1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu: “2019 ciroları yakalanıyorsa ve aşılıyorsa o zaman daha iyi olacağız izlenimim var.”
Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu:  “2019 ciroları yakalanıyorsa ve aşılıyorsa o zaman daha iyi olacağız izlenimim var.”

Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu: “2019 ciroları yakalanıyorsa ve aşılıyorsa o zaman daha iyi olacağız izlenimim var.”

Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu, “Euro para birimine geçebilir miyiz” sorusunu değerlendirdi, “Avrupa Merkez Bankası ile uzlaşmadan olmaz. Bu bir fantezi” dedi.

A+A-

Fayka Arseven KİŞİ

Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu hem fakirleşmeye dikkat çekti, hem de yeni seneye yönelik iyimser mesajlar verdi. Yıl sonunda yüzde 30 enflasyon beklentisini dile getiren Karavelioğlu, “Yüzde 30 fakirleşme olacak” diye konuştu. Bu oranda maaş artışı ile sorunun aşılabileceğini anlatan Karavelioğlu, “2019 ciroları yakalanıyorsa ve aşılıyorsa o zaman daha iyi olacağız izlenimim var” dedi.

Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu, “Euro para birimine geçebilir miyiz” sorusunu değerlendirdi, “Avrupa Merkez Bankası ile uzlaşmadan olmaz. Bu bir fantezi” dedi.

Karavelioğlu, “Kendi kendinize ‘Euro’ya geçelim’ demekle olacak bir şey değil. Bir tarafta o paranın basım gücünü ve ihraç yetkisini elinde bulunduran bir Avrupa Merkez Bankası var. Onunla mutabakata varmadan ‘Euro’ya geçtik’ demekle olmuyor” açıklamasında bulundu.

Karavelioğlu, döviz artışında en çok  sabit gelirlilerin etkilendiğini de ifade ederek, enflasyon oranında maaş artışının kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Karavelioğlu, “Aralık ayında da kurdaki oynaklık biraz daha sakin ama yıl sonunu yüzde 30 civarı enflasyon ile kapatacağımızı düşünüyorum. O zaman beraberinde yüzde 30 civarında bir fakirleşme olacak” diyerek,  “Bu sorun minimum o civarlarda yapılacak maaş artışı ile çözülür” ifadesinde bulundu.

Bu hafta Albank Genel Müdürü Ahmet Karavelioğlu ile hem Euro’ya geçiş konusundaki tartışmaları hem de son ekonomik gelişmeleri konuştuk.

 

“2021 yılı 2020’ye göre iyi geçti. Beklentim de 2022’nin de 2021’den daha iyi geçmesidir.”

 

  • YENİDÜZEN: 2021 nasıl geçti?
  • Karavelioğlu: 2021 yılı 2020’ye göre iyi geçti. Beklentim de 2022’nin de 2021’den daha iyi geçmesidir. Bizim iki temel motor gücümüz var; eğitim ve turizm. Bu iki gücün de tetiklediği inşaat sektörü var. Bize döviz kazandıran diğer nokta da güneyle yapılan ticaret. Özellikle geçiş noktalarında esnafla görüştüğümüzde 2019’a göre cirolarının arttığını söylüyorlar.
    Aslında 2020 ve 2021’in bir kısmını yaşanmamış gibi saymak lazım çünkü ekonomi derin bir sıkışma yaşadı. Doğru mukayese yapmak için tam yaşadığımız yılla mukayese yapmalıyız yani 2019 ile…
    Eğer 2019 ciroları yakalanıyorsa ve aşılıyorsa o zaman daha iyi olacağız izlenimim var.

 “Aralık ayında kurdaki oynaklık biraz daha düşük ama ülkemizde yıl sonunu yüzde 30 civarı enflasyon ile kapatacağımızı düşünüyorum. Bu yüzde 30 civarında bir fakirleşme olacak demektir.”

 

  • YENİDÜZEN: Dövizdeki hareketliliğin verdiği etki ne oldu?
  • Karavelioğlu: Dövizdeki hareketliliğinin sabit gelirliler açısından fakirleştirici etkisi var. Ama diğer sektörlere baktığımız zaman olumlu etkisi var. Çünkü ürün ve hizmetler ucuzlamış oluyor ve yurt dışından daha çok turistin, öğrencinin gelmesine neden oluyor.
    Yani dövizin tek bir etkisi yok. Bazı sektörlere olumlu bazılarına olumsuz yansıması var.
    Olumsuz etkisi en çok sabit gelirliler üzerinde yaşanıyor. Dövizin hızlı artmasıyla birlikte, ürün ve hizmetlerin fiyatları TL olarak yukarıya doğru çıkıyor ve enflasyonu yaratıyor. Türkiye ile karşılaştırdığımızda bizim enflasyonumuz çok daha sert yükseliyor. Ülkemizde, Türkiye’de açıklanan enflasyonun neredeyse 2 katı kadar Kasım ayında enflasyon açıklandı. Aralık ayında kur biraz daha sakin ama yıl sonunu yüzde 30 civarı enflasyon ile kapatacağımızı düşünüyorum. O zaman beraberinde yüzde 30 civarında bir fakirleşme olacak.

