1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Alev Adil; “Kurban mıyız yoksa suçlu mu?”
Alev Adil; “Kurban mıyız yoksa suçlu mu?”

Alev Adil; “Kurban mıyız yoksa suçlu mu?”

“Tüm Kıbrıslılarda bir kendini kurban olarak görme durumu hakimdir... Özellikle bu adada savaşa dair yaşananlara baktığımızda böyle bir ruh halimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Ben bu sergide bunu da sorguladım.”

A+A-

Simge Çerkezoğlu

İçimde hiç büyümeyen küçük bir kız çocuğu var diyor Alev Adil… Yıllar sonra İngiltere’den Kıbrıs’a dönüşünü, sanatı algılayışındaki farklılıkları bizimle paylaşıyor. Şair, akademisyen, performans sanatçısı kimlikleri ile öne çıksa da, tüm çabasının sanatı hayatın içine taşımak olduğunu söylüyor. Kıbrıs’ta ilk kez açtığı sergisiyle ziyaretçilerini şaşırtıyor. ARUCAD Art Space’de açılan Olay Yeri sergisi, kendimizi sorgulamamıza olanak yaratıyor. Bu topraklarda, bugün ve geçmişte yaşanan onca acı arasında, gerçekten kurban mı yoksa suçlu muyuz diye düşünmemizi salık veriyor.   

a4-025.jpg

“Çocukken kendi kitaplarımı yazıp resimlerini de çizeceğim derdim”

Alev Adil sanata olan ilgisinin çocuk yaşta başlayıp geliştiğini anlatarak, sanatın pek çok dalına ilgi duyduğunu anlatıyor.

“Annem ressam, babam şair… Çocukken ben her ikisini de örnek alır, büyüyünce kendi kitaplarımı yazıp, resimlerini de çizeceğim derdim. Böylece görsel ve yazı arasındaki ilişki beni her zaman çok çekmiştir. Sanatım da böylece hiçbir zaman klasik, yağlı boya olmadı. Elbette onları da sevdim ama görsel, dil, metin arasındaki ilişki beni daha fazla çekti. Liseden sonra ailem sanat üzerine eğitim almamı istemedi, hatta hukuk eğitimi almamı istedi. Ben ise sanat değilse de her şeyin temeli olan felsefe eğitimi almaya karar verdim. Böylece Londra’da felsefe eğitimi aldım. İkinci bir lisans olarak da film yapma eğitimi aldım. Film yapmak beni her zaman sanat dalları içinde en çok etkileyenlerden biri oldu. İnsan hayatının da bir film olduğuna inanarak yaşadım. Bugüne kadar hiç film yapmadım ama nasıl yapılacağını bilmek istedim. Yüksek lisans ve doktora programlarını da multi media üzerine tamamladım. Üniversitelerde film yapmak ve edebiyat üzerine dersler verdim.”

a1-079.jpg

“Ben sanırım expanded sinema gibiyim”

Daha çok şair, ressam ve akademisyen kimlikleri ile anılan sanatçıya, kendi içinde hangisinin ağır bastığını soruyorum.

“Sinemada expanded sinema diye bir ifade vardır. Genişletilmiş sinema olarak çevrilebilir Türkçe diline. Sinemayı sadece film yapmak değil, kısa filmler, multi-medya performansları, projeksiyon materyalleri olarak geniş kapsamlı algılar. Bildiğimiz anlamda geleneksel sinemayı ret eder. Ben de biraz böyleyim. İçimde ağır basan yanım her zaman edebiyat, şiir olmakla birlikte, şiiri sanatla, akademik hayatla birleştirerek beslemeye çalışırım. Sanırım şiirlerim de expanded şiir. İnsan hangi parmağını seçebilir ki, ben de seçemiyorum. Her bir alan bana bir zenginlik katar. Yazarken de sadece sanatsal anlamda yazmayı değil akademik anlamda yazmayı da düşünürüm. Sanatın her alanından beslenirim ama görsel olmadan da yaşamak mümkün değil zaten.”

a2-068.jpg

“Sanatı insanların ayağına götürmek gerektiğine inandım”

Bugüne kadar dünyanın farklı noktalarında karma sergilere katılan, şiir performansları sergileyen Alev Adil, ilk sergisini Lonrda’da 2008 yılında açtı. Hotel Amnesia dead zone ismini verdiği bu proje çok ilginç bir çalışma… Şiir filmi ismini bu çalışmanın ne anlama geldiğini kendisi açıklıyor.

