşmamdır dersem inanır mısınız? Ben sıkça Bandabuliya’ya ve Büyükhan’a giderim. Her ne kadar eski tadı olmasa da, Bandabuliya’dan alışveriş yapmak, Büyükhan’ın avlusunda bir çay içmek, etrafı izlemek bana derin bir haz veriyor. Her gittiğimde de muhakkak yeni bir insanla tanışıyor ve sohbet ediyorum. Bu defa da Büyükhan’ın dışındaki dükkânlardan biri dikkatimi çekti. Vitrindeki çeşit çeşit otlara gözüm takıldı ve içeri girdim… Aktar dükkânıydı yeni keşfim! Sohbet etmeden olur mu? Hemen kayıt cihazımı çalıştırdım ve Mehmet Kâhya’ya uzattım…
Kıbrıslı mısınız?
Hayır, 1976 yılında İstanbul’dan geldim.
Aktarlık yapmak nerden aklınıza geldi?
Esas işim bu değildi. Esas işim kahve ve kuruyemiş ithalatıydı. Burada sağlık kliniklerine malzeme sağlarken merak ettim ve araştırmaya başladım bu konuları. Çok okudum, aktar arkadaşlarla çok konuştum, onlardan halk reçetelerini öğrendim ve bu işi yapmaya başladım. Kıbrıs’ın ilk ve tek aktarı benim şu anda. Kitapların doğruluklarını doktor ve aktar arkadaşların bilgileriyle birleştirdim.
“AKTARA İLGİ YOK”
Aktarlık nedir?
Doğadan alınan bitkilerle bilgiyi birleştirerek yapılan bir iş.
Bitkilerden yapılan ilaçların yan etkileri olmuyor mu?
Doğadan aldığınız bir bitkinin yan etkisi olabilir ama siz o bilgiye sahipseniz ona göre hazırlarsınız ve o yan etkiyi ortadan kaldırırsınız.
Size biri gelip ‘saçım dökülüyor veya vücudumda kızarıklıklar var’ derse o kişiye yardımcı olabiliyor musunuz?
Evet, yaptığım karışımlardan veriyorum.
Burada aktarlara ilgi var mı?
Hayır yok… Burada aktara rağbet yok çünkü bilmiyorlar. Doktorlara gidiyorlar ve ilaç almayı tercih ediyorlar.
Kimler gelir size?
Buraya her kesimden insan gelir ama kadınlar çoğunluktadır.
AYAKKABI BOYACILIĞINDAN TİYATROYA
Biraz da tiyatroya olan tutkunuzdan söz edelim…
Ben alaylıyım. Ortaokul talebesiydim, Şener Şen’in ayakkabısını boyamamla başladı. Şehir Tiyatrosunun parkında ayakkabı boyacılığı yapıyordum. 10-11 yaşlarındaydım. Bana ‘sandığı bırak’ dedi, babamla konuştu. Temizlik işleri için girdim tiyatroya, sonra beni oyunlarda oynatmaya başladı.
İlk oynadığınız oyunu hatırlıyor musunuz?
Hatırlamaz olur muyum? ‘Aslan Asker Svayk Hitler’e Karşı’ Oyunda cephaneliği bekleyen bir Nazi askerini oynadım. Lise yıllarımda da tiyatroyla çok ilgiliydim. Sonra buraya geldim ve İbrahim Andaş’la tanıştım. Ermenilerin terk ettiği bir mahalle var Arapahmet’in arkasında, orayı UNOPS restore etti. En üretken tiyatro biz olduğumuz için bize verdiler orasını. 8 yıl orada oynadık.
Hangi oyunlarda oynadınız?
Biz İbrahim Andaş’ın yazdığı oyunlarda oynuyoruz. Sezonu bitirdik. Şimdi bir çocuk oyunu hazırlıyoruz. Doğan Erçay yönetiyor oyunu. Bu oyunda bir uzaylıyı, bir de ayakkabı tamircisini oynuyorum.
Tiyatroyu seviyor musunuz?
Sevmekten de öte bir duygu bu. Parasında falan değilim, hastalık gibi bulaştı bana, kopmam mümkün değil. Anlatılmaz, yaşamak lazım.
ŞİŞME ÇADIR
Özel bir tiyatro mu?
Evet, özel bir tiyatro. Görsel İşitsel Sanat Derneği’ni kurduk, Andaş Tiyatrosu’nu oraya monte ettik çünkü burada özel tiyatrolar arasında en fazla vergiyi biz veriyorduk. Sadece tiyatro yapmıyoruz, görsel etkinlikler de yapıyoruz. Mesela bir doğum gününe çağırabilirsiniz bizi.
Bu şişme çadır nedir?
Kıbrıs’ta bir eşi olmayan büyük şişme bir çadırımız geliyor. İçine 150 tane sandalye koyulacak. Havayı basıyorsun, çadır şişiyor, içine sandalyeleri koyuyorsun, sahneyi hazırlıyorsun ve çıkıp oynuyorsun. Bizim hocanın en küçük oğlu ilizyonisttir… Oytun Andaş. Piton şov yapıyoruz, palyaçolarımız var. Kazakistan’dan akrobatlar getiriyoruz. Bu çadırla köy köy gezip gösteriler yapacağız. Biz bu arada Dünya Tiyatrolar Günü’nde parayla gösteri yapan tek tiyatroyuz.
Enteresan…
Emeğin karşılığını vermek gerekiyor.
Seyircinin ilgisi nasıl?
Biz çok memnunuz.
Surlariçi’nin yayalaştırılmasının size bir faydası oldu mu?
Bir şey yapılmadı ki, dört tane kazık çakıldı. Değişen bir şey yok yani.