 “Hayat pahalılığı sorunu o oranda yapılacak maaş artışı ile çözülür. Hep denir; işçini, memurunu, emeklini enflasyonda ezdirmeyeceksin. Sonuçta bu gelir kaybının telafi edilmesi gerekiyor.”

  • YENİDÜZEN: Bunun önüne nasıl geçilir, çözümü nedir?
  • Karavelioğlu: Minimum o civarlarda yapılacak maaş artışı ile çözülür. Hep denir; işçini, memurunu, emeklini enflasyonda ezdirmeyeceksin. Sonuçta bunun telafi edilmesi gerekiyor. Bu bağlamda baktığınızda enflasyon üzerinde veya minimum enflasyon kadar maaş artışını hepimiz bekliyoruz.
     
  • YENİDÜZEN: Devlette bunun yapabilecek ekonomik gücü görebiliyor musunuz?
  • Karavelioğlu: Analitik ve basit düşünen biri olarak devletin gelirleri artmıştır diyorum. Bir firma yurt dışından 1 dolara mal getirip 10 TL’den vergi öderken, şimdi 13.80 TL üzerinde gümrük vergisi ödüyor. Daha çok öğrenci var. Tüketim canlandı. Devletin o anlamda gelirleri artmıştır diye düşünüyorum.
    Perakende satışlarda piyasada ciddi anlamda bir canlılık var. Niye? Çünkü enflasyonun şöyle bir etkisi de var; enflasyon tüketimi de tetikler. Bir yıl sonra yüzde 30 artacağını düşündüğüm ürünü şimdi mi almak isterim yoksa 1 yıl sonra yüzde 30 fazlasına mı almak isterim. Hayır, şimdi alırım. O zaman  enflasyonu hisseden bir kişi ihtiyaçlarını bir an önce alır. Bu da talebi patlatır. 
    Öğrenci sayımız arttı, turizm de firmalarımız 2019 rakamlarını aşacakları beklenti içerisindeler, bunlar da umutlu konuşmama neden olan şeyler.
     

“Kendi kendimize Euro’ya geçelim demekle olmaz”

 “Kendi kendinize ‘Euro’ya geçelim’ demekle olacak bir şey değil. Euro’nun basım ve ihraç yetkisini elinde bulunduran bir Avrupa Merkez Bankası var. Onunla mutabakata varmadan ‘Euro’ya geçtik’ demekle Euro’ya geçilmiyor.”

  • YENİDÜZEN: Euro’ya geçiş konusunda farklı fikirler ortaya konuldu. Sizin görüşünüz nedir?
  • Karavelioğlu: Merkez Bankası’nda çalışırken, AB ve ABD yetkilileri ile bu konu üzerinde çalışma yaptık. Bu kendi kendinize ‘Euro’ya geçelim’ demekle olacak bir şey değil. Bir tarafta o paranın basım yetkisini ve gücünü elinde bulunduran bir Avrupa Merkez Bankası var. Onunla mutabakata varmadan ‘Euro’ya geçtik’ demekle olmaz. Karadağ ve Kosova örneklerinin ise bizimle ilgisi yok.  
    Son dönemlerde bazı arkadaşlar şunu da karıştırıyor; ‘zaten biz yabancı paraya geçtik. Ülkemizdeki mevduatın yüzde 70’i zaten yabancı para’. Şimdi insanların birikimlerini değerlendirme tercihlerini para birimini değiştirme tercihleri ile bir tutmamak gerekir. Bir tüketici davranışı var. Risk görüyor belirsizlik var. Onun için TL’de durmak yerine tercihte bulunuyor. ‘Ben birikimimi TL değil de yabancı parada tutacağım’ diyor. Bunu zaten dolarize olduk, yabancı paraya geçtik gibi okumak ekonomiden anlamamak demektir.
    Bir kere TC ekonomisi ile bu kadar entegre olmuş bir yapının Euro’ya geçeyim demesine imkan yok.
    Euro’ya neden geçmek istiyoruz? İstikrar için. Diyelim ki Euro’ya geçemedik de Kıbrıs Euro’su diye para birimi çıkardık, böyle bir şey de mümkün değil onun da olabilmesi için ya altın rezervi olması gerekiyor ya da ekonomi aktörlerinin sizin hazinenize güvenmesi gerekiyor. Ama inat ettik ve varsayalım ki kendi paramızı bastık. Hangi kur ile çıkaracağız? Peki TC’den gelen insanlar ki 2019 rakamlarına göre 1 milyon 358 bin kişi gelmiş. Yani ülkeye gelenlerin yüzde 78’i Türkiye’den geliyor. Aynı para birimini kullandığımız için geliyor, burada harcama yapıyor ve ekonomiye katkı sağlıyor.
    Türkiye’den gelen öğrenci veya ziyaretçi 1 Kıbrıs Euro'su 14 TL olursa gelir mi? Gelmez. O yüzden bunlar söylenirken arkası doldurularak söylemekte fayda var.
    Kısa cevap Euro’ya geçmek fantezi.
     