“Film şiiri dildeki şiir gibi kısa ve net hikâye anlatan edebiyat çalışmalarına benzemiyor. 2008 yılında açtığım bu ilk kişisel sergimde ben izleyicilere atmosfer ve metaforlar yaratarak görsel ve sözel arasında edebi çalışma sunmaya çalıştım. Bunun yanında içerik olarak şiirlerimde çok fazla görsel imgeye de yer verdim. Tabii bunu burada anlatmak kolay değil. Bu çalışma biraz şiir performanslarına benzetilebilir. Ben henüz 16 yaşındayken Londra’da kütüphanelerde, barlarda performans şairliği yapmaya başladım. Ailemin dahi haberi olmadan, özellikle barlarda kendi yazdığım şiirleri okurdum. Hayatta her zaman sanatın belli alanlarla kısıtlanmasına karşı durdum. İnsanların sanatı sevmesi, sanatı alışkanlık edinebilmesi için onların ayağına götürmek gerektiğine inandım. Halen de bu kanıdayım. Sanatı gündelik hayata katmak gerektiğini düşünmekteyim. Sergi açacağım zaman da çok değişik yerlere davetler göndermeye özen gösteririm. Hayatında galeriye gitmeyen insanları, sanat mekânlarına taşımak için çaba sarf ederim. Elbette her gelen, her sergiyi anlayacak diye bir şey olmaz ama en azından sanata dair bir fikir sahibi olup yavaş yavaş kendini geliştirebilir. Ayrıca ben yazarken iki dilli olarak düşünürüm. Yazdıklarımın üzerine çokça zihin yorarım.”

a3-040.jpg

“Kıbrıs benim için iyileşmeyen bir yara gibi”

Adil’in sanat üretimleri her dönem farklılık gösterse de bana öyle geliyor ki görsel veya yazınsal tüm çalışmalarının ortak yanı politik kaygıları…

Haklısınız sanat tarzım her zaman değişkenlik gösteriyor. Zamandan ve mekândan çok etkileniyorum. Kıbrıs’ta bulunmak beni farklı etkilerken, İngiltere’de olmak elbette beni daha farklı etkiliyor ve bu sanatıma da yansıyor. Bir dönem hayatımda çok fazla fotoğraf çektim. Katıldığım sergilerde fotoğrafla ilgili çalışmalarım öne çıktı. Son zamanlarda ise hiç fotoğraf çekmiyorum. Sanırım artık fotoğrafa, görsele doydum. Daha çok sese yöneldiğimi hissediyorum. Fakat tüm çalışmalarımda her zaman politik bir yön yer alıyor. Sanırım her insan isminin izini taşır ya işte ben de öyleyim. Hayatımda adalet önemli bir yere sahiptir. Tam da bu nedenle küçük yaştan bu yana çok politize bir birey oldum. Bunun nedenini de ben yine biraz geçmişe dayandırıyorum. Annem İngiliz babam Türk, benim de İngiliz sistemine göre eğitim almamı istediler. İlk olarak 1974 öncesinde beni İngiliz okuluna gönderdiler. İlkokulda orada anadili Türkçe olan Kıbrıslı sadece bendim. Sanırım bilinçaltımda çocukluğumun da etkisi var. O günden sonra bulunduğum her yabancı mecrada sadece kendimi değil bir toplumu temsil ettiğim hissiyatına kapıldım. İngiltere’ye gittiğimde de bu durum devam etti. Dolayısıyla tüm bunlar yaratıcılığıma da etki etti. Kıbrıs sorununun da bunda etkisi büyüktür. Kıbrıs herkes gibi benim için de iyileşmeyen, temizlemek istediğim bir yara gibi.”

“Tüm Kıbrıslılarda kendini kurban olarak görme durumu hakim”

‘Olay Yeri’ Alev Adil’in Kıbrıs’ta açtığı ilk sergi… Çok etkileyici bölümlere yer verdiği bu sergide, özellikle bazı bölümler beni hem şaşırtıyor, hem de düşündürüyor… Akla bu hayatta kurban mıyız yoksa katil mi düşüncesini yerleştiriyor.

