AL- VER’E GELMİŞİZ!
Bu yazıyı okuduğunuzda Türkiye’deki yerel seçimlerin sonuçları tartışmanın odağında olacak. Ancak yazının yayınlandığı gün de Cumhurbaşkanı Sayın Dr Derviş Eroğlu ile Başkan Sayın Nikos Anastasiadis liderler buluşmasında olacak. Gelinen aşamanın önemi bakımından yazımda buna yoğunlaşacağım.
Kıbrıs Türk tarafından yapılan açıklamalar ile Kıbrıs Rum tarafından yapılan açıklamalar arasında sürecin geldiği aşama bakımından çok ciddi fark var. Bizde Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu, yaz sonu Referandumdan ve görüşmeci Sayın Özersay’da Al- Ver sürecine gelindiğinden söz ederken, Kıbrıs Rum tarafından yapılan açıklamalar ise bunun tersidir.
Kıbrıs Rum Görüşme heyetlerinin Başkanı Sayın Markidis, Havadis Gazetesinde yaptığı açıklamada; Al- Ver süreci ile ilgili olarak ” bu sürece gelindiğini söylemek için oldukça iyimser olmak lazım” diyerek, bu süreçten uzak olunduğunu kibarca, bu sözlerle ifade etti. Bu yaklaşımı ve söylemi beğendiğimi de ifade etmek isterim. Yalanlama ve ret etme yerine, kibar bir dille, “sürecin bu aşamaya gelmediğini” ifade etmek; çatışma dilinin kavgacı yaklaşımı yerine, daha olumlu bir ortam oluşmasına yol açıyor.
Şimdi halka, gerek Cumhurbaşkanın, gerekse görüşmecinin verdiği mesajlar bakımından, tutanakları okuyan biri olarak, içeriğin bu aşamaya gelip gelmediği ile ilgili tartışma yerine; öncelikle iç demokratik anlayış bağlamında bu aşamayı ve söylemi sorgulamak isterim.
Eğer ifade edildiği gibi iş; Al- Ver aşamasına gelmişse, ortada ciddi bir temel olması gerekir.. Yani belli temel konularda iki taraf; özde anlaşmış ve şimdi bazı konularda taviz verecek ve bunun karşılığında da bir şey alacak demektir bu.
Peki, iş bu aşamaya gelmişse, gerek Cumhurbaşkanı, gerekse görüşmeci, öncelikle gelinen süreci, Kıbrıs Türk Toplumunun demokratik kurumlarına, siyasi partilerine, Meclisine ve uygun metotlarla halkına anlatması gerekmez mi? Nedir bu? Padişah’ta bile böyle yetki yoktur….
Al –Ver aşamasına gelmişiz! Ama bununla ilgili ne halka, demokratik kurumlara dönük ciddi bir bilgilendirme; ne de demokratik kurumlarla bir ortak değerlendirme yapma var. Bir kere, Al - Ver’e gelmişse süreç; bu aşama hakkında esas olarak Cumhurbaşkanı, Görüşmeci; Hükümet, Meclis ve siyasi partiler arasında öncelikle demokratik kurumlaşmanın en basit ilkeleri temelinde, görüşmelerin, danışmaların olması gerekir. Ama bunlara dair hiç ama hiçbir şey yok.
Siyasi gündemde ise en ateşli söylemlerle yalnızca, UBP- DPUG ittifakı ve 366 meselesi var. UBP ve DPUG içinse gündemlerinde tek bir şey var. Yerel seçimden öte, gelecek Cumhurbaşkanlığı ve Genel seçim.... Ayni şey Sayın Cumhurbaşkanı Eroğlu içinde geçerli.. O söz, asıl şimdi geçerli. “ Keçi can derdinde, kasap et derdinde”.
Halk, ekonomi, insan, toplum, gerçekte günlük yaşamdaki sıkıntıların aşılmasına dönük beklenti içindedir. Kıbrıs sorunu konusunda da ne olacak merakı hakimdir. Ama siyasi odakların derdi ise seçim, seçim, seçim…..
Ayrıca, en temel meselemiz olan Kıbrıs sorununda ise Al – Ver aşamasına geldiğimiz ifade edilmektedir. Ama bunla ilgili siyasi tartışmalarımızda ve basınımızda ise tam bir çöl ortamı var. Kimse ne olduğunu bilmiyor. Tek dert var. Gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimi ne olacak?
Şimdi açık sormak gerekir. Cumhurbaşkanına, Görüşmeciye ve Hükümete.. Al - Ver aşamasına gelindiğine dair görüşmelerde ne gibi gelişmeler oldu? Ana Muhalefet Partisine sormak lazım. Sen nasıl Ana Muhalefetsin? Böyle bir aşmaya gelindiğine dair Meclisin bilmediği, halkın bilmediği bu konu hakkında özel bir bilgin mi var ki gıkın çıkmıyor?
NE AL VERİ?
Kardeşim, bu görevi yüklenen Cumhurbaşkanı, Görüşmeci, Hükümet, siz önce bu halka, görüşmelerde nereye geldiğimizi ve neyi sağladığınızı anlatın. Bırakın, Kıbrıs Rumlarının değerlendirmelerini bir yere.
Öncelikle topluma dair olan demokratik görevlerinize ve sorumluluklarınıza bakın. Çünkü kendinden menkul bu açıklamalarla, artık millet iradesi değil; kişilerin, makamlarının gücü ile siyasi odaklar kendini, en temel meselemizle ilgili olarak dahi millet yerine koymaya başladı.. Belli siyasi mevkileri korumak, ya da elde etmek için, toplumsal demokratik kurumsallaşmamızı gasp ettiler.
İş öyle bir yere geldi ki Kıbrıs sorununun bu en önemli aşmasında dahi, demokratik sorumluluklarını yerine getirmek yerine, tek dertleri; gelecek Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimdir. Önemli olan erkte olmak. İpin ucunu tutmak.
Bu yüzden öncelikle bu halka dönük olarak görüşme süreci ile ilgili olarak açıklama yapmak zorundadırlar. Çünkü, görüşmelerde “duvardaki sinek” BM’dir. Sürecin nereye geldiğini onlar da bilir. Eğer bu aşamada süreç Al- Ver’e gelmemişse ki bende geldiğine inanmıyorum. O zaman, bu açıklamalarla, hele Sayın Anastasiadis’in masaya getireceğini söylediği ve BM’ ye de yollayacağını ifade ettiği, Ortak Belge dışındaki görüşler ve açıklamalarla ilgili şikayet mektubu, maalesef Kıbrıs Türk tarafını bulunduğu noktadan daha da geriye düşürecektir.
Bundan sonra malum süreç başlayacak. Yine yollara düşülecek. Ben öyle demek istemediydim, söylediğim o manada değildi. Şöyle demek istediydim faslı başlayacak. Yani yine, “Dön, Dolaş” ve meram anlat, dolap beygirliğine oynayacağız.
Artık anlayın beyler. Al –Ver aşamasına geldik demek, neyi aldığımızı ve neyi vereceğimizi herkesin bilmesi gereken aşama demektir..Bu iş böyle olmaz. Yani, kimsenin ne olduğunu bilmediği, ama kendinizce malum olan durumla ilgili toplumsal bir demokratik sonuç elde edilemez. Hiç bir “dava”, toplumsal demokratik sonuca bağlanamaz.