  • YENİDÜZEN: TL nasıl istikrar sağlayabilir?
  • Karavelioğlu: Türkiye ile aynı para birimini kullanırken TC’deki enflasyon ne ise onu yaşamak zorundayız. Buna göre paramızı istikrarlı hale getiremeyiz ama çalışanlarımızın gelirlerini o oranda artırarak daha yukarıda denge bulunmasına yardımcı olabiliriz.
    Daha yukarıda maaş artışları yaşayacağız, maaş artışlarının getirdiği bir yük olacak ve daha yüksek enflasyonla birlikte denge daha yukarıda kurulacak. Daha yüksek kur, daha yüksek enflasyon, daha yüksek maaş artışları. Yani burada korunmanın bir tek çaresi bizim sabit ücretleri enflasyon oranında artırmamızı sağlamaktır.
    Bir de özel sektörün önünü açacak girişimlerde bulunmak gerekiyor ki özel sektör daha çok iş yapsın daha çok para kazansın ve çalışanıyla bunu paylaşabilsin. Ben o anlamda işverenlerin rüştünü ispat ettiğini düşünüyorum. Bu pandemi döneminde özellikle hiç kimse açta açıkta kalmadı, bir şekilde o insanlara ulaşıldı. Herkes çalışanına sahip çıktı.
     

Faizini kim ödeyecek? Sen ödeyeceksin

  • YENiDÜZEN: Kredilere yapılandırma söz konusu oldu. Talep var mı, insanlar borçlarını ödeyebiliyor mu?
  • Karavelioğlu: Maaşlı çalışan kesimde tabii ki giderlerdeki artış nedeniyle bankaya ödemek için ayrılan kısımda yani taksitlerde sıkıntılar yaşanacaktır diye düşünüyorum.
    Albank olarak biz sorun yaşamıyoruz. Çünkü biz seçici davranıyoruz. Taksit ödemelerinin ne kadar olacağını biz müşterimize bırakıyoruz. Ne kadar ödeyeceğine kendisi karar veriyor.
    Ama yapılandırma talepleri gelirse mutlaka yardımcı oluruz. Gelirinde azalma olanlar varsa oturur yeniden ödeme planına bağlarız ama bunu yapabilmek için de şunun bilinmesi gerekir; artık yeni gelir ne? Ne kadar ödeyebilirim? Bunun müşterimiz tarafından bankaya söylemesi gerekiyor. Devlet yapılandırma çıkardı hadi yapalım değil, bu krediyi ödeyecek olanın kendi hesabını yapabilmesi gerekir. Öbür türlü emrivaki ile ’36 ayı, 48 aya çıkaralım ve bunu ödersin deriz de bunun faizi nasıl olacak? Faizini kim ödeyecek? Sen ödeyeceksin. O yüzden yapılandırma konusunda düşünülerek hareket edilmesi gerekir. Tabii ki ihtiyacı olan varsa borcunu yapılandırsın ama yapılandırılan borcun da nasıl ödeneceği konusunda o borcu ödeyecek kişinin çalışması ve bütçe yapması gerekir.
     
  • YENİDÜZEN: En çok hatayı toplum ve devlet olarak nerede yapıyoruz?
  • Karavelioğlu: Biz konuşmayı ve desteksiz atışı seviyoruz. Veri temelli konuşmuyoruz. Datalarla, verilerle konuşmak gerekir. Veri toplamakta ciddi sıkıntılar var. Merkez Bankası Başkan Yardımcısı iken bültenlerin hazırlanmasından da sorumluydum. Devlet kurumlarından istatistik alamıyorsunuz. Bu istatistik verileri birilerinin alıp, derleyip kararlar üretmesi gerekir. Ama biz çalışmayı değil, konuşmayı seviyoruz.
    Türkiye’de iktisat literatüründe olmayan bir politika uygulanıyor. Başarılı olursa imalat ve ihracata dayalı bir dönüşüm olacak ancak bir sürü soru işareti olan nokta var. Çünkü ilk defa denenecek bu politika. Başarılı olması durumunda bu başarının meyveleri de çok uzun vadede alınacak.
    Ekonomide politika değişikliğini yapıp sonuçlarını beklemek çok ciddi bir süre alır. Onun için politikacılar radikal kararları almakta nazlanırlar.  Neden hükümetler ilk kurudukları dönemde icraatlarını hızlı yapar? Çünkü o sırada seçimden çıkmıştır ve siyasilerin üzerlerinde baskı yoktur. Siyasiler işte o dönemde yapacaklarını yapar ondan sonra seçime yaklaşırken doğal olarak teslim olur. Bizim ülkemizde de öyle, ancak üstüne üstlük ellerinde data olmadan politika üretmeye çalışıyorlar. Ekonomi ile ilgili ne yapacakları konusunda da hazırlıklı değiller.  Basma kalıp cümlelerle oy istiyorlar. Somut öneriler maalesef yok.

 

yd-destek-gorseli-2-457.jpg 

Bu haber toplam 3689 defa okunmuştur