“Kıbrıs’ta ilk sergimi ARUCAD Art Space’de ‘Olay Yeri’ ismi ile Lefkoşa Suriçi’nde açtım. 2011 yılında Sidestreet’de ‘memories of dead zone’ isimli bir performans çalışmam olmuştu ama sergi anlamında ‘Olay Yeri’ bir ilk oldu. Burası konum olarak mahkemelere, polise yakın bir yer olduğu için böyle bir tema çerçevesinde çalışmaya karar verdim. Bir de fark etmişsinizdir; herkesin böyle polisiye olaylara ilgisi vardır. Bu nedenle de böyle kriminal bir ortam yarattım kendimce. Sanatla biraz da yaşadığımız gündelik hayatlarımızı canlandırdım aslında. İçerisine kişisel unsurlar serpiştirerek, kavramsal bir sorgulamaya giriştim. Kişisel anlamda Kıbrıs’a yerleşerek ailemi geride bıraktığım için bir yandan kendimi suçlu gibi düşünürken, kavramsal olarak da içine düşmüş bulunduğumuz ortamı sorguladım. Bir de tüm Kıbrıslılarda bir kendini kurban olarak görme durumu hakimdir. Sadece Türkçe konuşanlar için değil, Rumca konuşanlar için de bu geçerlidir. Bu psikolojimizi de sorgulamak istedim. Özellikle bu adada savaşa dair yaşananlara baktığımızda böyle bir ruh halimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Ben bu sergide bunu da sorguladım. Hep başkalarını ayıplayarak bir yere varamayacağımızı, kendi sorumluluğumuzu üstlenmemiz gerektiğini hatırlattım. Bunu anlatmak için sergide ayrı bir bölüm hazırladım. Maraş’a, Ayşe’nin tatile çıkmasına gönderme yaptım. Kıbrıs’a en büyük kötülüğü yaptığına inandığım Nikos Sampson’un fotoğrafını kullandım. Onun yanında da çok güzel bir kadına yer verdim. O da Ayşe Güneş, komutanın kızı. Ayşe tatile çıktı mesajı da zaten oradan geliyor. Sergide hep bunlara gönderme yapmaya çalıştım. Tüm bu mesajlar yanında açılış günü bir de performans sergiledik. Ben suçlu rolündeydim. Adaleti temsilen bir avukat ve bu olayı araştıran bir de dedektifi bu performansa kattım. Sergiyi ziyaret etmeye gelenleri de bu performansa dahil ederek, onlara sorular yönelttim. Sonuçta da katılımcıları şu noktaya çektim, bu kadın gerçekten suçlu mu? Suçlu dediklerimiz, gerçekten suçlular mı? İnsanların tüm bu soruları kendilerine sormasını istedim. Sergide delil olabilecek, kendi hayatımdan izlere de yer verdim. Ziyaretçileri etkileyerek, farklı bir çalışma ortaya çıkarmak istedim.”

“Kıbrıs’ta olmak bana yeni bir perspektif kazandırdı”

Şu anda Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışan sanatçı Kıbrıs’a dönme nedenini de şöyle açıklıyor.

“Aslında Ümit İnatçı sayesinde Kıbrıs’a dönüş yaptım. Kıbrıs’ta ilk sanat üniversitesinin açılacak olması beni çok heyecanlandırdı. Adada olmaktan mutluyum. Burada yapılacak çok iş var. Potansiyel çok. Sanatla barışı birleştirerek, yetenekli genç insanlarla çok güzel çalışmalar yapabileceğimize inanıyorum.  Şu anda Arkın Yaratıcı Sanatlar ve Tasarım Üniversitesi’nde çalışıyorum. Gençlerle olmak sanatsal anlamda beni besliyor. Yaratıcılığımı artırıyor. Kıbrıs’ta olmak bana yeni bir perspektif kazandırırken, beni geçmişimle de yüzleştiriyor.”  

                

     

 

 

 

Bu haber toplam 3445 defa okunmuştur
Etiketler :
Adres Kıbrıs 430 Sayısı ISSN 2672-7560

Adres Kıbrıs 430 Sayısı ISSN 2672-7560